Ömer ERU
Tütün kokusu
Tütün kokusu tozla karışınca genç kadının boğazını yaktı. Bir iki kere yutkundu. Sağ eliyle alnına biriken teri sildi. Ayni tezgâhta birlikte çalıştığı karşısın çalışan Sultan’a “Öf, amma sıcak” dedi. “Ya öyle” diye cevapladı Sultan.
Sağ tarafında oturan, onlardan yaşlı Fatma teyze fısıldadı. “Kızlar dikkatli olun ustabaşı bu tarafa geliyor.” Önlerine bakıp tütün yapraklarını daha hızlı açmaya başladılar. Ustabaşı orta boylu, şişman bir adamdı. Herkes onu “Kel Hasan” adıyla bilir ve tanırdı. Belli belirsiz zamanlarda çalışanların yanında bitiverir, tembellik edenlere herkesin içinde bağırırdı. Bazen çalışanların tezgâhını inceler, açılan tütünleri beğenmezse yeniden işlesinler diye kadınları önüne yeniden döküverirdi. “Doğru dürüst çalışın” diye bağırır bir başka tezgâhı denetlemeye giderdi. Kızların yanına gelirken, herkesin korkudan yüzleri kıpkırmızı olurdu. Bazen kızların arkasından kendisine gülüştüklerini hisseder, görmezlikten gelir, başka tezgâha giderdi. O gün yine atölyenin içine fazla nem verildi. Çalışanlar bayılacak gibi oldu. Ustabaşı Haticelerin tezgahına yaklaştı. “Çok güzel, çok güzel” dedi. Sultan cevap verdi. “Usta bu gün çok sıcaklık verdiler. Herkes bayılacak valla.” “Haklısın ama bu meret de başka türlü işlenmiyor ki.”
Sonra uzaklaştı. Sultan ustabaşının karşısında nasıl böyle konuşabildiğine şaşırdı. Öğlene doğru, orta tezgâhlardan birinde çalışan genç bir kadın bayıldı. Arka üstü geri düştü. Yanında çalışan arkadaşları hemen yanına koştular. Her ağızdan başka sesler çıkıyordu.
-Zavallıcık, çok zayıf, dayamadı.
-Kardeş, malum hastalıktan olmasın.
-Yok yok bu gebe falan galiba.
Yaşlı bir kadın hastanın üzerine üşüşenlere bağırdı.
-Dağılın be! Hava alsın kızcağız. Açılın açılın!
İki arkadaşı biraz ayılan kadının kollarına girdiler, tütün işleme atölyesinden dışarı çıkardılar. Lavaboya götürdüler. Yüzünü yıkadılar. Sonra dışarı çıkarıp bir sandalyeye oturttular. Yanlarından her geçen acıma ile bakıp bir şeyler söylüyorlardı.
-Geçmiş olsun kardeş!
-Geçmiş olsun bacı!
Olanlara anlam veremeyen temizlikçi kadın geldi.
-Kız kimden torpillisiniz? Bu sıkışık zamanda…
Hasta kadının yanındaki arkadaşları kızdı.
-Ne torpili e anam. Sanki her şeye karışmasan olmaz.
Temizlikçi kadın kendi davranışına pişman oldu. “Ne kızıyorsunuz? Bilmiyordum” dedi. Uzaklaştı. Ertesi gün biraz iyileşmişti. Yanındaki arkadaşına gebe olduğunu, ancak şimdi doğuracak zamanının olmadığını aldırmak istediğini kendilerine yardım edip edemeyeceğini sordu. Arkadaşı önce şaşırdı. “Delirdin mi?” dedi.
Ama arkadaşı ısrar edince ne yapacağını bilemedi. Genç kadın, “Zaten doğurduğum üç tane annemlerde kalıyor onlara bakamıyorum bir de bunu taşıyamam” dedi. Genç arkadaşı yemek arası, “Dün bizim azarladığımız temizlikçi kadını görelim. Bu işleri iyi bilir” dedi.
Öğlen tatilinde tuvaletin yanında temizlikçi kadını sigara içerken buldular. Hasta genç kadının arkadaşı temizlikçi kadının kulağına bir şeyler söyledi. Hasta kadın, “bu cumartesi öğleden sonra” gibi bir şeyler duydu ama hepsini duyamadı. Bir ara korktu da. Ama ne olursa olsun aldıracaktı.
Cumartesi günü hasta genç kadın temizlikçi kadın ve hasta kadının arkadaşı Yeşildere'nin Ballıkuyu'ya giden dar sokaklarında yürümeye başladılar. Pencereleri beyaz demir korkuluklu, bir evin önünde durdular. Temizlikçi kadın zile bastı. On iki yaşlarında esmer bir kız kapıyı açtı.
