Nebil ALPARSLAN

Nebil ALPARSLAN

Rızk ve ikram

Vahiy yekûnunun ikinci sayfasında üst insanın önemli üç vasfından biri olarak şu kayıtlı:

“Onlar, kendilerine rızk olarak verilenden infak ederler”

Yani ihtiyaç sahipleri için harcarlar…

Rızk… Yaratanın kullarına bağışladığı maddî ve manevî kaynak ve servetlerin tamamı..

Bazen bir mal, hava, su, toprak, çevre, orman, servet, maden, altın ya da para..

Bazen de bir fikir, düşünce, öğüt, ahlâk, erdem, sevinç, mutluluk, neşe, akıl, zekâ, hatta güzellik gibi mücerret varlıklar…

Kendi vücudunun üzerinde bile keyfî bir tasarruf yetkisi bulunmayan (bu, hem beşerî hem de tabiî hukuk sistemlerinde böyledir) bireyin, kendisine rızk olarak tahsis edilen varlıklar üzerinde keyfÎ bir tasarruf yetkisi kesinlikle olamaz.

Daha açık bir ifade ile nasıl ki birey, vücudunu gayritabiî bir fiile özne yapamazsa, yasalar, ahlâk, akıl, vicdan buna cevaz vermezse; rızk olarak kendisine sunulan değerleri de keyfî bir şekilde tasarruf edemez. Hiç kimse “Mal da benim keyif de, ister harcarım, ister bağışlarım, ister yakarım” deme lüksüne sahip değildir, olamaz. Nasıl ki devlet tedavüle koyduğu banknotları koruyucu tedbir almışsa, yani birimiz kendimize ait bir kâğıt parayı sokağın ortasında yakamıyorsak, böyle bir durumda yasalar yakamıza yapışıp bizi cezalandırıyorsa, rızk olarak verilenlerin hali da aynen öyle. Onları da tahrip edemeyiz, bir yerde biriktirip üstüne kilit vuramayız. Özetle var oluş amaçlarına, emir ve tavsiyelere aykırı kullanamayız. Çünkü rızk olarak bize takdim edilenler bizim değil, kamunun malıdır, toplumun malıdır. Onları bize tahsis eden makam ve irade, tasarruf biçiminin ölçü ve esaslarını da belirlemiştir. Bu ölçü ve esaslara uymamanın bir bedeli olmalıdır. Zaman ve mekân boyutunun takdimi ya da tehiri, bu bedelin infazını örtmüş, beşerî yargı ve infaz sistemlerinin değer ölçüleriyle bunu görememiş olabiliriz.

Görememiş oluşumuz, olmaması demek değildir.

İnfak…

Kendimize rızk olarak verilenden ihtiyaç sahibi için harcama.

Bizim zannettiklerimizden, sahiplendiklerimizden harcama. İhtiyaç sahipleri için harcama…

“Bu benim” deme hodkâmlığından geçip, “bu bizimdir”, hatta “bu sizindir” diyebilme diğerkâmlığına ulaşmak.

“Ben”den “biz”e, hatta “siz”e yükselmek.

“Ben”in damla, “biz”in derya olduğunu idrak.

Damlanın “hiç”liğini, deryanın “her şey”liğinde yok etmek.

Elimizdeki damlayı “hazinedeki derya” ile değiştirmek.

Aksi halde yarın huzurda “ben açtım, beni doyurmadın” diye tazir edildiğimizde, “Ya Rab! Bütün kâinat senin elinde, yemezsin, içmezsin… Nasıl aç kalacaksın ki?” gibi bir cahilliğin utancı altında belimizi doğrultamamak.

Çare?

Erenlerin vardığı sırra vakıf olmak…

Nedir o sır?

Bulamayınca şükredip bulunca infak etmek.

Bulamayınca şükretmek, nasıl bir duygudur acaba? Tadabildik mi bunu?

Kendimiz açken, nefsimiz muhtaçken, bulduğumuz çeyrek ekmeği ihtiyaç sahibi için feda etmek, acaba nasıl bir doygunluk verir kişiye?

Bizim olduğunu zannettiklerimiz ne kadar bizim?

Biriktirip istifliyorsak, kullanmıyor, kullandırmıyor, üstüne titriyorsak ne kadar bizim?

Kullanamıyorsak, harcamıyorsak nasıl bizim olabilir.

O halde tüketelim, harcayalım, kullanalım. Ama nasıl? Ne şekilde?

Toplamanın sınırını çizen meşruiyet, tüketmenin gaye ve hedefini de göstermiş.

Gaye, İlahî rıza…

Hedef, aç komşuyu tok etmek…

Yol, infak…

Yani bizim olmayıp “harca” diye bize verileni, “diğer”i için harcamak.

Aslında Allah için harcamak…

Çünkü vahyin bir yerinde Yüce Allah “Ben açken…” diyerek bu “diğer”in yerine kendini koyuyor.

Onun için bu “diğer” çok önemli…

Ve ilahî tazir: “Yoksulu doyurmaz, yetimi iter kakar, fakiri hor ve hakir görür, (kenz)i din edinir, sonra da kalkar namaz kılar…

Veyl olsun böyle namaz kılanın haline!

Emir, övgü sığasında nakşediliyor imana:

“…İşte onlar, rızk olarak kendilerine verdiğimizden Allah yolunda infak ederler”.

Hepimiz muhatabız bu emre…

Hele şimdilerde deprem afetinin felakete dönüştüğü bir devirde…

İnfak vaz geçilmez bir görev…

Selâm ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum