Şerif KUTLUDAĞ

Şerif KUTLUDAĞ

Sanat özelinde şiir özgürlüğü sever

Sanat özgürdür ve özgürlüğü sever.

Sanatın özgür olduğu, özgür olduğundan dolayı da genellikle bulunduğu ülkelerin yönetim anlayışıyla sorunlu olduğu için de muhalif olduğu kabulü sanat çevrelerinin ortak kabulüdür.

Yıllar boyunca Nobel Edebiyat Ödülü’ne aday gösterilen Yaşar Kemal’in yeterince muhalif olmadığı, başka bir deyişle devletle kavgalı olmadığı noktasından hareketle, Türk Edebiyatının ilk ve tek Nobel Edebiyat Ödülü alan romancısı Orhan PAMUK’un ödülden önce gündeme gelen, devletin resmi görüşüyle çatışan soy kırımı iddialarının Nobel Edebiyet Ödülü’ne giden yoldaki engelleri kaldırdığı konusundaki tartışmalar aldığı ödülün de önüne geçmişti o yıllarda…

Nobel Bilim Ödüllerinde bilim insanlarından beklenen bilimsel çalışmalar olduğu için; bilimin ölçütleri de evrensel olduğu için edebiyat ödülleri konusunda yaşanan gerilimler o alanda yaşanmamaktadır. Nitekim bilim alanında Nobel Kimya Ödülü alan Aziz SANCAR’ın ödül alışında Orhan Pamuk’un ödül alışındaki tartışmalar yaşanmamıştı.

Bu noktada örneğin Osmanlı İmparatorluğu gücünün zirvesine doğru ilerlerken, devlet gücüne parelel olarak minyatür, hat, ebru, şiir vb klasikleşen sanatlar sanatın muhalif ilkesini benimseyenlerce dikkate alınmaz ya da görmezden gelinir.

7 Nisan 2025 Pazartesi günü İzmir Karşıyaka’da Sancar Maruflu Yerleşkesi Konferans Salonunda, Şiir Kalbimizde grubunun Metin SOYDEVELİ başkanlığında düzenlediği “ZAMAN, HIZ, ŞİİR VE ŞÂİR” başlığı altında bir buçuk saatlik bir konuşma yapan Aydın ŞİMŞEK de genel anlamda sanatın özelde de şiirin muhalif yanının tarihsel süreci üzerinden örneklerle bezedi konuşmasını.

Kanguru Yayınları Genel Yayın Yönetmeni olan ve “Deliler Teknesi Sanat ve Edebiyat Dergisi”ni de çıkaran, yurt içi ve yurt dışındaki pek çok önde gelen edebiyat dergilerinde yazıları ve şiirleri yayınlanan Aydın ŞİMŞEK’in konuşmasında öne çıkan görüşlerini paylaşmak isterim siz değerli okurlarımla:

“””Zaman ve hız hem fiziğin hem de sosyolojinin konudur.

Sanat ve edebiyat karşıtlıklar üzerine kurulur.

Zaman bir ideolojidir. Zaman hızlandıkça ideoloji de hızlanır.

Birey kendi düşüncesiyle tartışma özelliğine sahiptir. Zamanla şiir arasındaki ilgiyi göz ardı etmemek gerekir.

Bazı şairler erken ölür. Çünkü toplum için yazar. Oysa şiir önce yazarın kendi içinde olgunlaşması gerekir.

Türk şairleri duygusaldır; düşünsel değildir. Şair değişim ve dönüşüme hazır olmalıdır. Şairlerin özgeçmişleri eserleridir.

Yazar yazarken metinle arasında okur yoktur. Metin yayınlandığında bu sefer de okurla metin arasında yazar yoktur.

İslam kültüründe Farabi ile Gazzali arasında çatışma vardır.

Rönesansın ortaya çıktığı yer Floransa’dır. İlk Rönesans bildirisi Floransa’da yayınlanır.

1905’te Fütürizm manifestosu yayınlanır; en sert bildiridir. 1909’da yeni bir bildiri yayınlar fütüristler. Şiire ilk kez enerji girer, makine vb girer.

Sovyetler Birliğinde Mayovosky öncü olur. 1917’de Ekim Devrimi’nin kültürleşme konusundan sorumlu olur. Nazım Hikmet de ondan etkilenir. 1923’te Makineleşmek şiirini yazar.

Niçe ile Dostoyevski’nin birbirini görmeden at arabası olgusunu işlerler. Arabayı çekemeyen atın boynuna sarılıp ağlama motifini işlerler sonuçta her ikisi de intihar eder.

