Ali AKSÜT
Günahsız çocuklar!
Çocuklar var, tertemiz ve günahsız..!
Çocuklar var sokaklarda çöp bidonları karıştıran...Çok ilkel arabalarına kağıt toplayan çocuklar var bu şehirde, bu ülkede. Çocuklar var zayıf, sıska, yüzü sararıp solmuş viran evlerde yaşayan. Bir lokma kuru ekmeğe, bir tas sıcak çorbaya hasret çocuklar var sokaklarda.
Çocuklar var, kız çocukları..Küçük yaşta evlendirilen, geleceği söndürülen, hayalleri yıkılan çocuklar...!
Çocuklar var bu dünyada. Gazze'de kurşun yiyen çocuklar, üzerlerine yağmur gibi bomba yağan çocuklar...Kimi hastanede can vermiş, kimi yardım kuyruğunda, kimi de yıkılan evin enkazı altında. Çocuklar var Sırp katillerin Bosna 'da... Ermeni katillerin Hoca Ali'de katlettiği günahsız, masum çocuklar var bu coğrafyalarda.
Coğrafyaları, yaşadığı ülkeler, şehirler hiç farketmez ki! Onların ırkı, dini, mezhebi, anası, babası hiç farketmez ki!
Hepsi çocuk! Hepsi bu dünyada yaşayan çocuklar..Onların hiçbirinin kendi anasını, babasını, ırkını, milliyetini seçme özgürlükleri yok ki. Hatta hangi coğrafyada doğacaklarını da seçme hakları yok..İster Bosnalı, ister Urfalı, ister Sudan'dan, Somali'den, Özbek, Tatar, Kazak hiç farketmez değil mi?
Farkeder, farkeder!
Hem nasıl farkeder!
Adı Hans olunca, Helga olunca veya Maria, Ceri, Maykil olunca fark eder...
Çünkü onlar Amerikan çocukları.. Avrupa’nın İngiliz, Alman.. Fransız çocukları...
Beyaz yakalılar tayfası.
Bu insanlık dışı ayıbı, çifte standardı her yerde yüzlerine vurmalıyız.
“Batı batı” dedikleri güya uygar ve çağdaş dedikleri bu ülkelerin maskesini her seferinde yırtıp atmalıyız...!
Bir de bizim ülkemizde;
Kadın hakları, çocuk hakları, doğa sever, hayvansever vb.konularda çok çağdaş, uygar olduğunu iddia eden, tuzu kuru mutlu bir azınlık var.
Çocukları yurt dışında Amerika’da..Avrupa'da vb.ülkelerde okuturlar ama kendi şehrindeki sokak çocukları konusunda aymazdırlar.
Hiçbir ilgi ve çözüm önerileri de yoktur.
Hatta, “ahh şu Suriyeliler, milletin başına bela oldu. Ne zamana kadar besleyeceğiz bu çocukları” şeklinde serzenişte bulunurlar.
31 Mart yerel seçimlerin yaklaştığı şu günlerde bir şehrin belediye başkan adayı, Suriyeli bir çocuğa “size yardım yok. Ben seçilirsem hepinizi kovacağım bu şehirden." diyor. Aslında çaresiz kalmış çocukların ne suçu var?
Onlar günahsız ve çaresiz!
Esas sorgulanması gereken sistem olmalı...
Ve ülkemizi bu hale getiren hesapsız kitapsız politikalar sorgulanmalı.
Başkan adayı, kamu vicdanini yaralamış, insanı değerler adına çok ayıp etmiştir.
Ne acı. Faturayı ödeyen o zavallı annesini, babasını, kardeşlerini, çocukluk arkadaşlarını Gazze'de, Irak'ta, Suriye'de savaşta kaybetmiş çocuklar ödüyor.
Ne bitmez dertleri varmış çocuklarımızın.
Okul çağına gelip okuma mücadelesi verenler...
Okul çağında olup okuyamayan Adana’da, Ş.Urfa'da, Aydın Ege'de tarla bahçede çalışan çocuklar..
Bir de tamirci çırağı, fırıncı çırağı olarak bir ustaya verilen, bir sanat öğrensin diye ustasına teslim edilen çocuklar..! Ne olacak? Çocuk bu. Hatasının bedeli, ustasından bir ton dayak atılıp kapı önüne konulan çocuklar. Ya berber, kunduracı çırakları...Ya da şehirlerarası otobüs işleten firmalarda gece gündüz muavinlik yapan bıyığı terlememiş delikanlılar. Pazarlarda simit su satarak okul harçlığı çıkaran çocuklar.
Bu günahsız, temiz aynı zamanda geleceğimiz olan bu çocuklarla ilgili anlatılacak o kadar olay, konu, anı var ki hangi birini anlatalım?
Hepimiz bu çocukluğu yaşamış büyük çocuklarız.
Hadi iki tanesini siz okuyucularımla paylaşayım.
1980’li yıllarda 5- 6 kafadar öğretmen arkadaş G.Antep..S.Urfay'ya gezi için gitmiştik. Fırat nehrinin üzerinden Birecik köprüsünden geçerken otobüse ellerinde darbuka, keman ve ud bulunan üç kişi bindi. Büyük olan babaları idi herhalde. Hiç unutmuyorum yılların popüler parçalarından " Zeytin gözlüm, sana meylim nedendir” adlı parçayı çalarak mini bir konser verdiler. Darbukayı çalan ve kemanı çalan iki güzel çocuktu. Okul, eğitim, diploma bir tarafa.. Çocuklar çok büyük aşkla Türk sanat müziği eserini icra ettiler ve bütün otobüs yolcularının gönüllerini fethettiler.
Bir örnek de Efeler ilçesinden verelim...
Geçen hafta Cumhuriyet caddesinde yürüyorum. Bir iki ihtiyacım için cadde boyundaki markete girdim. Marketten çıkarken kapı önünde 11- 12 yaşlarında esmer, zayıf, yüzü sararmış bir çocuk gördüm. Çok utangaç ve mahcup hali beni etkiledi. Üzerinde de okul çantası ve okul kıyafet vardı. Ama çocuk düşünceliydi. Yüzü gülmüyor, ürkek bir hali vardı. Önce adını, nerede okuduğunu ve bir derdi, isteği olup olmadığını sordum. Yavrumuz, ezile büzüle adının Ali olduğunu ve Efeler Ortaokulu’nda öğrenci olduğunu söyledi. Herhangi bir ihtiyacını sorunca, “amca okula gideceğim, yiyecek içecek bir şeyler alacaktım kendime” dedi.
Ali'yi dinledikçe içim, yüreğim parçalandı. Babası cezaevindeymiş. 4 yıl daha cezası kalmış. Annesi de evlere temizlik işlerine gidiyormuş. Evin en büyüğü Ali’ymiş. Ali’ye sarıldım, okuması, iyi bir meslek sahibi olması noktasında öğütler verdim. "Aliller okusun" diyerek cebine harçlık koydum. “Sen geleceğin büyük yıldızı olacaksın Ali” diyerek, başını okşadım. “Yolun, bahtın açık olsun yavrum” duasıyla ayrıldım. Elinde poşetlerle marketten çıkan Ali, sevincinden koşa koşa okuluna doğru gittiğini farkedince sevindim.
Hüzünlendim. Gözlerimden yaş damlarken, şehrin pek çok meydan ve bulvarlarını süsleyen “Çocuk dostu şehir Aydın” afişi geldi aklıma…Umudumuz, geleceğimiz, her şeyimiz; tertemiz, günahsız çocuklar! Sizlere sahip çıkamadığımız için özür diliyorum.İnsan hangi yaşta olursa olsun öğreneceği şeyler vardır. Ben de “Çocuk dostu şehir Aydın” sözünün afişlerde kaldığını öğrenmiş oldum.
Kalın sağlıcakla.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.