Metin AKOĞLU
Suriye üzerinden Libya’ya bakış
Arap baharıyla birlikte yaşamakta olduğumuz sürece baktığımızda, Suriye’de devlete isyan eden, Esad’ı devirmeye çalışan yerli ve mobilize olmuş küresel örgütlere ve de bunların destekçisi devletlere karşı yürütülen bir mücadele var.
Ancak Libya’da durum tamamen farklıdır. Yönetim ve diğerleri değildir. Kaddafi’nin devrilmesi ve linç edilmesinden sorumlu Halife Hafter güçleri (ABD, Körfez ülkeleri destekli) ile Türk asıllı Fayiz Es-Serrac yanlıları(Türkiye destekli) iç savaş halindeler.
Devlet yok ve devleti koruyan da yok. Büyük ağabeyler şimdilik kimseye yol vermiyor. Türkiye’nin, Avrupa’nın, Amerika’nın, Rusya’nın, Arap devletleri ve İsrail’in beklentileri var. Herkesin birbirini kolladığı ve saf dışı tutmaya çalıştığı bir döneme giriyoruz.
An itibariyle Suriye’de olduğu gibi Libya’da da Türkiye-Rusya karşı karşıya ve Türkiye bu safhada NATO ile işbirliği yapılmasını istiyor.
2011 de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a “NATO Libya’ya müdahale etmeli midir? Sorusu soruluyor. “Böyle bir saçmalık olur mu yahu? NATO’nun ne işi var Libya’da? Bakın Türkiye olarak biz bunun karşısındayız, böyle bir şey konuşulamaz, böyle bir şey düşünülemez” demişti ama İlerleyen günlerde NATO’nun hava ve kara işgal üssü İzmir oluvermişti!
Beklenen oldu. NATO Kaddafi’yi öldürtmüştü.
Akdeniz’de sahili olan hiçbir ülke ile aramız iyi değil. Libya’nın UMH ile yani Serrac ile Akdeniz Münhasır Ekonomik Bölge(MEB) anlaşması imzaladık ve Akdeniz’deki çıkarlarımızı şimdilik koruma altına aldık.
Libya ile yapılan MEB anlaşmasının mimarı olarak prezante edilen ve bir nedenle daha sonra MSB tarafından görevinden alınan ve sonrasında da kendi isteği ile emekli olan Sayın Tümgeneral Cihat Yaycı; Suriye ve/veya Mısır ile ilişkilerin düzeltilmesi ve MEB anlaşmasının anılan ülke/ülkelerle de yapılabilirliğinin bulunduğunu önermiş ise mesele yok.
Libya’da desteklediğimiz Serrac kaybederse; Akdeniz’in altındaki gaz karşımızdakilerin, tuzlu suyu bizim olacak. Yumurtaların hepsi tek sepette toplanmış olmuyor mu?
O zaman da savaşırız sesleri yükselebilecektir.
Konuya geri dönersek; İdlip ve Fırat’ın doğusunda olaylar beklemeye alınmış, şimdi gözler Libya üzerine odaklanmış durumdadır. Libya’yı gelecekte neyin beklediğini Suriye üzerinden okuyabiliriz. İki ülkede yaşanan operasyonların amacı ve müdahale şekli benzerlikler veya farklılıklar gösterse de nihai hedef; İsrail’in güvenliğini tehdit etmeyecek bir sonuca ulaştırılmasıdır.
Arap Baharının sebep ve sonuçlarına ilişkin birçok yazı paylaşmıştım. Arap Baharı operasyonlarında Libya ve Kaddafi’nin çok özel bir yeri vardır. Uzun yıllar önceydi; 21 Aralık 1988 tarihinde PAN-AM havayollarının İngiltere’den Amerika’ya gitmekte olan uçağına yerleştirilen bir bomba düzeneği, kalkıştan kısa bir süre sonra İskoçya’nın Locherbie kasabası semaları üzerindeyken patlatılmıştır.
Uçakta bulunan 259 yolcu ve mürettebat ile yerleşim yerinde bulunan 11 masum insan hayatlarını kaybetmişti.
Olayın şokunu yaşayan ABD, önce şeytanlaştırmak istediği İran’ı sorumlu tuttu. İlerleyen zaman içerisinde Amerikalılar olayı çözdüler. İskoçya’daki uçak enkazını ve enkaz parçalarının bulunduğu toprakları gemilere yükleyip ABD/Nevada’ya taşıdılar. Haftalarca elekten geçirip uçağın kalan parçalarıyla uçağı yeniden bütün hale getirdiler. Aylarca süren analizler sonuçlandırıldı.
Olayın gelişimi şu şekilde olmuştur. O yıllarda havaalanlarında hassas X-Ray sistemleri yoktu. Güvenlik görevlilerinin çoğu ne aradıklarını bilmiyorlardı. Atina’dan Londra’ya giden bir uçakta taşınan zaman ayarlı bomba düzeneğinin bulunduğu bir çanta ve bu çantayla bağlantısı olan 2 Libya vatandaşına ulaşılıyor. ABD 2 Libyalıyı Kaddafi’den istemişti. Kaddafi de bu işi benim vatandaşlarım yapmadı diyerek her defasında reddediyordu. Kaddafi daha fazla direnemedi ve 2 Libyalı Lahey Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesinde yargılandılar.
Mahkeme süreciyle birlikte ABD ve Batıyla ilişkileri yumuşatan Kaddafi de yüklü tazminatlar ödemek zorunda kalmıştı.
İşte, Kaddafi’nin bileti o yıllarda kesilmişti.
Kaddafi’nin kendi vatandaşına ve Batı dünyasına, devlet adamlığı ve liderlik ağırlığından çok; çadırları, kıyafetleri ile gündemde kalmış, otoriter görünümünün yanında, popülist uygulamalarıyla zaman yitirmiş ve güçlü bir ordu yaratamamanın bedelini kendisi ve ülkesi çok ağır ödemiştir.
Evet, Kaddafi’nin bir ordusu vardı. Kendisi de darbe yaparak yönetime geldiği için kendisine karşı darbe yapılır korkusu ve vizyon eksikliği, yaşamı boyunca iç ve dış düşmanlara karşı ülkesini savunacak ordu gibi bir ordu kurmasına engel teşkil ediyordu.
Çağdaşı Saddam Hüseyin de İran ile 10 yıl savaşmış, güçlü bir ordu birikimine sahip olduğunu zannediyordu. Irak’da da var gibi görünen ordu; 2003’de ABD ve müttefiklerinin Irak’a saldırısında hiç direnç göstermeden, yani anahtar teslimi bir savaş yöntemiyle Saddam Hüseyin’i satmıştı.
Her iki lider de en ihtiyaç duydukları zamanda, güçlü zannettikleri o orduyu elinin altında bulamadan çekip çekip gittiler!
Kaddafi dik duramayıp Batı ile uzlaşma yolunu deneyince Rusya Esad’a verdiği desteği Kaddafi’ye vermemişti.
Buna rağmen Rusya, Libya masasında yerini almış bekliyor!
Oysa Esad bir kez bile taviz vermeden yürüttü savaşını. Bulunduğu pozisyonun gerektirdiği şekilde hareket etti. Halka ve Batı’ya yönelik mesajlarında zayıflık sergilemedi.
Suriye’nin baba Hafız Esad’tan miras kalan, yenilseler de 67 ve 73 Arap-İsrail savaşlarını yaşamış ve sonradan güçlendirilmiş gerçek bir ordusu vardı. Öyle k,i destekledikleri Lübnan Hizbullah’ı 2007’de İsrail ile yaptığı savaşta İsrail’i perişan etmiştir
Lâskîye hariç ülkesinin her tarafı yangın yerine dönen Suriye yönetimi, bu nedenle ayakta kalabildi ve daha sonra artık zor durumlar yaşamaya başladığında Rusya devreye girdi. Kaddafi’ye destek vermeyerek hamle hatası yapan Rusya, Esad’ın tavizsiz bir şekilde pozisyonunu koruduğunu görmeseydi Suriye’ye girer miydi?
