Nevzat ARSLAN
Portakal
Portakal çiçeğinin adı bile ruhumda bir güzellik çağrıştırır.
Portakal deyince içim sızlar benim. Yöremizde ayaklarımızın altında kalan, kıymetini bilmediğimiz, döküp saçtığımız, ezilen, çiğnenen portakalı gördükçe bir film gelir aklıma ve benim içim acır. "Hakkari'de bir mevsim" adlı eser, eğitimci ve yazar Ferit Edgü hocanın emeğidir. Öğretmenlik yaptığı Hakkari'nin bir köyünde hasta bir kız vardır, ölecek neredeyse, ilaç vereyim diyorum, bana portakal ver diyor. Portakalı hiç yememiştir oysa... Diyen satırlar.
Bizim köyden Durmuş Ali, kumara dadanmış, kurtulmuş bu illetten, karısı Hatça kadından da bu dönemde boşanmıştır. Rivayete göre "bu bardak boş mu dolu mu" diye sorduklarında "boş, boş, boş yahu!" dediğinde "boş, boş dedi" denilerek karısı baba evine döner. Ne derece doğru bilinmez şüphesiz de böyle anlatılır.
Durmuş Ali bir başka köyden, bir başka Hatça ile evlendirilir. Şansı Hatça’dan açılmıştır. Bir oğulları olur. Bizim daha oğlan olur diyerek evlatlık verirler, bir daha da oğulları olmaz, kızları dünyaya gelmektedir.
Genç Cumhuriyet vergilere muhtaç. Rüşvet ve kollama nedeniyle tahsildarların görev yeri sık sık değiştirilmektedir. İki genç tahsildar, Durmuş Ali'nin evine gelirler. Onları Hatça kadın karşılar.
"Bacım kaç keçiniz var?"
Hatça kadın,
"Üç on, bi beş, Bi de portakal var."
Genç Tahsildarları alır bir telaş, üç on otuz diyelim, beş daha otuz beş, Portakal ne ola ki...
Tam o sırada köy muhtarı Kara İmam lakaplı Mehmet Gündüz çıkagelir.
"Efendiler, Hatça bacı sadece 10’a kadar saymayı bilir, ötesini bilmez. 3 on otuz, bir beş otuzbeş, Portakal adında bir hayvan daha var, etti mi 36 o kadar işte..."
Tahsildarlar gülmeye başlamıştır. Muhtar, "Efendiler, bir Hatça bacının hesabını toplayamadınız" derken, tahsildarların,"Biz Türk kadının yaratıcı gücünü yeni fark ettik" diyerek ayrılırlar...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.