İktidar ve muhalefetin “soykırım” sınavı

20 Ocakta göreve başlayan ABD Başkanı Joe Biden, seçimlerde 81.282.890 oy alarak başkan seçilmişti.

Dünya üzerinde 7 milyon Ermeni vatandaşı yaşamaktadır. Bunun 3 milyonu Ermenistan devlet sınırları içerisinde, 1 milyon kadarı da ABD’nin muhtelif eyaletlerinde, geri kalanı da dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşamlarını sürdürmektedir.

Biraz matematik yapmaya ne dersiniz?

ABD’de yaşayan Ermeni nüfusun 1 milyon civarında olduğunu söylemiştik. Bir milyon insanın yarısı seçmen olsa, 500 bin insan oy kullanacak demektir. Bu 500 bin Ermeni seçmenin tamamı Demokratlara(Biden’e) oy vermiş olamaz. Cumhuriyetçilere(Trump’a) de oy veren Ermeniler olmayacak mıdır? Bu durumda, hesabı kapatırken 300 bin Ermeni’nin Biden’e oy vermiş olabileceğini düşünelim.

81 milyon oy alarak başkanlığı kazanan Biden için homojen olmayan, ülke geneline yayılmış 300 bin(%0,3 bile etmeyen) Ermeni oyunun ne kadar önemi vardır?

“Sözde Soykırım” cümlesinin söylenmesi ve yazılı bir metnin içerisine geçirilmesi, asla Ermeni seçmenlerin oyu için olmadığı sonucunu çıkarabiliriz.

 Asıl sorulması gereken Ermeniler gerçekte ne istiyor?

Neden istiyor?

Hangi psikoloji ve ruh hali içinde bulunuyorlar?

Bir de batılılar Ermeni’ler üzerinden bizden ne istiyorlar?

"Soykırım"ın Ermeni halkını bir arada tutmak için 100 yılı aşkın süredir bir çeşit "tutkal" gibi kullanıldığını biliyoruz. 1915 olayları sayıca küçük denebilecek Ermeni halkını yaşatmak, ayakta tutmak, birbirine sarılmasını sağlamak amacıyla kullanılıyor. 

1991 yılı sonunda Sovyetler Birliği dağılıp Ermenistan bağımsızlığına kavuşunca, doğal olarak kimlik arayışı yaşandı ve "soykırım" gibi duygu sömürüsüne açık bir konu tahmin edilebileceği gibi çok kullanıldı. Aslında, o dönemin lideri olan Levon Ter-Petrosyan, "Geçmişte ne yaşandıysa yaşandı, artık önümüze bakalım" diye düşünüyordu ama aşırı milliyetçiler, biraz da Türkiye ile iyi ilişkiler isteyen tutumu yüzünden onu devirdi. 

 “Ermenistan'da yaşayan sıradan vatandaş, kışkırtma olmadığı zaman "soykırım" tartışmasına nispeten gerçekçi bakıyor. "Soykırım"ı dinleyerek büyüyen bu insanları 1915'in "soykırım" olmadığına ikna etmek imkânsız olsa da, bu konu onlar için "derin bir yara" olsa da Türkiye ile düşmanlık istemiyorlar. Tabii bu tespit, "Türkiye özür dilesin, topraklarımızı iade etsin, bize tazminat ödesin" diyen politikacılarla aşırı milliyetçiler onları kışkırtmadığı, kafalarını karıştırmadığı zamanlar için geçerli.”  

Asıl ortalığı karıştıranlar ise, "diaspora" olarak tanımlanan Ermenistan dışında yaşayan Ermeniler. Oradakiler, "soykırım"ı Ermeni toplumunu bir arada tutan bir tutkal olarak kullanmakla kalmıyor, her zaman gündemde tutarak, bu konudan "nemalanmaya" çalışıyor. Örneğin, Fransa'daki Ermenilerin "soykırım" konusunu hep ellerinde koz olarak tutmasının nedeni sadece "duygusal" değil; böylece iktidarları kendilerini ciddiye alınması gereken bir lobi gücü olarak kabul etmeye zorluyorlar.

Gazeteci Banu Avar, geçmişte Fransızların ünlü siyasetçilerinden Patrick Deveciyan ile röportaj yaparken soruyor:

- Siz bir Ermeni olarak 1915 olayları hakkında ne düşünüyorsunuz?

-Deveciyan: Ben Ermeni değilim, Fransız’ım.

-Avar: Ama siz Ermeni kökenlisiniz.

-Deveciyan: Burası bir ulus devlet ve ben de Fransız yurttaşıyım. Yani Fransız’ım.

-Avar: Ama siz değil misiniz Türkiye’de insanlara, Kürt, Laz, Çerkez, Süryani denilmeli diyen?

-Deveciyan: O başka...

Durum budur.