Diğer yandan Suriye, şu andaki durumuyla dahi değerini korumaktadır. Evet, Libya’nın petrolü vardır ama Suriye Libya’daki petrol de dâhil, devam eden amansız küresel, bölgesel, askeri ve siyasi mücadelenin merkezindedir ve bu nedenle Libya’nın 50 milyar varillik petrolünden çok daha değerlidir. “Şam’ı elinde tutan, Ortadoğu’yu da büyük oranda elinde tutmuş olur ki” bunun petrol ile kıyaslanamayacak tarihsel bir kazanım olduğu açıktır.
Yeri gelmişken söyleyelim. Soğuk savaş ve onun getirdiği Yeşil Kuşak projeleriyle sıcak denizlere indirilemeyen Rusya için Boğazlarımız, yol olmuştur. Böylelikle Suriye’nin en büyük kazananı da Rusya olmuştur.
Bu açıdan bakıldığında Suriye ve Libya’ya saldırıların hedefleri şöyle kıyaslanabilir: Libya sadece petroldür. Jeostratjik bir konumda değildir. Suriye’de petrol çok olmasa da hala çok şeydir.
Şu ana bakıldığında ise Suriye’de kendisine karşı isyan eden, kendisini devirmeye çalışan örgütlere ve devletlere karşı savaşan bir yönetimin olduğu ve mücadelenin bu eksende yapıldığını söylemek yanlış olmayacaktır.
Ancak Libya’da yönetim ve diğerleri değil, iki taraf var. Yani “iç savaş” var. Suriye ileride bölünür mü bölünmez mi sorusu elbette sorulabilir ancak bölünme olsa dahi bunun Libya gibi iki taraf arasında olmayacağı ve “devletin” ayrılan taraf ile mücadele etmeye devam edeceği söylenebilir. Oysa Libya’da birlik sağlanamadığında doğu-batı olarak bölünme kaçınılmazdır. Bölündükten sonra onları bir araya getirecek irade olmayacaktır.
Amaç, Libya’yı bölmektir.
İşte Yemen. Yıllar önce Kuzey-Güney olarak iki devletin tescili yapılmıştı. Yeniden birleştiler ama aşı tutmadı. Şimdi yeniden bölünme sancıları yaşanmaktadır.
Son olarak: Suriye küresel mücadelede her zaman vardı ve var olma mücadelesi veriyor.
Libya’da ise durum çok farklı seyrediyor. Libya bu süreçte taraf olarak değil paylaşılan ülke olarak yer alacak gibi gözüküyor.
Hafter, Sarrac vb. isimler ön plana çıkmış gibi görünse de Muammer Kaddafi’nin yaşayan oğlu Seyfülislam için sessiz ve derin çalışmalar yapan ve bir parmağı her zaman Libya üzerinde bulunan İtalya, bakalım başarılı olabilecek mi?
Körfez ülkeleri ve Suudiler de popülaritesini kaybetmekte olan Halife Hafter’in yerine yeni bir ismi ön plana çıkarma arayışı içindeler.
Dört yüz yıl Osmanlı yönetiminde kalan bu toprakların ve üzerinde yaşayan insanlarının daha fazla kardeş kanı dökmeden, 50 milyar varil Petrolu hakça paylaşıp refah içinde devletlerini yaşatabildikleri günleri görmek istiyoruz.
1974 Kıbrıs Barış Harekâtında uçak parçaları da dâhil olmak üzere ülkemize direkt yardımda bulunan Libya Arap Halk Sosyalist Cemahiriyesi Devlet Başkanı Albay Muammer Kaddafi’ye ve Libya Başbakanı Abdülselam Callud’a rahmet, Vatan topraklarının dışında görev yapmakta olan TSK mensuplarımıza sağlık, başarı ve eksiksiz bir geri dönüş diliyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.