Şerif KUTLUDAĞ
Atatürksüz geçen 84 yıl
Yarın 10 Kasım…
Atatürk’ün dünyalık fânî varlığının her canlı gibi sona erdiği gün.
Hem Atatürk: “Benim naçiz vücudum, bir gün elbet toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidâr kalacaktır!” dememiş miydi!..
İşte onsuz geçen 84 yıllık süreçte de varlığını sürdürüyor Türkiye Cumhuriyetimiz.
Öncelikle şunu göz önüne almamız ve kabullenmemiz gerekiyor:
Tarihin tanıklık ettiği en muhteşem devletlerden birisi olan Osmanlı Devletinin yıkılışı da bir o kadar dramatik olmuştu. Özellikle 93 Harbi diye de meşhur olan 1877-1878 Osmanlı Rus Harbiyle başlayan ve 9 Eylül 1922 tarihinde noktalanan 44 yıllık savaşlar silsilesinde Osmanlı Devleti her türlü varlığın yanında en önemlisi de 1915-1918 arasındaki Çanakkale Savaşları sırasında yetişmiş/okumuş neslini kaybetmişti.
İşte bu gerçekle içerisinde cephedeyken tam bir askerî deha kimliğiyle girdiği her savaşı kazanan Atatürk, 29 Ekim 1923’ten itibaren de yaşadığı sürece çağdaş ve modern bir devlet yapılanmasının gerçekleşmesine adamıştır kendisini.
29 Ekim 1923’ten 10 Kasım 1938’e gelinceye kadar aradan geçen 15 yıllık süreçte sayısız inkılap/devrimle gerçekleştirmeye çalışmıştır yeni devlet yapılanmasını.
Bir kere “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür!” sözüyle, “10 Yıl Nutku”yla, “Gençliğe Hitabe”siyle en veciz ve en net şekilde gösterirken yürüyeceği yolu; “Ne mutlu Türk’üm diyene!..” diyerek de uluslaşmayı işaret ederken, Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu yapılanmasıyla da konunun bilim ışığında gerçekleşmesi gerektiğini ortaya koymuştur.
Peki Atatürk’ün vefatından sonra ne gibi gelişmeler olmuştur? Hemen her ideolojik grup gendi ideolojisinin devlet yönetimine egemen olması düşüncesiyle Atatürkçülük gibi, her grubun kendince belirlediği yol ve yöntemlerden dolayı kendilerine rakip gördükleri her ideolojik grubu Atatürkçü olmamakla itham ederek, öyle göstererek itibarsızlaştırmaya çalışmışlardır.
Atatürk sonrasında her grubun değişmeyen hedefi devleti ele geçirmek olmuştur. Bu notadan hareketle, ihtilaller, darbeler, muhtıralar hep Atatürkçülük adına verilmiş ve yapılmıştır. Maocu, Leninci, Enver Hocacı, Titocu, Checi, Kastrocu yapılanmalar görünürde Atatürkçü gözükürlerken hep bir ihtilalle vb devleti ele geçirme düşüncesi içerisinde olmuşlardır.
Atatürk, isteseydi halife olur muydu, olurdu!.. Kral olur muydu, olurdu… Fakat o bunlardan hiç birisine tevessül etmemiş. Tamamen Türk Milleti varlığı üzerine ve Türk devletler geleneğinden çıkardığı derslerle çağdaş bir devlet yapılanmasını benimsemiş ve uygulamaya koymuştur.
İşte bu özelliklerinden dolayı aslında Atatürk’ü benimsemeyen gruplar rakiplerini alt edebilmek için kendilerini sürekli Atatürkçü ilan ederken rakiplerini de Atatürk düşmanı gibi göstermeye çalışmışlardır.
Bu bağlamda, Atatürk’ten alınacak en büyük ibret onun hem millî varlığa, bağımsızlığa, özgürlüğe verdiği değer hem de çağın değerleriyle barışık sosyal yapılanma tercihidir.
Bu duygularla vefatının 84. Yılında, Atatürk’ü, silah arkadaşlarını ve onu milletine armağan eden Zübeyde Hanım’ı rahmetle, minnetle anıyoruz.
Ruhları şâd olsun.
Sonsuza kadar devlet-millet varlığımızla var olabilmek duygusuyla…
NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE!..
GÜL/AYDIN… SEVGİLERİMLE…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.