Ömer ERU
Akbük'de yedi gün
Didim'e giderken Bodrum'a giden yola değil de düz giderseniz yirmi kilometre sonra sağ yoldan on beş dakika sonra Adnan Menderes Üniversitesi dinlenme tesislerine geliyorsunuz. Resepsiyona gidip peşin verdiğiniz paranın üstünü ödeyince kırmızı şeritleri bileğinize taktılar. Bu şeritler dinlenme tesisinde kaldığımızın işaretiydi. Ayrıca kalacağımız dairelerin anahtarlarını verdiler. Biz üç kişilik ve iki kişilik daire kiralamıştık. Oğlan ve iki kız iki bin on iki numaralı odada, biz de on bir numaralı odada da kalacaktık. Taksimizdeki bavullarımızı kalacağımız dairelere getirdik. Eşyalarımızı odalardaki dolaplara yerleştirdik. O gün Bolu'dan İzmir'e İzmir'den de Didim Akbük'e gelmiştik. Yorgunduk. Sabah kahvaltısı ve akşam yemeği ücrete dahildi. Ayrıca sahilde dizilen şezlonglardan ve şemsiyelerden de istediğiniz kadar yararlanabiliyorduk.. Üniversite tesisinde kalmayıp dışardan geldiyseniz iki şezlong ve bir şemsiye yüz kırk liraya kiralanıyordu. Üst katta sosyal tesislerin arka tarafına merdivenle iniyorsunuz Burada kalacağınız bloklar var. Binalar mavi ve beyaza boyanmış. Her taraf ta temizlik hemen göze çarpıyor. Bizim kalacağımız blok B 2 bloğundaydı. Dairelerde banyo tuvaletler tertemizdi. Ön tarafta balkona çıkılıyor. Burada eşyalarınızın kurutulması için çamaşırlıklar var. Banyoda lavabonun üzerinde ufak şişelere konmuş renkli şampuanlar var.
Ben Danimarka'ya insan hakları incelemesi için gitmiştim. Odama girer girmez televizyonda Ömer Eru otelimize hoş geldiniz, umarız memnun kalırsınız yazısı vardı. Ayrıca bir masada bir meyve sepeti hazırlanmıştı Üzerinde afiyet olsun yazısı vardı. Monitörde günlük program ve Kopenhag’da gezilecek yerlerin listesi ve fotoğrafları vardı. Turizmi adamlar biliyorlardı. Dinlenme tesisinde bu gibi şeyler yoktu. Odalardaki televizyonlar ufaktı ve işin enteresanı sadece beş kanal çıkıyordu. Diğer kanalları iptal edilmiş. Çocukların kaldığı odadaki televizyon bizimkinden de küçüktü. Yataklar ve şilteler çok temizdi. Akşam yemek saati yedi ile dokuz arasıydı. Sosyal tesisin ortasında büyük bir havuz vardı. Akşam hemen klorluyorlar. Yemekhanenin denizden tarafında, batı kısmında ve kuzey kısmında kurulan masalarda yemek için ayrılmıştı. Yemek verilen salona girdiğinize önce salata ve meyve tezgâhına yanaşıyorsunuz, sonra yan tarafta o gün çıkan yemek tezgâhına yanaşıyorsunuz. Tabaklarınıza bol bol yemek ve meyve alabiliyorsunuz. Bir köşede dilimlenmiş ekmek seleleri vardı. Dışarıda terasta köşelere su cihazları ve meyve suyu cihazları konmuş. Buralardan istediğiniz kadar yararlanabiliyorsunuz. İlk gün yemekten sonra televizyon ekranı büyük olan bizim daireye. Master şefi seyretmeye başladık. Ertesi sabah erkenden uyandık. Havası nemliydi. Ama temizdi. Sıkıntı veren tek şey çok fazla sivrisinek vardı. Bana pek gelmiyorlardı ama hanımın kan emmedik yerini bırakmamışlardı. Kahvaltı saati sekiz ile on arasındaydı. Yemekhaneye gittik. Birinci tezgâhta domates salatalık, salam peynir çeşitleri ve zeytin çeşitleri vardı. Haşlanmış yumurtalar vardı. . Tabağımıza aldığımız kahvaltı yiyecekleriyle masalardan birine gittik. Birer çay ve su bardağı aldık. Güzel bir kahvaltı yaptık. Kahvaltı yaptığımız platformdan havuzun kenarındaki merdivenlerden deniz kenarına inmeye başladık. Bir tabelada bu bölgede cankurtaran yoktur yazısı vardı. Deniz kenarına giderken tesisin hemen altında ana yol vardı. Dikkatli geçmek gerekiyordu. Plaja girişin alt tarafta gelen giden araçlar vardı. .Almanya'dan gelen vatandaşların yerlilerle ilgisi yoktu. Kendi aralarında Almanca konuşup şakalaşıyorlardı. Erkeklerin ellerinde bira şişeleri vardı. Çocukları Almanca şarkılar söylüyorlardı. Sanki ufak çocuk ve gençler bizim için kaybedilmiş birer kuşak gibiydiler. .Plaja girişte deniz kenarına kadar beton yol yapılmış. Yolun iki tarafında, sağ tarafta Osmanlı giyimli iki adam heykeli vardı. Bunların sırtına şerbet güğümleri konmuş. Önlerindeki şerbet dökülen borulardan su akıyor. İnsanlar plajdan yukarı çıkarken burada son defa ayaklarını yıkıyorlar. Ayrıca Pamuk Prensesteki Neşeli’nin mavi beyaz renkli ufak heykelleri yer yer değişik yerlere konmuş. Plaj çok sığ. Sahilden be şyüz metre yürüseniz bile derinlik belinize geliyor. Gelenler burayı daha çok çocukları için seçiyorlarmış Türkiye'nin her şehrinden gelenler vardı. Araç park yerindeki araçların plaka numaralarından bunu anlıyorsunuz.. Boğulma tehlikesi yok. Su sıcak. Üşümeden denize girip yüzmeye başlayabiliyorsunuz. Diğer plajlar gibi uzaklara ve fazla derinlere giden yok. Çok seyrek balık vardı. İnsanlara sataşmıyorlar. Didim Altınkum sahilinde karagöz balıkları insanını ayaklarını aniden ısırırlar Akbük sığ olduğundan balıklar sahile pek yaklaşmıyorlar. Plajda dinlenme tesisinde kalan bizlere şezlong ve şemsiye ücretsizdi. Eğer tesiste kalmıyorsanız güneş yanığı esmer adamlar hemen yanınıza geliyor ve iki şezlong ve bir şemsiyeye için yüz kırk lira para alıyorlar. Bir aile itiraz etti. Burası halk plajı kanunlara göre bu parayı alamazsınız buraları halka açık yerler dediler. Uzun münakaşa çıktı. Olaya güvenlikçiler ve polisler geldi. Esmer adamlar burayı kiraladık diyorlardı. İtiraz eden adamlar burayı kimse işletemez deyip itiraz ediyorlardı. Tartışma büyüyünce eşyalarımızı alıp hemen havuz kenarına çıktık. Hanım adamlar dövüşeceklerdi. Bize de darbe gelirdi dedi. Haklıydı. Plajın deniz kenarına meşrubat ve bira satılan ufak bir büfe kurulmuş. Dışardan gelenlere kiralama işini buranın adamları yapıyor. İngiltere'de Bournemut şehrinde deniz kenarındaydık. Uzun bir plaj vardı. Deniz kenarında bir tane şezlong görülmezdi. Gelenler kendi şemsiyelerini açar, portatif sandalyelerini kurar denizden yararlanırlardı. Kıyılarımızdaki bu vurgun düzeninin önüne geçmek gerekir diye düşünüyorum. Buraları ele geçirenler kıyılara suyun kenarından itibaren şezlonglarını diziyorlar. Parasız kimsenin yararlanmasına izin vermiyorlar. Ama Akbük'te yazlıkçılar bunun çözümünü bulmuşlar. En ön şezlongda bile otursanız hemen gelip önünüzde