Metin AKOĞLU
Kafkaslarda Bizans oyunları!
Suriye’deki yasal Laik rejimi devirip yerine; Müslüman Kardeşler anlayışının(İHVAN) hâkim olduğu bir rejim kurma düşüncesiyle 2011 de başlayan savaş devam etmektedir.
Suriye’deki gelişmelerde Türkiye ile Rusya, önce rekabetle işe başladılar, Rus askeri uçağının düşürülmesi ile başlayan sürecin devamındaki askeri ve ekonomik gelişmeler “işbirliği ve rekabet’e” dönüşmüşken, Libya’da ise “önce rekabet ve daha sonra işbirliği arayışı” içinde yol almaktadır. Şimdi durum budur.
Polonya, Romanya, Bulgaristan hattına saplanan NATO kılıcının; önce “turuncu” devlimle Ukrayna, sonra da “gül devrimi” ile de Gürcistan’a da uzatılması beklenirken, kendi bekası için Rusya buna izin vermedi. Üç ülke de takındığı pozisyonun takipçisi durumunda beklemektedirler.. Bizim için Karadeniz, işbirliğinin öne çıktığı bir alan. Kafkasya ise çıkarların çeliştiği alanlardan biri olarak değerlendirilebilir.
Türkiye- Rusya arasında doğalgaz boru hattı, Akkuyu’daki nükleer santral, S-400 füze savunma sistemi, turizm, petrol ve tarım ürünleri ticareti gibi konular; işbirliği alanları olarak görünüyor iken, İdlip ve Afrin’e yerleşen ve bir bölümünün de Libya’ya kaydırıldığını bildiğimiz Kafkas ve Orta Asya kökenli HTŞ örgüt mensupları ve onların geleceği(ülkelerine geri dönmeleri Rusya tarafından asla istenmiyor), Ayasofya ve Kanal İstanbul konuları ise şimdilik ötelenmiş gibi gözüken potansiyel sorunlar olarak önümüzde durmaktadır.
12 Temmuz’da başlayan Azerbaycan - Ermenistan sınır çatışması Kafkaslardaki gerilimi bir anda yükseltmişti.
Son Azerbaycan- Ermenistan çatışması basınımızda ağırlıklı olarak; Moskova’nın Ankara’ya mesajı olarak yorumlandı. Yorumcuların ağırlıklı olarak Türk-Amerikan işbirliğinin yeniden başlamasını savunan kesimler olduğunu da belirtelim.
Erdoğan ve Trump’ın Libya’da “ortak çalışma” mutabakatına varmasıyla birlikte Türkiye’nin çıkarlarının Rusya ile değil ABD’yle hareket etmekten geçtiğini yüksek sesle savunmaya başlayan bu kesim, “milli duyguları” da körükleyerek açık bir Rusya karşıtlığını pompaladılar.
Bu yorumcuların Rusya’yı işaret edebilmesinin maddi zemini ise Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki son çatışmanın işgal altındaki Dağlık Karabağ’da değil de oraya 250 km uzaklıktaki Tovuz reyonu sınırında yaşanıyor olması. Zira Tovuz, TANAP ve BTC boru hatları ile Bakû-Tiflis-Kars demiryolu hattı üzerindedir. Buradan hareketle meseleye ayrıca“enerji-politik” açıdan da bakılarak daha kapsamlı bir Rusya hamlesi yorumu yapılıyor.
Kafkasya’daki büyük resme baktığımızda konu bu değildir. Bana göre konu daha çok Ermenistan ile ilgilidir.
Ne demek istediğimizi anlatabilmek için kısa bir hatırlatma yapmalıyız: Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan, 2008-2018 yılları arasında iki kez cumhurbaşkanlığı yaptı; ardından ülkeyi başkanlık sisteminden parlamenter sisteme geçirdi ve başbakan oldu. Rusya yanlısı Sarkisyan’ın bu girişimi haliyle toplumsal bir tepkiye dönüştü. O tepkiyi fırsata dönüştüren Kaliforniya ve Marsilya Ermenilerinin oluşturduğu Diaspora Ermenileri ve Batı’nın desteğiyle Nikol Paşinyan 8 Mayıs 2018’de Ermenistan başbakanı oldu.
Batı’nın bu değişimdeki rolü o kadar açıktı ki, Paşinyan ilk günden beri başbakanlığını “kadife devrim kazandı” diye formüle ediyordu. Renkli devrimler, biliyorsunuz, ABD’nin SSCB’nin dağılmasından sonra Rusya’yı çevrelemek için eski SSCB ülkelerinde yaptığı darbelerdi: 2003’te Gürcistan’da “gül devrimi”, 2004’te Ukrayna’da “turuncu devrim”, 2005’te Kırgızistan’da “lale devrimi” yapıldı; şimdi de Beyaz Rusya’da benzer bir oyun tezgâhlanmak üzere. Lukeşenko Elleri tetikte bekliyor.
Paşinyan’ın, zaferini bu çizgi içinde “kadife devrim” olarak nitelemesi, ABD yanlısı ve Rusya karşıtı konumuyla ilgilidir. Rusların Kırım’ı ilhak etmesiyle ilgili olarak Rusya’yı mutlu edecek destek açıklamasını henüz yapmamıştır. Bu duruşuyla ilhakı desteklemediğini söyleyebiliriz.
Son sınır çatışmasını anlayabilmek için Paşinyan’ın durduğu yeri iyi anlamak gerekiyor. Paşinyan, Azerbaycan’la “düşük dozda bir çatışmayı”, kullanışlı hale getirip ülkesini Batı limanına demirleyebilmenin aracı olarak görüyor olmalıdır.
Rusya’nın liderliğinde; Beyaz Rusya, Ermenistan, Kazakistan Kırgızistan ve Tacikistan’ın katılımı ile 2002 yılında Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü (KGAÖ) kurulmuştu.
Kuzey Atlantik Antlaşmasında (NATO) olduğu gibi üye ülkelerden biri ya da bir kaçının güvenlik, toprak bütünlüğü ve egemenliği bağlamında tehdit altında kalması durumunda örgüt üyesi ülkeler, bu tehditleri yok etmek için önlem alabilecektir.
Buna göre; eğer Rusya, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’nün tüzüğü gereği Ermenistan’a yardım ederse, Ermenistan Başbakanı Paşinyan hem Azerbaycan’a karşı hem de Türkiye’ye karşı başarı kazanmış ve bunu iç politikada kullanmış olacak. Eğer Rusya, Türkiye ile karşı karşıya gelmemek için meseleye karışmazsa, Paşinyan, iç kamuoyunu AB ve ABD ile hareket etmenin zorunluluğuna ikna edebilecek.
Üstelik “milliyetçi duyguların” köpürtüldüğü bu şartlarda iki yıl önce “kadife devrim” sürecinde söz verilen ama yerine getirilmeyen vaatlerin de unutturulduğu bir ortamda, salgının yarattığı kötü ekonomik şartları da boşa çıkartmış olacaktı.
Rusya’nın Azerbaycan’ı desteklemesi durumunda Paşinyan; Kolektif Güvenlik Anlaşmasının maddeleri işletilmemiş olacak ve ben dememiş miydim diyerek konuyu iç politikaya yaslamanın hazzını yaşayacak ve kazanan yine Paşinyan olacak
Bağımsız kaynaklarca; bu “düşük dozlu” çatışmanın doğuracağı “milliyetçi duyguların” Azerbaycan’da çok öne çıkmasının Rusya tarafında istenmediğini, Rusya’nın Azerbaycan’ı Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütüne(KGAÖ) dâhil etme isteğini direk olarak söyleyemese de kanalize ettiği yönünde değerlendirmeler yapılmaktadır.
Bizim için önemli olan Türkiye ve Azerbaycan’ın milli çıkarlarıdır. Türkiye’nin toplam çıkarının ise komşularıyla işbirliği yapmasından geçtiğini savunan biri olarak, her gelişmeyi, bu işbirliğine yaptığı olumlu-olumsuz etki ile değerlendirmeliyiz.
ABD, Gürcistan ile oymamaya devam ediyor. Ülkesini terk eden ve uzun yıllar Ukrayna’da yaşayan eski devlet başkanı Mihail Şaakaşvili, yeniden Gürcistan’a dönüyor. Bu dönüş Kafkasları ısıtabilir. ABD’nin desteğine güvenerek Güney Osetya‘ya saldıran Şaakaşvili ve azmettiricisi ABD, 2008’de yarım kalan işi tamamlamak istiyorlar. Ruslar, Gürcistan’dan sonra Ermenistan’ı da kaybederlerse Kafkas dengeleri hepten değişecektir.
ABD, Montrö anlaşmasından çok rahatsız. İstediği kadar savaş gemisini Karadeniz’e sokamıyor. Montrö’yü geçersiz kılmak için hır çıkartıp Montrö’yü uluslararası platforma çekmek istiyor.
BOP Libya’da son bulmayacak. Bunu en iyi bilen İran, Türkiye ve Rusya olmalıdır. İran ve Rusya’nın savunma hattını Suriye’de kurmasının nedeni; kendi içinde ve Kafkaslarda istikrarsızlık yaşamak istemediğindendir.
Biz kaybeden olduk. Fırat! ın doğusunda PKK/PYD, ABD ile petrol anlaşmasını bize ve Esad’a rağmen yapabildi!
Bugün, Suriye’deki çözüm için Astana platformunda bir araya gelebilen Türkiye, İran ve Rusya; Ermenistan-Azerbaycan çatışması üzerinden Türkiye ile Rusya’nın karşı karşıya getirilmesi değil, tersine Türkiye, Rusya ve İran’ın daha da geliştirilebilecekleri bölgesel işbirliği sayesinde Ortadoğu ve Kafkaslardaki sorunları bölge yararına çözmenin yollarını bulmak olmalıdır.
Bence ilk iş Dağlık Karabağ statüsün1988 öncesine döndürülmesidir. Ermeniler, Azerbaycan’da işgal ettiği topraklardan geri çekilmelidir.
Bugünkü konjonktüre göre Rusya bunu tek başına bile başarabilir!
Oyunu bozmak için ABD’nin yapacağı hamle bellidir. Ermeni açılımı dayatma sopasının Türkiye’ye tekrar gösterilmesinden korkarım.
Önceki cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül bunu bize yaşatmıştı!
Bu sefer iş karışık. Azerbaycan devletine destek için Nahçıvan’a Türk askeri gönderip Tuzluca’daki Alican karakolundan kapı açamazsınız. Şu anda Azerbaycan’daki Türkiye sevgisi, tarihinin en tepe noktasındadır.
Açılım yapacağız derken, Azerbaycan bayraklarının Bursa Atatürk stadına alınmadığını ve yerlerde çiğnendiğini bizler unutmadık. Unutmayacağız da!
Ülker’in “Püskevit”i Gürcistan üzerinden de Ermenistan’a gidebiliyorken,, açılım demek; Türkiye’ye yaptırım, Azerbaycan topraklarının işgaline devam demektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.