Şerif KUTLUDAĞ
Gözyaşları neler söyler
Bugünlerde insanlarımız orman yangınlarıyla göz yaşı dökerlerken, ekranlardan da 220 Tokyo Olimpiyatlarından yansıyan, yenilgiler ya da el edilen başarıların ardından dökülen göz yaşlarıyla tanıştılar.
Buse Naz ÇAKIROĞLU kadınlar boks dalında Olimpiyat 2. Olup boks tarihimizde ilk kez bir gümüş madalya kazanma onuruna sahip olurken “Neden altın madalya alamadım?” duygusuyla göz yaşları i MESSİ çerisinde aldı madalyasını.
Busenaz SÜRMENELİ ise yine kadınlar boks dalında altınla taçlandırdığı olimpiyat mücadelesinin bitiminde sevinç göz yaşlarıyla çıktı kürsüye…
Ya Barselona’nın Arjantinli futbol yıldızı’nin basın toplantısındaki gözyaşlarına ne demeli!.. Hani erkekler ağlamazdı! Hani her şey paraydı günümüzde: Oysa Messi dünyanın parasını kazanmış bir futbolcuydu. Fakat o da ne; karşımızda yüreği sevgiyle, vefayla, insanî duygularla dolu bir insan vardı değerli okurlarım.
“21 yıldır buradayım; 21 yılımı buraya verdim… Çok önemli değerleri burada bırakıyorum!..” vb sözleri söylerken ne kadar içli ne kadar duygu yüklü olduğunu anlatıyordu lisan-ı hâl ile dünyanın en çok kazanan futbolcularından olan Messi!..
Demekki her şey para değilmiş, her şey madde değilmiş!.
Öylesine bir yaz mevsimi geçiriyoruz ki, yürekler dayanası değil!..
28 Temmuzda başlayan, ülkemizin güneyini boydan boya kaplayan Toros Dağlarını bir uçtan bir uca yüzlerce farklı noktalarda yakıp yandıran; Manavgat, Köyceğiz ve Milas’ta hâlen de devam eden yangınlarla yandı yüreğimiz…
Bir yılı aşkın süredir devam edip gelen Covid 19’un yarattığı ekonomik ve sosyal daralmalarla ruhumuz cendereye girmiş gibi bir süreci yaşarken yangınları yaşayan her türden canlıya yaşattıkları cehennemî bir ortam ile tuz biber ektiler yaralarımızın üzerine orman yangınları.
AĞIT şiirinde Arif Nihat ASYA şöyle der:
“Ağlayın, parmakları nur
Sularından kınalı kızlarım
Ağlasın Meraga göklerinden
Meraga'ya bakıp yıldızlarım”
Öylesine orman yangınları sarıp sarmaladı ki ülkemizi ve dünyamızı, tam da şâirin “ Ağlasın Meraga göklerinden // Meraga'ya bakıp yıldızlarım” deyişine misal yıldızların ağlayacağı bir tablo oluşuverdi yer kürede!..
Artık hiçbir ülke diğer bir ülkedeki orman yangınlarına bakıp da içten içe, “Oh olsun!..” deme konumunda değil değerli okurlarım.
Bilim, insanlarının iklim değişiklikleriyle ilgili -ilk çağ kâhinlerine misal- iç karartan paylaşımlarında dile getirdikleri endişeler ne yazık ki yer yüzü canlılarının yaşam alanlarının daraldığı bir süreçle gerçekleşmeye başladı birer birer… Hızla kuruyan göller, yok olmaya yüz tutan tatlı su kaynakları, insanoğlunun sanayileşme uğruna ve hızla çoğalan yan etkileriyle kirlettiği akarsular, denizler ve birer birer eriyen buzullar…
Şâirimiz Arif Nihat Asya, şiirin sonunda da şöyle sesleniyor:
Ben ki ateşle konuşurdum, selle konuşurdum
İdil'le Tuna'yla Nil'le konuşurdum
''Sangaryos''u ''Sakarya'' yapan
''İkonyom''u ''Konya'' yapan
Dille konuşurdum…
Şâirin “Ben ki ateşle konuşurdum, selle konuşurdum!..” deyişindeki gibi keşke insanımız sadece ateşle konuşsaydı, selle konuşsaydı!.. İnsanımız şimdilerde orman yangınlarında ateşle savaşıyor, Rize’de, Artvin’de Van’da, Hakkâri’de selle savaşıyor…
Son günlerde Balıkesir ile İzmir-Kemalpaşa’da meydana gelen 23 kişinin can verdiği 30 kişinin yaralandığı kazaları, kadın cinayetlerini ve cinnet geçiren insanların işlediği cinayetleri düşündükçe bilemediğimiz insanların ne kadar çok göz yaşı döktüklerini düşünüyoruz bugünlerde…
O kadar çok göz yaşı döktü ki insanımız bu yaz yaşanan orman yangınlarında, pandemi kayıplarında vb Keşke göz yaşları yangınları söndürmeye yeterli olsaydı, olabilseydi… Ya ormanların doğal sahibi olan seslerini çıkaramayan sessiz canlılara ne demeli: Onlar ağlamıyorlar mı sanki!.. Hem de nasıl ağlıyorlar… Her bir yeşil yaprak, her bir dal, her bir ağaç; her bir karınca, her bir arı, her bir börtü böcek, kuş, köstebek vb ağladı sessiz sedâsız…
“Gözyaşı kalbin cilâsıdır!..” derler… “Müslüman gözü yaşlı gerek!..” derler… Nazım Hikmet, “Ben yanmasam, sen yanmasan, biz yanmasak nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa!” der… Hacı Bayram Veli, “Yandı bu gönlüm, yandı bu gönlüm // Yanmada derman buldu bu gönlüm!..” der. Mevlânâ “Hamdım piştim yandım!..”der…
Bütün bu sözlerin muhatabı, insanın ruh dünyasıdır değerli okurlarım:
İnsanın ruh dünyasında olması gereken en önemli insanî duygu da merhamettir.
Kalbinde, gönlünde, ruhunda merhamet duygusu olan insanlardan oluşan toplumlar doğaya saygılı davranırlar doğayı korurular, kurdun kuşun hakkını gözetirler…
Birbirlerinden haberleri bile olmadığı zamanlarda Kızılderililerle, Alevî ve Bektâşî kültüründe ağacın canlı bir varlık kabulü ve yaş ağaca balta vurulmaması, sadece kuruyan dalların kesilmesi tavrını doğayı yaşayanların ruhuna doğanın kendi öğretileriyle yerleştirdiği bir merhamet duygusunun dışa vurumudur elbette.
Fatih Sultan Mehmet’in “Ormanlarımdan bir yaş kesenin başını keserim!” özdeyişinin özü bize neler söyler neler merhamet adına.
Hz. Muhammed’in “Kıyamet kopuyor olsa da elindeki fidanı dikiniz!..” buyruğu ormansız ve susuz toprakların ne demek olduğunu yaşayan bir peygamberin ruhundan gelen bir merhamet duygusunun tezahürüdür.
Bütün yanmalar, merhamet duygusunun yüreklerden yansıması olması dileğiyle, sevgiden, sevdadan yana olması dilekleriyle…
Sevgilerimle…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.