deniz kenarına çadırlarını, masalarını kurup denize giriyorlar. Şezlong kullanmayınca esmer adamlar bunlardan ücret talep edemiyor. Deniz kenarı şezlongluların önündeki kıyı çadır ve masalarla doluyor. Öğleden sonra şezlongların önünde sırayla denizden yararlananlar ayrı bir grup oluşturuyor. B 12 iğnesi yapılmam gerekiyordu. Revir yazılan bölüme gittim. Revir de hiçbir alet edevat yoktu. Orada çalışanlardan bir görevli efendim doktor yok. Bir hemşire vardı, o da rapor almış. Acil bir durum varsa araçla Didim Devlet Hastanesine gönderebiliriz dedi. Ayrıca benim hamım markette çalışıyor Özel hastanede hemşirelik yaptı. İsterseniz yemek arasında iğnenizi yapabilir. Bizin iğneleri de zaten hep yapıyor dedi. Bu sorumsuzluktu. Çok kalabalık bir yerde sağlık tedbirleri allanmamış. Didim Devlet Hastanesi on dört kilometre uzakta. Ani bir rahatsızlıkta hastaneye gidinceye kadar hayatınızı kaybedebilirdiniz. Yemek için oturduğumuz masaların etrafına kediler geliyor. Masanın kenarında durup sizin yiyecek atmanızı bekliyorlar. Vermezseniz kendilerince ses çıkararak yiyecek istiyorlar.. Çalışanlar onları da belli zamanlarda yiyecek veriyorlarmış. Gelenlerin çocukları mutfaktan aldıkları salamları ve peynirleri yanlarına gelen kedilere atıyorlar. Et ve tavuk olduğu zaman hemen geliyorlar. Et veya tavuk yemeği olmadığı zamanlar pek gelmiyorlar. Plajın doğusunda bir yürüyüş yaptım. O eski canlılık kalmamış. Ben daha öncede buraya gelmiştim. O zaman büyük otelin oraya kadar her türlü büfe, lokanta ve kafeler vardı. Cadde çok kalabalık ve canlıydı. Şimdi yok olmuşlar. Burada sadece Bim mağazası ve birkaç tostçu var. Sahile gelenler daha çok Bim mağazasından ihtiyaçlarını alabiliyor. Çünkü tesisteki market çok pahalı. Bim den üç liraya aldığınız su merette sekiz lira. Caddedeki yolun sağında sahilin üzerindeki düzlükte çadır kuranlar var. Belediye burayı kamping alanı olarak düzenlemiş. Belediyenin irtibat bürosu var. Buraya gelip kayıt oluyor ve kamp alanına yerleşebiliyorsunuz. Yol tarafı telle çevrilmiş ve güvenli hale gelmiş. Gece kalkıp sivrisinek avı yapıyorduk Ama biz onları avlamaya başlayınca aniden kayboluyorlar. Bir yerlere saklanıyorlar. Uykuya dalınca yeniden saldırmaya başlıyorlar. Tesisten son gün onda ayrılmamız gerekiyordu. Kahvaltı yapmaya başladık. Ama şaşılacak şekilde arı istilasına uğradık. Masamızı değiştirip kuytu yere geçtik. Arılar orada da saldırı halindeydiler. Kahvaltımızı güç bela yaptık. Odalarımızdan eşyalarımızı aldık. Taksiye koymaya başladık. Aracın etrafında yine arıların çılgınca saldırılarına uğradık. Kendimizi zor koruduk. Yola çıktık saat on ikiye doğru Aydın'daki evimize geldik. Dinlenmeye başladık. Çok geçmeden ev sallanmaya başladı. Arkasından kısa süre sonra bir kere sallandık. Korktuk. Hemen Akbük'de bize saldıran arılar aklıma geldi. Çocuklara hayvanlardaki tedirginlik ve saldırganlık bundanmış dedim. Hayvanlar depremlerden önce bir şeyler olacağını hissediyorlar demek ki..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.