Fütüristler daha sonra İtalya’da Faşizme, Rusya’da Kominizme, ABD’de ise liberalizme eklemlenir…

Sanatta özelde de şiirde sevdiğim ve sevmediğim şiir tanımlaması kişiseldir. Benim sevdiğimi sevmeyen olabileceği gibi sevmediğimi de seven birileri olacaktır.

SSCB sanata işlevsellik kavramını getirir. Maksim GORKİ Sosyalist/Toplumcu Gerçekçilik adıyla yayınlar yapar. Bizde Toplumsal Gerçekçilik’in en önemli temsilcisi Nazım Hikmet’tir. Bu konudaki öne çıkan eserleri de “Memleketimden İnsan Manzaraları” ile “Kuvayi Milliye Destanı” dır…””””

Aydın ŞİMŞEK, düşünmeyi seven düşündüğünü de söylemekten çekinmeyen bir aydın kimliğiyle, saatlerce dinlenebilen bir aydın.

Biz 8 Nisan 2025 Salı günü, Aygün EROĞLU ile olan buluşmamızda saatlerce Aydın Şimşek’in konuşmalarından aldığım notları tartıştık. Bunları niye mi söylüyorum? Çünki Aygün Eroğlu da düşünmeyi ve tartışmayı seven bir kimliğe sahip birikimli bir aydın da ondan…

8 Nisan 2025 Tarihli Hürriyet Gazaetesi’nde Doğan HIZLAN “Pen Şiir Ödülü İyi Şâir Hilmi YAVUZ’un” başlıklı yazısında önce Hilmi Yavuz’a Pen Şiir Ödülü verilme gerekçesini; Hilmi Yavuz’un edebiyatçı yanını tanıttıktan sonra açıklamış sonra da Hilmi Yavuz’un Ödül Törenindeki konuşmasını vermiş.,:

Adorno, Ausschwitz’in Nazi Zulmünün ardından nasıl şiir yazılabir deyişini hatırlatır. Hilmi Yavuz bu kez de kendisi sorar “Gazze’den sonra şiir yazılamaz mı?” der. Ama yazılmalı der cevap olarak. Gerkçe olarak da Eluard’ın sözünü verir.

Ne demişti Eluard: “Gece asla kör karanlık değildir. Bir yerlerde bir kibrit alevivarsa o alev şiirdir, o ilk alev ki dünyayı aydınlığıyla arındırır.” Demişti…

Bu noktada ben de 40 yıl Türk Dili ve Edebiyatı okutmuş bir hoca olarak konuya şöyle bakıyorum:

Sanatçı özelde de şâir, bal arılarının çiçek çiçek gezip çiçeklerden topladığı özle kendi balını yapma yöntemini uygulamalıdır. Hem kendiden önce şiire emek ve gönül vermiş şairlerden özü almalı hem de kendi döneminde yaşamış olan şairlerden öz almalı, alabilmeli… Bu sürecin sonunda da kendi şiirini yazabilmelidir.

Aydın ŞİMŞEK’in dediği gibi her bir şairi sevenler olduğu gibi sevmeyenleri de olacaktır. Nazım Hikmet ile Necip Fazıl örneğinde olduğu gibi. Bu onun şâirliğini küçültür ya da büyütür mü? Cevap görecelidir. En iyi elek zamanın kendisidir. Divan Edebiyatı döneminde Tezkiretüş- Şuara(Şairler antolojisi)ya ne tekke şairleri ne de Halk Edebiyatı şairleri alınırdı.; yani bunlara yer verilmezdi.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kültür politikaları gereğince bu sefer Halk şairleri ile Yunus Emre geleneğinin şairleri öne çıkarılırken divan şairleri zaman içerisinde gittikçe arka plana itildiler. Keşke yüz yıl sonrasını yaşamak mümkün olsa da günümüz şairlerinden yüz yıl sonraya kimler kalacak bir görebilsek…

Her çiçek, her meyve ağacı, her bitki kendi toprağından beslenir. Toprağındaki minerallerin tadını, kokusunu, rengini sunar ya ona misal şairler/sanatkâlar da yaşadıkları dönemin ve sosyal olaylarından alabildikleri değerleri işlerle ve onları taşırlar geleceğe…

Her dilin şairi, kendi gönül bahçesinde yetiştirdiği çiçeklerle o dilin rayihasını ve rengini sunar hayata…

Ör: “Türkçem ağzımda annemin sütüdür!..” diyen Yahya Kemal de haklıdır.

“Türkçem benim ses bayrağım!..” diyen Fazıl Hüsnü Dağlarca da haklıdır

GÜL/AYDIN… SEVGİLERİMLE…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.