Metin AKOĞLU
Ukrayna üzerinden Türkiye’ye bakış!
Ukrayna krizi iç siyasetteki taşları yerinden oynatacak gibi gözüküyor.
Türkiye'de son aylarda yaşanan gelişmeler, derinleşen ekonomik kriz, hayat pahalılığı, elektrik faturalarındaki kaos, erken seçim tartışmaları, Batılı ülkelerin başkentlerinde ve düşünce kuruluşlarındaki Türkiye analistlerinin farklı yorum ve önerilerini beraberinde getiriyor.
"Erdoğan iktidarı artık sona mı yaklaşıyor?" sorusu ciddi anlamda tartışılıyor.
Taraflı/tarafsız gözlemciler, ‘Erdoğan'ın önümüzdeki seçimde demokratik olarak mağlup olacağına daha fazla ikna olmuş gözüküyorlar. Bir kısım gözlemci de Erdoğan'ın iktidarını otokratik bir şekilde muhafaza edebilmek adına bütün imkanlarını kullanacağı görüşündeler.’
Parlamenter demokrasiye dönüş çağrısıyla, AKP iktidarı üzerindeki erken seçim baskısını yoğunlaştıran 6+1 muhalefet, Cumhurbaşkanı sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın 20 yıllık iktidarında sona yaklaşıldığından emin görünüyor.
Anketler de Erdoğan'a desteğin giderek azaldığını, mevcut konjonktürde yapılacak seçimlerden galip çıkmasının mümkün görünmediğine işaret ediyor.
Erdoğan'ın inşa ettiği Türkiye’ye özgü Başkanlık rejimi, kurumsal bakımdan hiç olmadığı kadar güçlenmiş olsa da yönetim zafiyetleri artarak devam etmektedir. 2002 yılı öncesindeki devlet kadroları, Cemaat tarafından bilinçli olarak tasfiye edilmişti. 2015 yılında yaşanan darbe girişiminin ardından Cemaat kadrolarının bürokrasiden uzaklaştırılması sonucu rejim içinden çıkılmaz bir hal aldı ve her şey yap-boza dönüştü. Alınan kararların arkasında durulamadığının görüldüğünü, bürokrasideki görev değişiklikleri, bakan değişiklerini de beraberinde getirmektedir.
Ülkemizde, önümüzdeki süreçte yaşanacak gelişmelerin seyri Erdoğan'ın, muhalefet üzerindeki baskıyı artırıp artırmayacağına ve seçimleri erteleme, ‘hiçbir şey olmasa da bir şey oldu’ mantığından hareketle seçimleri kazanmaya çalışmak gibi yöntemlere başvurup başvurmayacağına bağlı.
Trafolara kediler dadandırıldı. Yüksek Seçim Kurulu üzerinde etkilerini kullanarak İstanbul seçimlerini iptal ettirdiler. Evet sonunda başaramadılar ama buna giriştiler. Bu nedenle şimdi Erdoğan'ın 2019 seçimlerinden kendi lehine kullanmak üzere ne tür dersler çıkardığı ve bunları iktidarını koruyabilmek adına nasıl hayata geçireceğine dikkatlice bakmak lazım.
Anketler Türkiye'de genç nüfusun siyasi gerilimlerden, baskılardan, ekonomik sorunlar ve işsizlikten büyük rahatsızlık duyduğunu, gençlerin büyük bir bölümünün değişim istediğini ortaya koyuyor. 2011’den bu yana ülkemize giren mülteci ve göçmen sayısı 7 milyonu aşmış olmasına karşın, 6,5 milyon iyi yetişmiş genç insanımız, Viyana’nın batısına göç etmek zorunda kalmıştır.
18-35 yaş arasında yaklaşık 20 milyon seçmen bulunuyor ve ilk seçimlerde milyonlarca gencin ilk kez oy kullanacak olması, siyaseti şekillendirebilecek önemli bir faktör olarak görülüyor.
AKP'nin geçmişteki siyasi popülaritesinin büyük ölçüde AB reformlarına uyma ve ekonomik refah düzeyini yükseltmesinden kaynaklandığını, bugün ise bu tablodan eser kalmadığını söylemek yanlış olmayacaktır.
TL'nin değer kaybı, yüksek enflasyon, yüksek işsizlik gibi çok geniş kitleleri etkileyen ‘ekonomideki kötüye gidişatın, Ukrayna’daki siyasi gelişmelerle birlikte hız kazanacağını, Türkiye'de bir siyasi dönüşümü tetikleyebilecek nitelikte olduğunu görmek gerekiyor. Genelde ya siyasi darbeler ya da ekonomik krizler sonrasında siyasi dönüşümler yaşanır. Şu andaki gelişmeler ise AKP'nin iktidara geldiği 2002'den önceki süreci hatırlatıyor ve ekonomik kriz kaynaklı bir siyasi dönüşüm yaşanması çok muhtemel görünüyor.’
6+1 olarak nitelendirilen muhalefet bloğu, 28 Şubat günü bir deklarasyon yayınlayacaklarını açıklamışlardı. Muhalefet, Salı konuşmaları ve çarşı-Pazar üzerine kurmuş oldukları stratejilerini ilk defa somutlaştıracaklar. Ellerinin ne kadar dolu olduğunu görebileceğiz. Açıkçası umut olabilecekler mi göreceğiz. Muhalefetin yönetsel ve ekonomik tedbirler ile ilgili bir paket sunmasının yanında; NATO, AB, S-400’ler, Suriye, Montrö Boğazlar Sözleşmesi, Ukrayna-Rusya ilişkileri konusundaki tutumu ne olacak. İran’ın on günlüğüne kestiği doğalgazın faturasının ağırlığını sanayicimiz hissetti. Bu kesinti sadece İran’a endekslenemez. Rusya’nın Montrö hassasiyetinin bir sopası olarak da okumamız gerekiyor. AKP’nin sürdürdüğü denge politikasının aksine (yazı hazırlandığında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iki tarafı da idare eden açıklamaları olmuştu), ABD ve NATO’yu mutlu edecek politikalar mı yoksa bölge gerçekliğine dayalı devlet politikalarının mı esas alınacağını duymak isteriz.
Bölgemizde gelişen olaylara yaklaşırken iki kere düşünmek durumundayız. Mavi Marmara ile kesilen İsrail-Türkiye ilişkileri, ‘Azerbaycan Devlet Başkanı İlhan Aliyev’in arabuluculuğunda’ eski mecrasına oturtulmaya çalışılmakta olup bu bağlamda İsrail devlet Başkanı Herzog, Mart ayında Türkiye’ye bir ziyaret gerçekleştirecektir.
Karadeniz’deki gelişmelerin nereye evirileceği merak konusudur. Rusya Devlet Başkanı Putin, Sayın Erdoğan’ın önüne topu yuvarlamıştır. Sayın Erdoğan bunu fırsata çevirebilecek mi göreceğiz.
6+1 muhalefetimiz de NATO adına hareket ederek ABD ve AB rüzgarını arkalarında görmek isteyecekleri sır değil. Yabancı ülke temsilcileri ile yapılmakta olan temaslar bu görüşün göstergesi olarak ele alınmalıdır.
Bu durumda da Rusya ile ilişkiler zedelenecek ve barışmak için Nazarbayev’in kapısı çalınacak ama bu defa ses vermeyecektir.
Avustralya ve Yeni Zelanda’da büyük koyun çiftlikleri var ve bu koyunlar büyük otlaklarda otlatılırlar. Akşam ağıla dönme saati geldiğinde, çoban ya da çiftlik sahibinin çaldığı bir ıslıkla SHEPHERD cinsi çoban köpekleri hareke geçerler. Sağdan, soldan ve sürünün arkasından attıkları feyklerle kısa sürede sürüyü ağıla sokarlar.
2001 krizi sonrası yapılan ilk seçimde DSP, ANAP ve MHP parlamento dışı kalmış ve kantarın topuzu fazla kaçırılarak AKP tek başına iktidar yapılmıştı. Bunu bugün idrak etmiş durumdayız. 20 yıldır iktidarını sürdürüyor. An itibariyle AKP’den kurtulma hesaplarının yapılmakta olduğunu görüyoruz.
Dün AKP’nin yelkenlerini şişiren ABD ve AB, limanda şişirilmeyi bekleyen yeni yelkenlileri bulmuş görünüyor.
6+1’in bize ne vadettiğini, nereye taşıdığını/taşıyacağını, Kabaoğlu’nun hazırlamış olduğu Anayasada üniter yapıya dair nelerin olduğunu açık ve şeffaf bir biçimde açıklandığını görmeden, kantarın topuzunun iyi ayarlanması gerektiğini şimdiden hatırlatmak isterim.
Son pişmanlıklar fayda etmiyor.
‘Nereye gittiğinizi bilmiyorsanız, vardığınız yerin önemi yoktur.’
Mevcut başkanlık sistemi bize uymadı.
Büyük tahribatlar yaşadık.
Fakirleştik.
Yapılanlara itirazımız yok ama kaybettiklerimiz çok daha fazla olmadı m?
İkinci Dünya Savaşı bozgunundan sonra 1949’da Alman Başbakanı seçilen Konrad Adenauer’e sorarlar. Yeniden başkanlık sistemine ilişkin görüşünüz….
Adenauer cevaplar.
“Gökten İsa gelse de bu yetkileri ona vermeyiz, bir daha başkanlık mı?
Asla der!”
Parlamenter sisteme dönüş için var gücümüzle çalışalım. Başkanlık sisteminin bize yaramadığı gerçeğinden hareketle, AKP ve Erdoğan’dan kurtulmaya çalışırken, nasıl bir dünyaya evirileceğimizin hesaplarını da iyi yapmak zorundayız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.