“Kahve yemenden gelir
Bülbül çimenden gelir

Yarı güzel olanın havar
Her gün hamamdan gelir” sözleriyle başlayan türkümüzü bilirsiniz, ama “Gerçekten kahve Yemen’den mi gelir?” diye düşünenimizin pek yoktur.

Son yarım asırdan beri kahve Yemen’den değil, Güney Amerika ülkelerinden geldiğinden bu Anadolu türkü sözleri çağa yenik düştüğünün pek ayrımında olmadan ‘Kahve Yemen’den gelir’ demeye devam etmekteyiz.

“Ay, ödüm koptu vallahi” diyen birine, ”sen ördek misin, yoksa kaz mı? Ördek veya kaz değilsen mutlaka tavuk olmalısın” deseniz başınıza kim bilir neler gelir?

İnsanlarda öd kesesi yoktur, e, olmayan şey de patlamaz tabi.

Ödün, insanlardaki karşılığı karaciğer salgısı olarak bilinen ‘safra kesesidir. 17.yüzyıla kadar bu torbacığın (ödün/safra kesesinin) korku, panik sırasında patladığı, bazı psikolojik hastalığın bu nedenle ortaya çıktığı sanılıyordu. 

Oysa korku ve heyecan esnasında bu torbacığın fazla sıvı üretip salgıladığı anlaşıldı, ama daha önceki bilgi kirliliği yüzünden nedense her korktuğumuzda olmayan ödümüz balon gibi patlamaktadır.

Var mısınız,  şöyle bir soruyla yüzleşmeye? “Her yol gerçekten ROMA’ya mı çıkar?”

Bu ‘Roma’ dedikleri yer İtalya’nın başşehri olan o bildik şehir midir?

Eğer öyleyse, bildiğinizden ne kadar eminsiniz?

Sadece bu sözle ilgili doğru bildiğimiz yanlışları  saymaya başlarsak: a-) Bu kalıplaşmış sözde geçen şehrin aslı  “Roma” değil  “Nouva” dır. b-) Bir zamanlar  “Yeni Roma” anlamında kullanılan ve “Nouva” denilen şehir İtalya’nın başşehri olmayıp İstanbul’un ta kendisidir.

Şimdi gelelim tezimizi doğruluğunu kanıtlamaya: M.Ö 667 yılında kurulduğu sanılan  Byzantion’un (İstanbul’un) konumu gereği Karadeniz ve Asya’dan geçen ticaret yollarının büyük kısmını kontrol edebilecek bir noktadır. Gittikçe batıya doğru yayılmakta olan koca Roma İmparatorluğu Roma’dan değil, artık Yeni Roma’dan (Nouva) yönetilmeliydi, mantığıyla Konstantin, Mayıs 330 tarihinde  Byzantion’u (İstanbul’u)  imparatorluğun yeni başkenti ilan etti.

Şehrin adı bundan böyle Bzzantion değil, “Yeni Roma” anlamına gelen ‘Nova Roma’ idi.

Derhal Roma’da bulunan, senato ve diğer önemli tüm devlet  kurumlar Nova Roma’ya taşındı.

Devlet kurumlarını buraya taşımakla yetinilmeyip Hz. İsa tarafından dokunulduğuna, kutsandığına inanılan Kudüs’te   ”Milion Taşı   Nouva’ya getirildi ve  Ayasofya'nın karşısına, Yerebatan Sarnıcı ağzına dikilir.

(Anımsatma: Günümüzde de görüleceği üzere ne yazık ki, taşın alnındaki levhada ‘Mıllıon stone’ yazmaktadır, doğrusu ‘MILION’ olmalıydı)

Romalıların inancına göre bu taş meleklerce korunduğundan tılsımlıdır ve bulunduğu yer asla düşman tarafından çiğnenmeyecektir.

Sadece beş bin kişinin yaşadığı İstanbul’da eski surlar yıktırıp, bugün hiçbir izi kalmayan Konstantin Surları inşa ettirir.

Ayrıca Ayasofya'nın önünden başlayarak "Meşe" adıyla büyük bir bulvar (bugünkü Divanyolu Caddesi) açılır. Altı yıl süren faaliyet sonunda ortaya muhteşem ve modern bir şehir çıkar. 

Bundan böyle bu taşın bulunduğu yer dünyanın sıfır noktası kabul edileceğinden her yerin uzaklığı bu noktaya göre belirlenecektir. M.S 4. Yüzyıl sonrası dünyanın önemli yerleşim birimlerinin İstanbul’a uzaklıkları  bu sıfır noktasına göre hesaplanırdı.

O günün hesaplarına göre dünyanın sıfır noktasından Lefkoşa 1846, Baki 1756, Moskova 1757, Mekke 2407, Berlin 1740, Tahran 2040, Roma 1377, Paris 2258, Tokyo 8954, Londra 2502 km idi.

Gelgelelim, Hıristiyanların tılsımlı ve koruyucu meleği, Milıon Taşı’nın Fatih’in ordusu karşısında dili tutulmuş olmalı ki ne Romalıları ne de şehri koruyabildi.

1884’te Washington’da düzenlenen Uluslararası Meridyen Kongresi’nde başlangıç meridyeninin konumu İstanbul’dan Greenwich’e taşındı.(Anımsatma: Konuyla ilgili detaylı bilgi için bak:  ‘Bizans İmparatorluğu Tarihi’ Radi Dikici, Remzi Yayınevi)