İlk “sözde soykırım’ı” tanıyan ülke Uruguay’dır. Uruguay nere Türkiye nere; Uruguay 1965 yılında soykırımı kabul ederken  büyük olasılıkla "tarihi bir haksızlığı gidermek" ya da Türkiye'ye karşı bir koz ele geçirmekten çok kendi ülkesinde yaşayan Ermenilerin duygusal bir talebini yerine getirmeye çalışmış olmalıdır. Yoksa hele o zamanlar, dünyanın öteki ucundaki Uruguay'ın 1915'in soykırım sınıfına girip girmediği konusunda nasıl ve nereden bir fikri olabilir ki? Benzer bir durum Arjantin, Venezuela ve Şili için de söylenebilir.

Ama bütün Avrupa ülkelerinin soykırım iddialarına destek vermesinin gerçek nedeni ne acaba?

Ermenilerin 1915'de soykırıma uğrayıp uğramadığı bu ülkelerin gerçekten umurunda mı acaba?

“Sözde soykırım” çıkışları Türkiye Cumhuriyetine yöneliktir. Parlamentolarından geçirmişlerdi. Bütün mesele SEVR’e yöneliktir. Kürt ve Ermeni meselesinin özü de budur. Kürtleri ve Ermenileri yan yana getiren etmen de budur.

HDP’nin  açıklamaları bunun işareti değil, ta kendisidir.

Bu nedenledir ki başta ABD ve Avrupa ülkeleri, Türkiye tökezlemeye yüz tuttuğu günlerde bu “sözde soykırım” sopasını göstermekte tereddüt etmiyorlar. NATO da müttefikleri bile olsanız. Biz bunun için mi yıllarca ABD ve NATO politikalarının içinde yanıp tutuşmuştuk.

Müttefikini pazarlamak var mı ulennn?

Biz, Biden’in yürütmenin başı olarak, neden bu yıl “soykırım”terimini kullandığının analizini yapmalıyız.

İktidar sahipleri gerekli açıklamayı yapmadılar, yapamadılar.

Sen bana “soykırımcı” dedin, ben bu ülkenin Cumhurbaşkanı olarak kabul etmiyorum denebilmeliydi. Haziran NATO toplantısına kadar sessizliğin korunacağına şüphemiz yok.

Muhalefetin, 24 Nisan öncesi ve sonrasında yaptığı açıklamalar zorunluluktan öteye geçmemiştir.

Washington’daki temsilciliğimizin yetersiz olduğu yönünde görüşler var. Konjonktürel olarak baktığımızda, ülkemiz verilerinin iyi olmadığını biliyor olanlar, tek suçlunun büyükelçimizin olmadığını söyleyeceklerdir. Ülkeniz güçlü ise elçileriniz de güçlüdür.

İktidar başımıza geleceği biliyordu…

Ben de yazmıştım!

Muhalefet, ABD’den gelecek rüzgârı okuyamadıysa; okumamış sayılır.

Okuyup, bir şeyler yapma ihtiyacı hissetmediyse; durum vahimdir.

Sonuç alınır veya alınamaz.

En azından bizler de muhalefet olarak üzerimize düşen görevi yaptık diyebilmek için Ana Muhalefet Lideri Sayın Kılıçtaroğlu;  Sayın Selin Sayek Böke ve Sayın E.Büyükelçi Ünal Çeviköz’ü yanına alıp, Amerika’ya gitmeyi düşünebilmeliydi. Ekibe ABD’de yaşayan Sayın Kemal Derviş’i de katıp, Temsilciler Meclisi ve Senatonun Cumhuriyetçi ve Demokrat liderlerini ziyaret etmek ve diplomasi yapmak faydalı olurdu diye düşünüyorum.

Başka bir periyotta,  İYİ Parti Lideri Sayın Meral Akşener de Sayın Büyükelçi Ahmet Kamil Erozan ve Sayın Aylin Cesur’u yanına alarak, ABD’ye gidip sıralı görüşmeleri yapabilmeliydiler.

Diyeceklerdi ki, biz muhalefet olarak Türkiye’nin geleceğiyiz. Yakın gelecekte bizlerle birlikte çalışacaksınız. Türkiye’ye yönelik hasmane tutum ve davranışlarınızı gözden geçirmeye davet ediyoruz. Biz ikili ilişkilerin düzeltilmesi tarafındayız. İncirlik ve Kürecik üslerinin geleceğini ve hatta NATO’daki geleceğimiz konusundaki dokundurmaları, ince diplomasi yapmak suretiyle kanaatlerinin değişmesine katkıda bulanabilirdiniz.

Malum, faizler çok yüksek. Paralar faizde olduğu için Amerika’ya uçak bileti almak, faizin bozulmasından geçiyor. Bozmaya kıyamadınızsa eğer ülkenizi kıymış olmuyor musunuz?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum