Türkiyesiz NATO olmaz!

Kayıkçı kavgasına dönüşen Finlandiya’nın NATO üyeliğine vetomuz, 3 Nisan’da son buldu ve NATO’nun 31. üyesi olarak tescili yapıldı.

Sırada İsveç var ve sürecin, Türkiye açısından tamamlanması için terör örgütü PKK’ya yönelik yapması gereken ev ödevlerinin yerine getirilmesi beklenirken, Kurban Bayramı’nda ve polis koruması eşliğinde ve naklen yayın ile yeniden Kur’an yakma eylemi gerçekleştirildi.

Türkiye ile ilişkiler yeniden gerildi ve tüm dünyanın gözü yeniden Türkiye’ye çevrildi.

NATO üyesi Macaristan, Türkiye ile birlikte hareket edeceğini açıkladı.

İsveç’in NATO üyeliği süreci, Türkiye’nin NATO üyeliği ve NATO ile ilişkileri konusunu da gündeme getirmiş görünse de hepsi bir mizansen dahilinde oynanan bir oyundan ibaret. İsveç ve Hollanda’da Kur'an yakma eylemleri Türkiye açısından bardağı taşıran damla oldu. Dahası NATO Genel Sekreteri'nin ve ABD yönetiminin, Kur'an yakma eylemini "düşünce özgürlüğü" kapsamında değerlendirmesi, NATO’nun “özgürlük” anlayışının ne menem bir şey olduğunu ortaya koymuş oldu.

Türkiye’nin nasıl bir tavır takındığını/takınacağını merak etmeyen var mı?

ABD ve NATO merkezlerinde Türkiye’yi “NATO’dan atalım” gibi uç görüşler dillendirilse de, ana eğilimin Türkiye’nin örgütten ayrılmasını önlemek üzerine kurulu olduğudur. Pentagon, Dışişleri Bakanlığı ve CIA koridorlarında “Türkiye’nin çadırın içinde olması, dışında olmasından daha iyidir” diyenler çoğunlukta bulunuyorlar.

Bu gibi görüşleri, Türkiye’de Hükümet çevrelerinde de etkin olan ABD ile iş birliğini savunan kesimler, “ABD’nin bize ihtiyacı var, bizden vazgeçemez.” diyorlar.

ABD, Türkiye’yi Atlantik İttifakı’na bağlı halde tutmayı öncelikli olarak görüyor. Bunu Türkiye’nin etrafını kuşatarak, Doğu Akdeniz’den, Suriye’nin kuzeyinden, Bulgaristan, Romanya, Ukrayna ve başarabilirse Gürcistan üzerinden tehdidi yoğunlaştırarak sağlamaya çalıştığını görmezden gelmek büyük bir hata olarak görülmelidir.

Gerçek durum şudur: NATO üyesi olması, ABD’nin ve örgütteki sözde müttefiki ülkelerin Türkiye’ye yönelik ambargolarını, tehditlerini engellemiyor ama Türkiye’nin bu tehditlere karşı mücadelesinde elini kolunu bağlıyor. Hatta, son olarak İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya üyeliği sürecinde de görüldüğü gibi bu tehditlerin daha fazla ağırlaşmasına imkân sağlıyor.

İddia edildiğinin tersine NATO, üyesi ülkelerin güvenliğini sağlamak değil ABD’nin dünya hegemonyasını sürdürmesinin en etkili aracı olarak işlev görmektedir. Bu durum, son olarak Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesinden sonra apaçık ortaya çıkmıştır. Avrupa ülkeleri, objektif çıkarlarına aykırı olmasına rağmen ABD’nin Moskova karşıtı dayatmalarını kabul etmek zorunda kalmıştır. Bunu sağlayan zemin Atlantik İttifakı’dır ve uygulama NATO aracılığıyla yerine getirilmiştir. NATO üyeliği, Türkiye’nin de ulusal güvenlik çıkarlarının gereği olarak bölgesel müttefikleriyle ilişkilerini geliştirmesini önlemektedir.

O nedenle Türkiye’nin gücünün farkında olması, stratejisini buna göre kurması zorunluluğu bulunmaktadır düşünceleri ağırlıklı olarak görüldüğü bir ortamda, yeniden çengel atma gereği duyuldu ve NATO üyesi olmamıza rağmen bölge politikalarında lehimize gelişen olayların getirdiği dinamizmi reddederek, ABD’yi yeniden arkamıza alma yolunda yeni adımlar atmaktayız.

Suriye’de Esad ile görüşme zeminin bu kadar yaklaşıldığı bir ortamda, Ukrayna Devlet başkanı geliyor ve bunların askerlikleri bitti diyerek 5 Azov Tabur komutanını uçağına bindirip Ukrayna’nın yolunu tutuyor.

Adeta zafer kazanmış gibi ülkesinde karşılamalar yapılıyor.

Zelenski, daha ülkesine varmadan; Ukrayna, NATO’ya alınmalıdır açıklaması yapılarak Rusya’yı karşımıza almayı başarıyoruz.

O askerler, yapılan anlaşma gereği olarak savaş bitiminde ülkelerine iade edileceklerdi.

Arkasından da ödül gecikmedi.

Biden’ın da klasik F 16 açıklaması da peşinden yapılıverdi.

Buğday, arpa, bitkisel yağ, gaz, ham petrol ve Antalya’nın salatalıkları ve 450 tane 5 yıldızlı fabrikaların akıbeti ne olur?

Suriye’de Arap birliğini de arkasına almış Esad ve Rusya’nın İdlip ile ilgili olarak nasıl bir açılım yapacaklarının hesabının da iyi yapılmış olmasını diliyoruz.

Sayın Cavit Çağlar ve Nur Sultan Nazarbayev’in kapısını bir daha çalmak zorunluluğu ortaya çıkar mı?

Kur'an'sız İslam olmadığı gibi “Türkiyesiz NATO olamaz” teorisi bir kez daha tescil edilmiş ve yeni rotanın Avrasya değil, Atlantik olduğu sessizce kabul edilmiş oluyor.

Başarılı bölge politikaları uyguladığımız bir ortamda, ne oldu da kıblemizi yeniden batıya çevirdik.

NATO’da, ABD dışında 30 devlet var. İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya, İspanya vb bir araya gelip kendilerini Ukrayna savaşı üzerinden ateşe atan ABD’ye karşı duramıyorlar

Merkel’in siyaseti bırakmasının ardından AB’liyi liderliğine soyunan ve Çin ile yakın temas sağlamaya çalışan Makron liderliğindeki Fransa, bunun bedelini ağır bir şekilde ödüyor.

Arkasında CIA organizasyonunun olduğu Sarı Yelek Hareketinin ardından, Orta ve Kuzey Afrika kökenlilerin başlattığı isyanın faturası ağır oldu ama bunun Fransa’nın gelecekteki siyasetine şekil vereceğine şüphe yoktur.

ABD’nin tezgahladığı bu ders verme eylemleri, Fransız milliyetçiliğinin ön plana çıkması ve Marine Le Pen’nin başkanlık seçimlerinde ön almasına neden olabilecektir.

Rusya Devlet Başkanı Putin’in, Marine Le Pen’in arkasında durduğunu/duracağını söylemek yanlış olmayacaktır.

Fransa seçimleriyle birlikte ABD’nin, Avrupa ve Ukrayna’da güç kaybetmesinin hesaplara dahil edilmesi gerekir diye düşünüyorum.

Herkesin bir hesabı var ve olmalıdır…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum