Halil İbrahim Sofrası

Aman ne sofra…

Ne yok ki!

Bütün menüler var.

Hem de çeşit çeşit lezzetler.

Damak çatlatan, tadı damağınızda kalan yiyecekler ..

Meyveler, sebzeler, salatalar, tatlılar, meşhur Antep baklava, Diyarbakır tel kadayıfı, ya da Hatay künefesi...

Sevgili okurlarımızdan hemencecik küçük bir hatırlatmayı duyar gibiyim.

Hani kebaplar nerede?

Kebapları unuttu galiba.

Hani Urfa, Antep, Adana kebapları?

Ayran veya şalgam suyu ile düşünürken, Ramazan sonrası ağızlarda açılmışken bireyler yemek arzusu ile bölgemizin yerel lezzetler ve zengin mekânlarına, kimimiz meşhur Dalama tandır kebabını tercih ederken, kimimiz doğada, bağında bahçesinde mangal yapmayı tercih etmiş olabilir.

Bazıları da Kuşadası'nda Kazım Usta'da balık yemeyi yeğlemişlerdir.

Oldukça uzun süren 9 günlük bayram tatili geçirmek, eğlenip dinlenmek gibi ihtiyaçlarını yurt dışı seyahatlere ayırmış ya Yunan adaları ( aslında bizim adalarımız),ya da Amerika'ya veya Uzak Doğu'ya uçmuşlardır.

Eeee ne var bunda?

Esir miyiz yani?

Bu ülkede isteyen istediği ülkeye seyahat etmeye gidemeyecek mi?

Ya da gittiği, gezdiği şehirlerde lüks restoran ve lokantalarda istediği menüyü yiyemeyecek mi?

Canım ister kebap yerim.

Canım isterse balık yerim, deniz ürünlerinden ıstakoz yerim.

Havyar yerim.

Canım isterse Dalama' da kebap da yerim.

Çine' ye gider Çine köftesi de yerim.

Benim yediğim, içtiğimden, nereye seyahate gittiğinden, yurt dışında mı, yoksa Bodrum'da mı veya Antalya'da mı size ne kardeşim...!

Paşa gönlüm ne isterse ona göre yaşarım.

Bu dünyaya bir kere gelmişim.

İçinde bulunduğum statü, makam, devlet imkânları Allah ne verdiyse tabii kullanacağım.

Sadece ben mi yapıyorum bunları.

Bana çook haksızlık yaptınız.

Sosyal medyada ve kamuoyunda neredeyse linç ettiniz.

Yeter be kardeşim yeter..!

Biraz insaf..!

Herkesin;

En başta Başkanın, T.B.M.M Başkanının, Bakanların, Belediye Başkanlarının, kaymakam ve valilerin, bütün devlet bürokrasisinin lüks ve israfa kaçan şatafatlı yaptıklarını kimse görmüyor mu?

Bu ülkede oluyor bunlar.

Hiç kimse duymadı mı?

Herkes her şeyi biliyor ve görüyor.

Ama elinden hiçbir şey gelmiyor.

Kendi kendine söylenip, değişik mekan ve zamanlarda hep dillendirilip konuşuluyor.

Mesela;

Aydın’da geçmişte çok eleştiri olmuştu.

Vali camiye Cuma'ya gelmişse, bütün daire müdürlerinin resmi makam arabaları da Adnan Menderes Bulvarına sıralanırdı.

Halka karşı bir güç gösterisi mi?

Veya psikolojik bir baskı algısı mı bilmiyoruz.

Böyle bir fotoğrafın biraz halkın inanç değerlerini rencide ettiğini duyduk.

Bu tür örneklerde hep aklıma Efsane Vali diye bilinen ve Türkiye'de mülki amirlik görev ve kavramında adeta ezberleri bozan, tabuları yıkan halkın adamı, gönül adamı rahmetli Valimiz Recep Yazıcıoğlu aklıma gelir. Bir de rahmetli şehidimiz Muhsin Yazıcıoğlu başkan gelir.

Bu liderler, bu değerler hâlâ bugün bile unutulmuş değiller, halkın gönlünde yaşıyorlar.

Esas meselede nereden başlıyor?

Makamdan, itibardan tasarruf olmaz yönetim anlayışından başlıyor.

Ve başlıyor savurganlık.

Herkes gösteriş ve şatafat yarısına giriyor.

Bütün belediye başkanları...

Tek tek saymaya gerek yok...

Sıradan bir daire başkanından başlayarak ta bakana kadar gidiyor bu savurganlık ve israf.

Hatta pek çok bakan, milli gururumuz ilk Türk otomobili TOGG banttan inip piyasaya ilk tanıtım etkinlerinde; Milli arabamızı binme sevinç ve gururu içinde bütün televizyon kanallarında çağ atladık, teknoloji harikası bir araba bu vb. ifadelerle yere göğe sığdıramazken, o görsel şovlarda TOGG'u binen ve çok beğenen bakanlar, diğer makam sahipleri, birden ne oldu da TOGG'dan bıkıverdi? Sanki TOGG' un pabucu dama atılmış veya geri plana itilmiş gibi tutturdular biz, illa da gavurun Mercedes’ini bineriz diye.

En son Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına 5..6 tane son model Mercedeslerden alınmıştı. Fiatları da yürek yakarcasına..rakamları söylemeyeyim. Sonra duyar, haberi olur Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek; " Bana hiç takan tınlayan yok. İsraf yapmayın, tasarruf edin arkadaşlar diye diye dilimde tüy bitti. Kaç defa resmi kurumları kapsayan devlette tasarruf genelgesi yayınladım. Hiç kimsenin umurunda değil. Ben bu devlet çarkını çevirmek için, bütçe açıklarını kapamak için fellik fellik dışarılardan borç para bulacağım diye canım çekiyor. Bizimkilerde halkın alin teri emek ve vergilerini bu lüks, şatafat içinde yaşamak uğruna har vurup harman savuruyorlar.

Artık deniz bitti.

Devlette resmi makam arabası saltanatı, büyükşehir belediyeleri ve bakanlıklardaki üst düzey son model kiralık makam araba savurganlığı son bulmalıdır.

Bu tablodan şu dersi çıkarabilir miyiz? Amiyane halk tabiri; "Devletin malı deniz.. yemeyen de nokta, nokta." O hiç sevmediğim hayvanın adını yazmak istemedim.

Hele şu 31 Mart yerel seçimlerini yeni geçirdiğimiz şu günlerde bütün Türkiye’de hâlâ seçim sonuçları tartışmaları sürerken; mesela pek çok büyükşehir başkanlarının akıl almaz bir şekilde milyon TL ödedikleri kuruyemiş Antep fıstığı, çerez parası, kimilerinin 500 milyonları bulan kişisel siyasi ilan, afiş ve reklam paraları...

Hele Ankara'dan gelen veya çok üst düzey misafir adı altında yönetici, makam sahiplerine verilen çok kıymetli, pahalı tabak, yüzük, altın, gümüş vb...hediyeler..

Saymakla bitmez, daha neler neler...?

Bir de ülkemizin içine düştüğü ekonomik sıkıntılı tablo...

Devamlı artan enflasyonun işçi, dar gelirli emekçi ve emekliyi, esnafı, tarımdaki üreticiyi nasıl silindir gibi ezdiğini görmeyen bilmeyen kalmadı.

Ey bu halkın seçtiği belediye başkanları, milletvekilleri! Kamu bürokrasisinde devlet hizmeti yürüten devlet bürokratları, daire müdürleri...

Halkın dertlerini... feryat ve yakarışlarını bir türlü duymayanlar veya duymak istemeyenlerin eski statü ve düzen içinde gene aynı israf ve savurganlıkları yapar, mesela büyük şehrin resmi makam arabası ile hafta sonu Kuşadası’nda herhangi bir balık restaurantta balık yer, iki kadeh de atıverelim derseniz...Halk, bilhassa emekliler.. Ramazan Bayramını hem maaşlarını, hem de ikramiyelerini alamayan, çocuklarına bayram harçlığı veremeyen, evine yarım kilo bayram şekeri dahi alamayan Efeler Belediyesi işçileri ve pek çok baliği.. tavuğu...eti rüyasında gören emekçiler diyecek ki;

" Yediğiniz balıklar...kebaplar.. ıstakozlar zehir zıkkım olsun, burnunuzdan fitil fitil gelsin aç gözlüler!"

İşte bunun için milletvekili Şebnem Bursalı çok göze battı. Yoksa bulunduğu sıfat ve makamdan ayrılmış, milletvekili olmamış olsa, hele iktidarın vekili olmamış olsa, kişisel hayatında yediği içtiği, yurt dışı seyahatleri hiç kimseye ilgilendirmez, bu kadar da basında, sosyal medyada gürültü çıkmazdı.

Bazılarımıza, bu çok zengin menülü Halil İbrahim Sofrası’ndan ıstakoz düşerken, daha çok yeni ıstakoza hazmedememişken kolundaki çok pahalı Roleks saat markası ile bilinen AKP gurup başkanvekili Bahadır Yenişehirlioğlu; "biz, bu milletin ta kendisiyiz" diye selfi çektirip not düşerken kolundaki yarım milyonluk saatle dikkat çekiyordu.

Aydın 24 yazarlarından Mehmet Kizilaslan bey de; yeni seçilen Nazilli Belediye Başkanı Dr. Ertuğrul Tetik Bey’e; "Sayın Başkanım; NAZBEL ve NAZGEM yönetim başkanı olduysanız, buralardan 2.ve 3.cü maaşı alacak mısınız? " diye soruyor. Ve cevabını da çok önemli bir hatırlatmayla " biz, daha önce iki, üç, hatta beş yerden maaş alanları eleştirmiştik de.." diye uyarıyor.

Toplum olarak, ülke olarak bütün bu tanık olduğumuz beytülmala uzanan ve vicdanları rahatsız eden, yetim, öksüz hakları yani 85 milyonun kamu hakkını kim koruyacak? Kim sahip çıkacak?

Bu şehrin şehremini kim olacak? Seçim oldu, başkanlar da seçildi. Bu bozuk, kokuşmuş düzeni kim değiştirecek? Siyaset kurumunu bir zenginleşme ve rant aracı olmaktan kim kurtaracak?

Kafalarımızı kurcalayan, vicdanlarımızı cırmalayan yüzlerce soru cevap bekliyor. Aynı gemide olduğumuzu iddia eden ve yaraları parmak basacak, yolcuları salimen limana, karaya kavuşturacak bir gemi kaptanı vardır herhalde diye düşünüyorum.

Neyse yazının sonunu şu güzel anlamlar içeren şiirle bağlayalım.

"Gitsem sensizlik başlar yalnızlık gelir yanıma...

Ölsem ölümsüz olurum sevdam kalır sizlere..."

Şair öyle dese de çok kolay olmuyor yalnız kalmak ve kaybetmek...! Hele ölümsüz olmak...!

Ölmeden ölmek...! Büyük cihadı başarmak. O doymayan nefislerin şerrini, o nefsi her an gıdıklayan ve kamçılayan şeytani ayaklar altında çiğnemek kolay olmuyor. Öz eleştiri yapmak, aynaya bakmak pek çok kişiyi rahatsız ediyor. Artık hasıraltına sürülecek bir şey kalmadı.

Kalın sağlıcakla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
9 Yorum