Mehmet EROĞLU
Geçmişten bir anı
Değerli okurlar 1975 yılında Side Müzesinden o zamanlar bağlı bulunduğu Söke Milet Müzesine atandım. Müze en yakın olan Balat köyüne iki kilometre uzaklıkta idi. Müzede yöneticinin oturacağı lojman vardı ama müzede ne elektrik ne su vardı. Anlayacağınız tam bir mahrumiyet. İçecek suyumuzu köyden bekçiler getiriyorlardı.
Lojmanda geceleri gaz lambası ile idare ediyorduk. Müze de göreve başladığım ilk günlerinde sabah erkenden müze bekçisi lojmana gelerek
-Müdür bey dışarda köylüler sizi bekliyorlar.
-Hayrola neden bekliyorlar.
-Efendim ören yerinin içindeki tarlalarına gitmek için her gün gelip müze müdüründen izin alırlar o nedenle sizi bekliyorlar.
-Müze müdürü sıkıyönetim komutanımı adamlar tarlalarına gidecekler izin almaya ne gerek var deyip müzenin önünde biriken köylülere de:
-Bundan sonra izin almanıza hiç gerek yok istediğiniz zaman tarlalarınızda çiftinizi çubuğunuzu ve diğer işlerinizi yapabilirsiniz” diye de kısa bir konuşma yaptım. Gitmeye hazırlanan ve benden önceki yönetici arkadaşa bu işlemin son derece yanlış olduğunu köylü sabah ezanında kalkar işine gücüne gider diye de ikaz ettim.
Bir hafta sonra tayin olan arkadaşın eşyalarını götürmek için bir kamyon geldi. Ben bekçi arkadaşlara gelin arkadaşın eşyalarını yükleyelim dedim. Fakat hiçbir bekçi gelip yardım etmedi. Tekrar bekçilerin yanına vardım” yaptığınız ayıptır bu arkadaşın hatası olur. Ama gidiyor gelin yardım edin dediysem de hiçbir bekçi gelip yardım etmedi.
Tayin olan arkadaş hanımı ben ve benim hanım arkadaşın eşyalarını yükledik.
Ama baktım müzenin önünde bir kalabalık oluştu memura sordum.
-Bu kalabalık neden birikti diye memur
-Bu kalabalık giden müdürü taşlamak için toplandılar. Müdürle köylülerin arası hiç iyi değildi. Müdür bey Söke ye gitmek istese köy minibüsleri almazdı. O da Akköy’e çıkar oradan giderdi.
Müzenin önünde biriken köylülerin yanına vardım kısa bir konuşma yaptım.
-Arkadaşlar, ben buraya tayin olduğumda bana söylenen “Çok iyi bir yere atanmışsın hem müze hem de Balat köyü halkı çok iyi insanlar onlar sizlerden daha iyi eski eserlere sahip çıkarlar dediler. Şimdi bakıyorum bir müdürü protesto etmek veya taşlamak için toplanmışsınız. Bu hem köyünüzün adını lekeler hem de size hiç yakışmaz. Bakın bu bir nöbet değişim şimdi bu arkadaş gidiyor ben göreve başlayacağım. Yârin ben de gideceğim buranın asli sahipleri sizlersiniz. Bakın buradaki bekçiler bu köyden. Burası sizin çocuklarınızın ve torunlarınızın geleceğidir. Sakın böyle bir eylemde bulunmayın diye bir konuşma yaptım.
Köylünün birisi “Müdür bey bu giden bize ve köylüye çok eziyet yaptı onun için bırakın eylemimizi yapalım”.
-Arkadaşlar bu son derece yanlış olur. Köyünüzün adına ayıp olur. Bakın şimdi bende Kamyona bineceğim Akköy’e kadar gideceğim. Ben yeni geldim beni de taşlayın diye kamyona bindim Akköy’e kadar arkadaşı götürdüm. Hiç kimsede taşlamadılar sadece yuh çektiler.
Elimizden geldiği kadar köylülerle iyi olmaya başladık. Biz onlara onlarda bize yardımcı oldular.
Bir gün ortalığı alacakaranlık sarmaya başladı gece bekçisi geldi “Müdür bey bizim köyde demirci Ahmet var. O sizinle görüşmek istiyor dedi.
Çıktım buyur Ahmet Bey ne istiyorsun.
-Müdür Bey benim hanım çok rahatsızlandı Batmaz Köyünde ebeye götüreceğim köyde şu anda araba bulamadım Batmaz Köyüne kadar bizi götürür müsünüz? Batmaz köyü de müzeye yakın iki kilometre kadar.
Tabi götüreyim deyip arabayı çalıştırdım ilerde bekleyen hanımı da alıp giderken benim araba istop etti. Bu ara arkadan bir araba gelirken Demirci Ahmet ve hanımım dediği bayan arabadan inip ekin tarlasına saklandılar. Arabayı çalıştırınca Ahmet ve eşim dediği hanım bindiler.
Ahmet’e sordum neden arabadan inip ekin tarlasına saklandınız?
Demirci Ahmet Müdür Bey ben bu kızı kaçırıyorum. Köyden bir arabaya binemezdim. İyi bir müdür var gidelim o bizi götürür diye size geldim. Bizi affet.
İyide kardeşim bunu basın duyarsa Müze müdürü resmi araba ile kız kaçırmış diye beni defe koyarlar hakkımda tahkikat açılır neden benim başımı belaya sokuyorsunuz diye çıkıştım.
Demirci Ahmet ve Hanımım dediği kızı Batmaz Köyüne bırakıp Balat Köyüne döndüm.
Köyde kızın kardeşleri yakınları durmadan Demirci Ahmet’i arıyorlar. Bulsalar çok fena olacak. Muhtarın yanına vardım muhtara:
-Muhtarım bu kızı ben kaçırdım.
-Ne sen mi kaçırdın olur mu öyle bir şey anlat bakayım
Ben de başımdan geçen olayı olduğu gibi anlattım. Muhtar kızın babasını çağırdı durumu anlattı. Kızın babası.
-Müdür bey bunları götürürken hiç sormadın kimsiniz Batmaz köyüne neden gidiyorsunuz diye
Muhtar Müdür Bey ne bilsin aldatmışlar sen çocukları al gece oldu evlerine götür.
Kızın babası bir şey demeden kalkıp gitti. Muhtarda beni büyük bir beladan kurtardı.
Muhtarım sen beni zor durumdan kurtardın gel şu meyhaneden iki duble rakı içelim diye muhtarı götürdüm.
Rakı massının başında Muhtara bak Milet şehrine binlerce turist geliyor hepsi de tiyatronun resimlerini çekiyorlar. Gel Tiyatronun tepesine bir Türk Bayrağı dikelim bundan sonra resimlerin içinde Türk bayrağıda görünsün dedim.
Muhtar demir boru verdi bende büyükçe bir bayrak aldım tiyatronun tepesine diktik. 1976 yılında diktiğimiz bayrak halen tiyatronun tepesinde dalgalanmakta.
Bu olanağı sağlayan rahmetli muhtar Ali Konya’ya her gün dua ediyorum.
Yattığı yer nur olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.