“Shell” sözcüğünün düşündürdükleri

                                                                     “Para söz konusu olduğunda herkesin dini aynıdır.”

                                                                                                                                         Voltaire

Para bulunana kadar para yerine kullanılan değişik yöntem ve nesneler kullanıldı. Bunların içinde değiş tokuş/takas sistemi uzun sürdü ama nüfus arttıkça daha akılcı bir alışveriş aracının bulunması şarttı.

Hasan Dağı´ndan çıkan “obsidiyen” (volkanik doğal cam) takas aracı olarak kullanılmaya başlandı. O dönemde evlerde bulunan obsidiyen, o ailenin fakirliğini, zenginliğini gösteriyordu.

Manisa / Salihli yakınlarındaki Lidya Kralı Kroisos (Karun) M.Ö 7. yüzyılda “elektrum”dan (altın ve gümüşün doğal alaşımından oluşan bir maden) baklaya benzeyen ilk parayı piyasaya sürdü.

İşte, o gün bugündür elimizin pis olduğunu bile bile el sürmekten çekinmediğimiz tek şey, paradır.

Ah para!

Daha o günlerde sadece içerdiği madenlerden dolayı değeri ve otoriteyi işaret ederdi. Roma parası “Denarius” imparatorun gücünü gösterirdi.

Çok geçmeden İslâm dünyası, üstünde, “Allah’tan başka güç yoktur, Muhammed O’nun elçisidir.” yazan “Dinar”ı piyasaya sürüldü.

Din, kutsal kitap, yalvaçlar (peygamber) konusunda anlaşamayan uluslar paranın gücünde kavgasız dövüşsüz birleşiverdiler.

2. Dünya Savaşı sonrası (1945), kırk dört ülke delegesi tarafından Amerikan doları ticarette geçer akçe olarak kabul edildi. O günden sonra “para” denilince akla “dolar”, dolayısıyla Amerika’nın gücü gelmektedir.

shell.pngParanın mini özgeçmişi özetledikten sonra asıl konumuza dönebiliriz: Shell Petrol’ün amblemi benzerlerinden daha bir görselliğe sahip olduğu bilinir,ama bir benzin markası olan amblemde  istiridye kabuğunun  ne işi var diye pek soran olmaz

Üzülmeyin,sizin için araştırdım: “Shell” İngilizcede deniz hayvanlarının kabuğu (yumurta, fındık, badem kabuğu) anlamında bir sözcüktür.

Şirket, Marcus Samuel tarafından 1883 yılında deniz kabuğu ticareti yapmak üzere kurulur.   Marcus'un oğlu Junior Marcus, bir gezi sırasında Bakü’den tanker tasarımı yapımı, satışı ile petrol ve petrol ürünleri pazarlama teklifi alır.

Şirketin adı “Royal Dutch” iken “Royal Dutch Shell Petrokimya” şirketine dönüşür ama şirketin Amerikan yetkilisi  “Shell”den daha iyi, şöyle akılda kalıcı bir sözcük arayışı  peşindedir.

 Aynı günlerde    “Jacques Heim” de fellik fellik böyle bir ad arayışındadır.

 Jacques Heim kim mi?

“Bikini” tasarımını yapan bir Fransız tasarımcısıdır.

Tam o günlerde bu ana kadar adı sanı bilinmeyen Bikini Adası’na ABD Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan bombalardan bin kat daha güçlü, hidrojen bombasını denenir. 

Böylece  “bomba ve bikini” sözcükleri tüm ulusların dilinne düşer..

Fransız tasarımcı Arşiment gibi ‘Evraka, evraka / buldum, buldum ’ diye bağırmaya başlar. Kısacık bu kadın donuna aranan ad bulunmuştur, “BİKİNİ”  (Ek bilgi: “ aslı “Bikini’ değil, ‘Pikinni’dir ama bu sözcük halk diline  ‘Bikini’ şekliyle yerleşir)

Ama bu mini donu giyecek cesaretli kadını nereden bulmalıydı?  O da bulunur; bir  striptizciye Paris’in en tanınmış havuzlarından Molito’da bu kısa kadın donunu giydirilir, ama olay bomba gibi tesir yapmaz.

Para varsa elbette çare vardır. Tutulmasa yerinden fırlayacak gibi göğüslere sahip olan Brigitte Bardot gelir akla. Evet, bu sarışın kadın, o mini donu halk huzurunda, 1957 yılında Cannes Festivalinde giyer ve yer yerinden oynar.

En büyük dağdan da büyük olan para gücünü yine göstermiştir…

Bu sözcük bomba gibi yayılır tüm dünyaya, artık her bikini giyen kız kendisini  Brigitte Bardot sanmaktadır. Dile pelesenk olacak ad arayışında olan iki kişiden biri muradına ermiştir. 

Çarpıcı bir ad arayışındaki ikinci kişi,yani Royal Dutch Shell Petrokimya şirket yetkilisi ne yaptı acaba?

Vatikan’da Papa'yla yalnız başına görüşmek üzere randevu alır.  Papa, teklifi kabul eder; randevu günü gelip çatmıştır.

Amerikalı yetkili,  papanın yanına girerken bir dikkatsizlik sonucu kapıyı tam kapatmayıp aralık bırakır. Dolaysıyla içerideki konuşma, tamı tamına olmasa da salonda sıra bekleyen bir kardinal tarafından duyulur.

Duyulduğu kadarıyla konuşma şöyle devam etmektedir, Amerikalı şirket yetkilisi: “Kabul ederseniz size bir milyon dolar veririz, evet bir milyon dolar”

Papa, kibar bir dille: “Hayır, böyle bir şeyi kabul edemem; bu imkânsız bir şey”

Yetkili:” Bu rakam bir başlangıçtı, artırabiliriz.” deyip teklifi yeniler; ama papanın yanıtı değişmez.

Her ret yanıtı Shell şirket yetkilisini çileden çıkarmaktadır. Yetkili, ilk kez paranın açamadığı bir kapıyla karşı karşıya geldiğini anladığından kapıyı sertçe kapayıp salonu terk eder.

Sıra bekleyen kardinal hışımla içeri girer ve: "Bu paraya ne denli ihtiyacımız olduğunu en çok sen biliyorsun. Neden kabul etmedin, neden, neden?” diye bağırır.

Papa gülerek : "Amerikalı şirket dostumuz bu kadar para karşılığında benden ne istedi, biliyor musun?” deyince, kardinal aynı kabalıkla, “Bu kadar parayla her şeye evet denilir”  diye ikinci kez çıkışır.

Hava biraz yatışır, kardinal: “Bu kadar para karşılığında Amerikalı yetkilinin senden ne istediğini merak ettim” deyince, papa dilinin altındaki baklayı çıkarır. “Her ayinden sonra ‘Amen’ sözü yerine ‘Shell’ dememizi istedi”

Sinirlenme sırası papaya gelmiştir, kızgın bir şekildi: “Kabul etmeli miydim,  sayın kardinal?”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum