Metin AKOĞLU
Irak Türkmenleri var olma savaşı veriyor!
Salgın ile birlikte yaşam da devam ediyor. Dünyanın sıcak bölgelerindeki ülke pozisyonlarında bir değişiklik olması söz konusu olmadığına göre, salgın öncesi konuları irdelemeyi sürdürmek durumundayız.
Dünyada hiçbir topluluk yoktur ki, Irak Türkleri gibi örgütsüz, savunmasız, lidersiz olarak hiçbir taraftan bir yardım görmeden uzun zaman ayakta kalsın ve milli varlıklarını koruyabilsin.
Ne yazık ki, bu topluluk, Türk dünyasının ayrılmaz bir parçası olduğu halde, birinci dünya savaşından sonra Musul vilayetinin yitirilmesi neticesinde sahipsiz kalarak, kendi kaderine terk edilmiş ve kutsiyet derecesinde bağlı bulunduğu Anavatanı tarafından unutulmuştur.
Tarihinin en karanlık günlerini yaşayan Türkmenler, varlıklarını idame ettirmek için ölüm kalım savaşı verdiklerini görmeliyiz.
Bir milleti yok etmek için uygulanan metot itibariyle savaşların en acımasızı ve insanlık dışı sayılanı şüphesiz ki, Saddam Hüseyin döneminde yapılanlardır.
Saddam, insanca yaşamaktan başka hiçbir amaçları olmayan Türkmenlere, iktidara geldiği günden itibaren akıl almaz uygulamalarıyla neredeyse yaşama hakkını tanımamıştır. Onları, bin yıllık ecdad diyarından söküp atmayı hedeflemiş, yüzlercesini haksız yere ölüme mahkûm ettikten başka, binlercesini de zindanlara atmış ve bunların ailelerini perişan etmiştir.
Irak’ta Türk dilini ve kültürünü yok etmek için ne gerekiyorsa hepsini yapmaktan geri kalmamıştır. Onun, bu uygar ve zararsız topluluk mensuplarına yaptığı kötü muamele, baskı ve zülüm saymakla bitmez. İdam, hapis ve işkencelerden başka Türkmenler, sistemli şekilde sürgüne tabi tutulmuşlardır.
Mülk edinme, iş kurma, serbest seyahat, eğitim ve ikamet hakları bir hayli kısıtlanmıştır. Hükümet dairelerinde horlanmışlar, nüfus kayıtlarında kendilerini Arap olarak kaydettirmeyen ve Baas Partisine girmeyenler, kamu görevlerinde istihdam edilmemiş ve yiyecek karnesi dahi alalamamışlardır.
Irak’ta bunlar yaşanırken, İran ile 10 yıl süren bir savaşa tutuşurlar. Bu savaşta Kuveyt, Irak’ı maddi olarak desteklemiştir. Savaş sonunda verdiği borçların geri ödenmesini istemiştir. Saddam parayı geri ödemek istememiş ve sen benden nasıl para istersin diyerek, ABD’nin de teşvikiyle Kuveyt’i işgal etmiştir.
Çünkü Saddam Hüseyin, ABD’nin projesiydi!
Saddam’ın, Kuveyt’i işgal ettirilmesiyle başlayan sürece Amerikalılar, Büyük Ortadoğu Projesi adını takmışlardı!
ABD’nin BOP kapsamında yaptığı 1991 ve 2002 Irak Savaşlarında amaç hâsıl olmuş ve Saddam devrilmiştir. Bu operasyonların gerçekleşmesinde ABD’nin en önemli müttefiki Irak Kürtleri olmuştur. Savaş sonrası onlar da ödüllerini almışlardır.
Irak anayasasının hazırlandığı atmosfere bakın. ABD’nin Irak Büyükelçisi Zalmay Halilzad ve Mahmud Osman isminde bir Kürt, Irak anayasasını hazırladılar. Teksas’da da Başkan Bush tarafından onaylandı.
Bu anayasaya göre Şii’ler, Sünni’ler ve Kürt’ler kurucu asli unsur olarak tescillenmiş oldu. Yeni anayasada 3 milyonun üzerindeki Türkmen yok sayıldı.
Anayasa yapıcı iki kişilik komisyon, Irak cumhurbaşkanı ile Irak dışişleri Bakanlığını Kürtlerin hanesine yazmışlardı. Irak’ın yeni Cumhurbaşkanı Mam Cemal oldu ve Barzani de 36 ncı paralelin üstünde Kürdistan’ı inşa edebilecekti!
Barzani’nin acelesi vardı. Referandumu bile denemedi mi?
Patronları Barzani’yi azarlar gibi yaptılar.
Hepsi tiyatroydu!
Barzani, Habur sınır kapımızın karşısındaki Halil İbrahim sınır kapısına ve Erbil’deki Kürdistan parlamentosuna bayrağını asmıştı bile!
90'lı yıllarda Saddam’a inat olsun diye Kırmızı T.C pasaportu verdiğimiz ikili, artık Kürt devletini kurmak için sahadaki engelleri ortadan kaldırmakta gecikmeyeceklerdi.
3 Temmuz 2003 de Süleymaniye’de görev yapan Türk birliğine ABD kuvvetlerince bir saldırı gerçekleştirilmiştir. Askerlerimizin başına çuval geçirilmiştir. Yapılan bu saldırıda Kırmızı pasaport verip ülke ülke gezdirdiğimiz Celal Talabani’nin oğlu Kubat Talabani de görev almıştır.
Araç içindeki askerlerimiz, Süleymaniye, Türkmen şehri olan Erbil’de ve kadim Türkmen Şehri Kerkük’te teşhir edilmişlerdir.
Bu yapılan teşhir operasyonunun tercümesi şudur;
ABD diyor ki, Irak’ta efendi benim. Burada olacaksanız benim kontrolümde olmalısınız.
KDP ve KYB’ ye; Amerika’ya güvenmeye devam edin.
PKK’ya; bölge benden sorulur, ben varken Türkiye size hiçbir şey yapamaz, ancak uzaktan sıkar sıkar gider!
Türkmenlere de; ağabanızın askerlerinin haline bakın, onlarla işbirliği yapmayın mesajları verilmiştir.
Kim nasıl anlamış olursa olsun durum budur!
Bunu yaparken ABD asla yalnız değildi. Atatürkçü Askerlerimize Ergenekonlar, Bolyozlar indirilirken finalinde 15 Temmuz’a davetiye çıkaranlar, kasap-soğan ilişkisini kuranlar, “müzik notası mı” veriyorsunuz diyenlerimiz vardı!
O saldırı ile biz itibarımızı kaybettik!
Iraklı Türkmenler de geleceklerini kaybetmişlerdir.
Yıllardır dışlanmış Şiiler, ABD tarafından yönetimin başına getirilince, Kürtler ve Şiiler uzlaştırıldılar.
Dışlanmış Sünniler de radikalleşerek İŞİD ortaya çıktı. Orada da Türkmenler, İŞİD veya Kürtleri tercih etmeye zorlandırıldılar.
Türkiye’nin Türkmen politikası ABD eksenli ve sadece Erbil merkezli idi. Oysa Kerkük ve Telafer’i de içine alabilmeliydi.
Irak’da etnik dinsel zenginliklerle birlikte çok zengin yer altı kaynaklarının bulunduğunu, bunun da tüm Irak’a ait olduğunu, bunların bir gruba verilemeyeceği denkleminin kurulabilmesi için Irak’ın toprak bütünlüğü kapsamında özel statülü bir Kerkük politikamız olmalıydı.
Irak petrolünün yüzde kırkı Kerkük’te üretiliyor.
Böylelikle Türkmenler dışlanmamış, kendilerini uluslararası bir statü ile koruma altına alındıklarını hissedebileceklerdi.
Kerkük’te 2003 den bu yana 6 yeni semt inşa edildiğini, 1997 de 860 bin olan nüfusun 2005’de 1 milyon 600 bine dayandığını, 30 yıl içinde 10 bin kişi Kerkük’e göç yapmışken, son üç yılda 700 bin kişi Kerkük’e gelmiştir.
Bu geliş kasıtlıdır.
Kerkük’ü Kürtleştirmek içindir!
Bu göç başlatılmadan Kerkük tapu kayıtlarının bulunduğu bina da yakılmıştır.
Hiçbir şey tesadüf değil!
Kerkük’te yaşayan Türkmenler, merkezi hükümetin bayrağının altında yaşamaya itirazları yok. Ancak Kürdistan bayrağı altında asimile olmak istemiyorlar.
Türkmenler, Irak’taki diğer etnik gruplara nazaran çok geride kalmışlardır. Feryatlarını dünyaya duyuramıyorlar.
“Bütün Kürtler kalbimde. Abdullah Öcalan’ın kalbimde özel bir yeri var” diyen Fransa Cumhurbaşkanı Fransuva Mitterand’ın eşi Daniella Mitterand’ın, Paris Kürt Enstitüsü Başkanı Kendal Nezan’a olan hayranlığı sır değildi!
Kerkük’ün sönmeyen ateşi İzzettin Kerkük bu hususta diyor ki, acaba bu, “Daniella Mitterand gibi kendilerini her alanda savunan bir “azize”ye sahip olmamalarından mı ileri geliyor?”
Kaynak: İzzettin Kerkük Armağanı
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.