Mehmet EROĞLU
Ah benim anam!
Bedeninde can bulduğumuz ve bizi dünyaya getiren varlıklar annelerimiz. Kuşkusuz, sevgilerin en güzeli ve değerlisi olan anne sevgisi başka hiçbir sevgi ile karşılaştırılamaz. Bizi dünyadaki tüm kötülüklerden canları pahasına korur ve bağırlarına basarlar. Hatalarımızı affederler. Açlığımızı bizden daha iyi takip ederler, biz üzülürsek bizden daha fazla üzülürler, tüm dertlerimize çare ararlar. Üstelik onları geceler boyu uykusuz bıraktığımız belki sözlerini dinlemediğimiz ve daha birçok sebepten yorduğumuz kırdığımız halde. Kelimelerle anlatılamayan fedakârlık ve karşılıksız sevgiyi tarif edin deseler herhalde birçoğumuz sadece “anne” der… Tarih boyunca değişmeyen bu gerçek hem evrensel bir kültür olarak, hem dini olgularda, hem de mitolojiler içerisinde önemini her zaman sürdürmüştür. Ayrıca anneler gününün resmi olarak kutlanmaya başlanabilmesi içinde Anna Jarvis tarafından oldukça mücadele verilmiştir. Bütün bu nedenler annelerimizin ve anneler gününün önemine farklı bir anlam katmaktadır,
Yukardaki analarımızın anlam ve öneminden kısaca bahsettikten sonra kendi anamdan da biraz bahsetmem gerekir..
Anam acılar içinde on çocuk dünyaya getirmiş. O günün şartlarında bu çocukları büyütmek için yoğun çaba göstermiş. Yoksulluğun ülkeyi bir uçtan bir uca sardığı, çetin doğa şartlarına karşı verilen mücadeleden ve amansız hastalıklardan kardeşlerimden dördü erken yaşta ölmüş. Anam bunların arkasından çok ağlamış üzülmüş. Bazı iş yaparken ölen çocuklarına ağıt yakar ve ağladığına çok tanık oldum.
Sabahleyin çok erken kalkar tandırı yakar mutlaka bir tarhana çorbası yapar sofrayı hazırlar ilk önce çocuklarının yemesini bekler sonrada kendisi yerdi. Hele ırgatlık zamanı sabah ezanda kalkar herkesi de kaldırır ekin biçmeye gidilirdi. Tabi kendisi orağı ile tarlanın başında hazır olurdu. Sırtında doğru dürüst giyeceği ayağında da genelde ayakkabısı yoktu. Akşam tarladan gelince mutlaka yine tandırı yakar gece yarılarına kadar yufka yapardı. Ekin biçme ve harman zamanında yani yaz aylarında anamın nerdeyse iki saat uykusu yoktu. Ben anamın bulaşık yıkarken uyuduğunu çok gördüm.
Ben Fakülteye gittiğimde sene 1965 bana rahmetli anam sormuştu. “Memed fakülteyi bitirince ne olacağın” diye. Ben de “ana ben arkeolog olacağım” dedim. “Tövbe de oğlum Allah göstermesin alkolik olmak için mi okuyorsun.” Yok, ana senin anladığın anlamda değil diye nerdeyse bir saat anama arkeolojiyi anlattım.
Ben fakülteyi bitirince nerdeyse iki keçisinin birini kurban kesmiş oğlum yüksek mektebi bitirdi diye.
O nedenle anam gibi cefa çeken bütün kadınların anam başta olmak üzere yılın anneleri olarak görüyorum.
Hani büyük ozan Nazım diyor ya:
“Soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen” diye tanımlanan canımız kanımız analarımızın bu günü kutlu olsun.
Senede bir gün de olsa kadına “Ana” denilen anlamlı bir gün yaşıyoruz. Ama bu anlamlı günde bile insanoğlu yani erkeklerin bazıları vahşiliğinden hiç bir şey kaybetmiyorlar. Bu anlamlı günün kutlanması arifesinde bile ülkemin çeşitli yerlerinde kadınlarımız eşleri veya sevgilisi tarafından hunharca işkence veya katlediliyorlar. Hiç olmazsa senede bir gün olsun Analarımıza ve kadınlarımıza saygı duyalım. Bu kutladığımız mukaddes günde bile gönüllerini hoş edecek sevindirecek olumlu işlem yapmamız gerekmez mi?
Analarımıza Kadınlarımıza geleceğimiz için gerekli ve önemli olan tek şey özgür bir toplum yaratmaktır. Özgür, bağımsız ve güdümsüz bireylerden oluşan gerçekten özgür bir toplum oluruz.
Bizim ilk öğretmenimiz anamızdır. Ne öğrendiysek analarımızdan öğrendik..
Okumayan, öğrenmeyen, düşünmeyen, sorgulamayan bilhassa olaylara tepki duymayan bir toplumda, değil Anaların ve kadınların insanın bile adı olur mu?
“Bir toplum, hedefe analar ve kadınları ve erkekleri ile beraber yürümez ise toplumun ilerlemesine teknik olarak imkân ve bilimsel olarak ihtimal yoktur” der Ulu önder Mustafa Kemal Atatürk.
Bildiğim kadarı ile İslam âlimi Buharı gibi bilge adam diyor ki:
“Kadının dinleri ve akılları eksiktir”.
“Namaz kılınırken önümüzden kadın, eşek, siyah bir köpek geçerse namaz bozulur”
“Nikâh kadın için bir nevi köleliktir”.
“Doksan dokuz kadından biri cennete diğerleri cehenneme gidecek”
Şu fikre bakın bunları söyleyenden (okuyucularım beni bağışlasın) âlim olur mu?
Bu günlerde ülkemde tırmanan işsizliğin yoksulluğun, hele şiddetin ve bunların doğal sonucu olarak kadın-erkek eşitsizliğinin izlenen genel politikalarının sonucudur.
Analarımız ve kadınlarımız sorgulamalı.
Daha kaç kadın, eli kanlı canilerce katledilecek.
Daha kaç kadın iş bulmak umudu ile çok düşük ücret karşılığı sömürülecek.
Daha kaç kadın eşit işe eşit ücret alamayacak.
Daha kaç kadın cinsel istimara uğrayacak.
Kadınlarımızın ülkemizde çalışma hayatındaki oranı dünya ülkeleri arasında geri sıralarda bulunmaktadır.
Ayrıca ülkemizde kadın-erkek eşitsizliğinde dünya ülkelerinde sonuncu sırada bulunmaktadır.
Kadın cinayetleri artmış, töre cinayetleri dışında her gün ortalama onlarca kadın aile içi şiddete maruz kalıyor. Kadının cinselliği üzerinde sürdürülen namus kavramı ile onur kavramına şartlandırdığı sürece insanı insan yapan değerlerin çok gerinde kalırız.
Bunca olumsuzluğa rağmen kadınlarda bu toplumun birer eşit bireyleri olduklarını bilerek sağlıkta, eğitimde, yargıda, bilimde ve siyasette öncelikle yer almaları toplumların geleceği açısından büyük önem taşımaktadır.
Bu nedenle Cumhuriyetimizin odak noktasında yer alan kadınlarımız modern ve çağdaş günlere gelmemizde önemli görevler başarmışlardır
Ölenlerin ruhları şad olsun. Bu sıkıntılarla yaşayanlara da Allah sabır versin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.