-Ne vardı?
-Annen evde mi?
- Evet. Hasta mı vardı?
-Tamam, tamam İçeri haber vereyim.
Bir iki dakika sonra içeri girdiler. Salonda şişman esmer bir kadın gelenleri karşıladı.
-Gelin kardeşler. Hanginiz hasta?
“Benim” dedi Hatice.
Biraz sıkılmıştı. Terlemeye başladı. Yine az pişmanlık duydu. Esmer şişman kadın Hatice’ye “Ne kadar oldu?” diye sordu.
-İki ay falan
-Anladım.
Sonra hasta kadın esmer şişman kadına bir miktar para verdi. Şişman esmer kadın Hatice’yi odalardan birine aldı. Yirmi beş dakika kadar ortalıktan kayboldular. Şişman esmer kadının on iki yaşındaki kızı salonda oturanlara çay getiriyor, annesinin girdiği odaya giriyordu. “Her şey iyi” diyordu.
Yirmi beş dakika sonra şişman esmer kadın elinde havluyla ellerini silerek kapıda gözüktü.
“Ben on sene doğum hastanesinde çalıştım. Korkulacak bir şey yok. Ağrı için bir iğne de yaptım. Şimdi otuz dakikaya kadar kendine gelir.”
Otuz beş dakika sonra Hatice de salona geldi. Sararmıştı. Konuşacak durumu yoktu Şişman esmer kadın, “Hemen evin köşesinde dolmuş durağı var. Her dakika araç bulunur” dedi.
Hep beraber dışarı çıktılar. Arkadaşı ve temizlikçi kadın Hatice’yi, ”Bak işte her şey bitti.” “Ben bu kadını on senedir tanırım eli çok hafiftir” diye teselli ediyorlardı. O günden sonra yedi gün geçmişti. Hatice’nin arkadaşı işe gelemeyen arkadaşını ziyaret etmek istedi. O gün bir yere uğramadan Hatice’nin annesinin evine geldi. Kapıyı çaldı. Bir daha çaldı. Hatice’nin annesi kapıya çıktı. Alnına bir tülbent bağlamıştı Gözleri şiş şiş, ağlamaklıydı. “Teyze Hatice nasıl? Bir bakayım dediydim.” Hatice’nin annesi kısık sesle, “Duymadın mı?” diye sordu.
Hatice’nin arkadaşı heyecanlandı. “Duymadım. Ne oldu Hatice’ye ?” Yaşlı kadın birden sarsıla sarsıla ağlama krizine tutuldu. “O öldü. Üç gün önce fenalaştı. Hastaneye kaldırdık. Yolda öldü. Kan kaybından öldü. O öldü” diye hıçkırıklarının arasında sesler çıkarıyordu.
Hatice, şişman esmer kadının evinden geldiği geceden üç gün sonra kanamasını durduramamışlar, Eşrefpaşa Hastanesine götürmüşler. Zaten yolda giderken kan kaybından son nefesini vermiş. Şimdi üç çocuğu yaşlı kadına kalmış. Kocası da başını alıp gitmiş. Nereye gittiği belli değilmiş.
Hatice’nin arkadaşı dayanamadı. Ağlayan kadına sarıldı. O da ağlamaya başladı. Sonra kadını kapıda bıraktı. Yokuş aşağı hızlı adımlarla Karakol durağına doğru yokuş aşağı koştu ve köşeyi dönüp kayboldu. Çankaya'ya giden bir dolmuşa bindi. Tütün işlenen mağazaya geldi. Yine tütün işleme mağazasında tezgâhının başında önüne gelen tütün yığınlarını işlemeye başladı. Tezgâhta çalışan diğer arkadaşları merakla Hatice'yi sormaya başladılar. Hem ağladı. Hem de Hatice’nin öldüğünü anlattı. Hatice'yi tanıyan arkadaşları da çok üzüldüler. Mesaiden sonra baş sağlığına gitmek için sözleştiler.
O günden sonra tuvaletçi kadına da görünmemeye başladı Arkadaşının ölümüne giden yolda bu aracı kadının olduğunu nefretle aklından çıkaramıyordu.. Aklına geldikçe gözlerinden gelen yaşları durduramıyordu. Hatice'nin öldüğünü ustabaşı Kel Hasan da duydu. Üzüldü. Kel hasan ölen kadının tezgâhına geldikçe ses çıkarmaz ve hemen oradan uzaklaşırdı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.