Şerif KUTLUDAĞ
Darüleytam’dan, Himaye-i Etfal’e
30 Haziran 1921’den 30 Haziran 2021’e…
Ankara’da kurulan “Himaye-i Etfal Cemiyeti” ülkemizin sosyal amaçlı kurumlarından birisi olarak varlığını çeşitli isimler altında sürdürüp gelmiştir bugüne kadar.
Bugün 30 Haziran 2021 değerli okurlarım. Aradan tam 100 yıl geçmiş. Başlığın anlaşılması için kelimelerin köken bilgisiyle başlamak istiyorum yazıma. Bilindiği gibi bu kelimeler bizim kültür tarihimizin sayfaları arasında yerlerini almış olan kelimelerimiz.
Dar-ül Eytâm: Yetimler evi demektir.
Dar: Türkçemize Farsçadan gelmiş olan alıntı kelimelerimizdendi. Biz onu “Dar-ül Aceze (Acizler evi) , Dar-üş Şafaka (Şefkatler evi) diye, kurum isimlerinde “ev” anlamıyla kullandık.
Son yıllarda çokça duyduğuz, sevdiğimiz ve söylediğimiz bir Âşık Mahzunî türküsünde “dar ğacı” kelimesindeki “dâr” kelimesiyle duyar olduk:
“Mahzuni Şerif'im dindir acını dindir acını
Bazen acılardan al ilacını al ilacını
Pir sultanlar gibi dar ağacını
Bilmem boylasam mı, boylamasam m?”
Halbuki bu türküde geçen “dâr” kelimesi yine Farsça bir alıntı kelimemiz olmasına rağmen, ses farkıyla ağaç anlamı kazanmış olan apayrı bir kelimedir: Bizdeki, yar ile yâr, kar ile kâr farkı gibi…
Eytâm: Yetimler demektir. Türkçemizde, babası ölmüş çocuk karşılığında Arapçadan alınmış ve yaygın olarak kullndığımız bir kelimemidir. Eytâm günümüzde kullanımdan düşmüş olan, yetimler anlamında kullanılan bir alıntı kelimemizdir.
“Yetimler yurdu, yetimhâne” anlamına gelen Dârüleytam, Maarif Nâzırı Ahmed Şükrü Bey’in teklifiyle 12 Teşrînisâni 1330 (25 Kasım 1914) tarihinde babalarını savaşlarda kaybetmiş olan çocukların korunması ve bakımı için oluşturulmuş bir kurumumuzdur. Koruma altına alınan çocuk sayısının 16.000’ ulaştığı bilinmektedir.(Bk. Darüleytm mad. İslâm Ansiklopedisi)
Darüleytamlar, 2 Nisan 1917’de devlet himayesine alınmış ve sayısı 100’ü geçmişse de 1918 Mondros Mütrekesine bağlı olarak İstanbul itilf devletlerince işgal edilince işgalcilerin Darüleytam binlarına el koymaları üzerine devlet bu kurumları kapatmak zorunda kalmıştır.
Himaye-i Etfal: Çocukları Himaye/Koruma
Himaye: Korumasına almaktır. Tıfl: Çocuk demektir. Etfal; tıfıllar/Çocuklar demektir. Günlük konuşma dilinde yakın zamanlara kadar çocuk akrşılığında sıkça kullandığımız bir kelimemizdi. Ör: O daha tıfıl… Onun kusuruna baklımaz; tıfıllık yapmış vb
1917’de İstanbul’da kurulan “Himaye-i Etfal adlı ulusal dernekle 30 Haziran 1921’de Ankara’da kurulan “Himaye-i Etfal Cemiyeti” 1981’de dernek statürüsünden çıkarılarak devlet kurumu haline getirilmiştir. Önce Başbakanlığa bağlı bir kurum iken 2011 yılında “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının kurulmasından sonra bu bakanlığa devredilmiş günümüde de Çocık Hizmetleri Genel Müdürlüğü adıyla hizmetlerini sürdürmektedir.
Yakın zamana kadar halk arasında “Çocuk Esirgeme Kurumu” , “Yetiştirme Yurdu” vb isimlerle de bilinen bu kurumlar milletimizin bütün zamanlarda düşküne, yetime ve kimsesize kol kanat germe, koruma geleneğinin kurumsal bir ifadesi olurken, devletimizin de gerek Osmanlı’da gerekse Türkiye Cumhuriyeti döneminde “Devlet baba” kavramının vücut bulmuş halleridir.
Kurumsal isimler her ne olursa olsun özdeki değişmeyen değer yetime ve öksüze gösterilen kurumsal sevgidir, kucaklamkatır, gözünün yaşını silmektir; kimsesizlere kimse olmaktır.
Bu kurumların kuruluş tarihlerine dikkât edilirse, Osmanlı Devletinin son dönemlerinde, ,yıllar süren savaşlar nedeniyle sosyal yapının çok bozulmasından dolayı aç ve açıkta kalan, kimsesiz çocukların korunmasına yönelik olarak hem STK olarak hem de devlet olarak çözüm amaçlı ortay konulan gayretlerin bir ürünü oldğu gerçeğiyle karşılaşırız.
Bu bağlamda ben siz değerli okurlarıma bu kurumlardan yetişmiş iki güzel insanın; iki seçkin yazarın iki kitabını tavsiye edeceğim:
Şevki DİNÇAL, “Umudun Işığı, İÇİMİZDEKİ YARIN, Yurt Yayınları:
Sokak çocukluğundan, yetiştirme yurduna oradan Polis Kolejine, oradan da İl Emniyet Müdürlüğüne varan bir yol hikayesidir onun anlattıkları:
“…….Sokakların dili hep acı söyler. Bunu ancak onun kollarında yatanlar; yağmurda, yaşta, soğukta, sıcakta onunla konuşanlar bilir. Geceleri hem soğuktan korunacaksınız, hem de tehlikelerden uzak duracaksınız. Mevsimi, iklimi hep değişir.
Durmadan üşürsünüz, hep üşürsünüz.
Hiçbir şey ısıtmaz içinizi. Belki ısıtacak tek şey sevgidir, ama ona da siz ulaşamazsınız. Korkuların, ürpermelerin, yokluğun, açlığın kol gezdiği yerlerdir sokaklar. Gecesi gündüzünden çok farklıdır. Misafirleri değişir her zaman. Yalnızlığın sesi en çok geceleri duyulur. Küçük bedenlerin üstüne kâbus gibi çöker karanlık, korku ve soğuk. Eller, yürekler hep tetiktedir. Uykular hep tek gözlüdür ve ürkektir. Gözünüzdeki tavşan uykusu, yüzünüzdeki güvercin korkusudur. Hatayı hiç affetmez sokaklar. Her türlü tehlikenin bakışları üstündedir, sokak misafirlerinin. Acımazsızlığın yaşamı hiçe saydığı bu yerlerde, en öncelikli meseleniz tehlikelerden uzakta ve hayatta kalabilmektir. Hele bir de çocuksanız, sokakların dilinden iyi anlamıyorsanız, daha zordur orada yaşamak.”
Alim YAVUZ, “SAKIN ACINDA KAYBOLMA” “ŞATOM – Benim Üzgün Yurdum”
Önceleri adı yetiştirme yurtlarının yoklama defterindeydi. Sonra o yoklamaları alan sosyal hizmet uzmanı oldu. Sonra da o alınan yoklamaları denetleyen müdür...
Değişen zamana ve konumuna rağmen o, değişmeyen tek varlığıyla; kalbiyle, oturup her şeyi yeni baştan yazdı: Sakın Acında Kaybolma
Alim Yavuz, hayata bir adım geriden başlamasına rağmen kendi motivasyonunu içgüdüsel olarak daha çocukken buldu. Yaşam standardının kötü olması, aile sıcaklığından uzak olması onu hayata sırtını dönmüş öfkeli bir çocuğa dönüştürebilecekken affetmenin iyileştirici tarafını keşfederek yarınları düşledi ve bugün bir başarı hikâyesinin kahramanı oldu.
Küskün düşen, yorulan, devam edemeyeceğini düşünenlere iyiliği, affetmeyi ve kalk demeyi bilen bir küçük adamın hikâyesi...
1921 - Himaye-i Etfal Cemiyeti kuruldu.
1939 - Hatay'ın Türkiye'ye katılması oy birliğiyle onaylandı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.