Şerif KUTLUDAĞ
Oyun oyun içinde
(İşin sonu nereye varacak?)
31 Ocak 2022 Pazartesi günü DEHA20’deki köşemde “Oyunlar Da Değişti Oynatanlar Da!..” başlıklı bir yazı yazmıştım.
Yazının gördüğü ilgi üzerine bugün www.aydın24haberdeki köşemde de konuyu bir de “OYUN, OYUN İÇİNDE” başlığıyla bu sefer siz değerli okurlarımla paylaşma istedim…
“Oda oda içinde; o da oda içinde!..” diyen ve cevabı ‘ayna’ olan bir bilmeceden hareketle “ Oyun, oyun içinde” başlığını seçtiğimi söylemek isterim sizlere…
Şimdi Türkçemizde oyun kelimesinin hangi anlamlara geldiğine bakalım:
*Vakit geçirmeye yarayan, belli kuralları olan eğlence.
*Kumar.
*Şaşkınlık uyandırıcı hüner.
*Tiyatro veya sinemada sanatçının rolünü yorumlama biçimi.
*Müzik eşliğinde yapılan hareketlerin bütünü; dans…
*Sahne veya mikrofonda oynanması için hazırlanmış eser, temsil, piyes.
*Bedence ve kafaca yetenekleri geliştirmek amacıyla yapılan, çevikliğe dayanan her türlü yarışma.
*Hile, düzen, desise, entrika.
*Güreşte, hasmını yenmek için yapılan türlü biçimlerde şaşırtıcı hareketler.
*Teniste, taraflardan birinin dört sayı kazanmasıyla elde edilen sonuç.
*Pantomim.
*Spor karşılaşmalarının her birisinin anlatım içindeki karşılığı.
*Bu oyunun üzerinde oynandığı, iki iç yüzü bölme desenli, dik dörtgen biçimindeki tahta kutu.
*MECAZ ANLAMI: Birisine oyun yapmak; birisinin arkasından iş çevirmek.
Kendi çıkarları için insanları kandırmak.
Oyuncu, oyuntu, oyunbozan, oyunbaz, oyunlaştırma, oyuncak vb kelimeler de oyun kelimesinden türetilmiş kelimelerimizdir.
Yazıya başlarken sözünü ettiğim yazımda, özellikle kırsal kesimde, köy ve kasaba ortamlarında yaşamış olan eski kuşakların çocukluk dönemlerinde kendi doğallıkları içerisinde oynadıkları sokak oyunlarından söz etmiştim ve konuyu günümüzdeki dijital oyunlara getirmiştim.
Şimdi, oyun kelimesinin verdiğim on üç ayrı alanda kullanıldığını görünce doğrusu ürperdim. Neden mi, derseniz bu alanların hemen hepsinde dijitalleşmeyi hatırlayınca ürperdim işte!
Evet, her ne kadar bu dijital müdahaleleri yapan ve yönetenler de insanlar ise de gittikçe hayatın tamamına hükmeden bir dijitalleşmeyle işin hangi noktaya geldiğini görebiliyoruz.
Bunu şöyle örneklendirebiliriz:
Bir dönemde insanın bilek gücüne ve basit aletlerle ortaya ortaya koyduğu zenaatlerin her birisi makinelerin ve fabrikaların devreye girmesiyle birer birer hayatımızdan çekiliverdiler. 1960lı yıllarda annelerimiz evlerdeki tezgahlarda halı dokurlardı. Uşak, Demirci, Gördes, Hereke, Bünyan, İsparta elle dokunan halı merkezleriydi. Şimdi yerinde yeller esiyor.
Hayvan gücünün belirleyici olduğu tarımsal faaliyetlerde: Çiftçi, çift sürmek, ekin ayağı, buğday yolmak, harman sürmek, üzüm yolmak pekmez kaynatmak, bağ bozumu vb hayatın merkezindeydi. Şimdi hayvanların yerine makine girince pek çok usul ve kültür yok oldu gitti.
Şimdilerde, kumar, film, dans kareografisi, yarışmalar, Kırkpınar güreşlerinden minder güreşine geçiş, futboldaki var sistemi vb bilgisayara taşındığını dijitalleştiğini biliyoruz. Bunun en somut misallerinden birisi de “playstation” oyun salonlarının oluşturdukları kültürel ortamlarıdır.
Bunca sözden sonra yeniden şunları söylemek isterim:
İnsanoğlunun dünyaya geldiği ve sosyal doku oluşturdukları ilk günden bu yana bütün kavgaları ve işbirliklerinde değişmeyen gerçek bilgi birikimidir: Zaman içerisinde bu bilgi birikimlerinin ilk zamanlarda birer hayal, mitos, efsane olan anlatıları araçlara döktüğü gerçeğidir:
Ör: Uçan halıdan, uçağa; “Açıl susam açıl!” denildiğinde açılan Ali Baba ve Kırk Haramiler’in kaya kapısının açıldığı anlatımından günümüzde, kamu binalarının girişlerinde insan geldiğinde söze bile gerek kalmadan açılan cam kapılar dönemine geldik.
Bisiklete “şeytan arabası” denilen günlerden uçan araba arayışlarına gelinen bir dönemi yaşıyoruz.
İnsanoğlundaki bu bilgi birikimi günümüzde hayatın tamamını kapsadığı için büyüklerle beraber çocukların dünyasına da müdahale etmiş bulunmaktadır.
İşte bu konuda hassasiyetleri olan herkesle beraber benim de kaygılandığım nokta budur. Daha mama sandalyesine yeni oturabilen, yaramazlık yapmasın, büyükler rahat yemek yesin denilerek ellerine tablet verilen ve dijital oyunlarla tanıştırılan yeni nesil çocuklarımızın hem kendi gönül dünyaları için, hem de içinde yer alacakları toplumda nasıl bir kimlik sergileyecekleriyle ilgili kaygılara katılmamak mümkün değildir.
Şüphe yok ki dünyanın bütün çocukları aynı şansa ve imkânlara sahip değildir. Belgeseller bunun böyle olmadığının en somut göstergeleridir.
Hani Köroğlu bir türküsünde: “Tüfek icat oldu mertlik bozuldu!” sözünün zaman içerisinde ne kadar haklı olduğunu gördük ya!.. Dijital bir sarmal içerisinde yetişmiş olan dünyaya yön verecek olan ülkelerin insanlarının bunlardan mahrum olan ülkelerin insanlarına nasıl davranacaklarının bilinememesi/belirsizliğidir.
Güçlünün güçsüzü ezdiği bir dünyayı yaşarken bu sefer de dijital sömürü çağı mı yaşayacağız diye düşünmeden edemiyor insan.
ABD’nin Irak’a müdahalesinde iki bin kilometre mesafeden uçak gemisinde bir elinde kolasını yudumlayan hanım kızların bilgisayar ekranlarında düğmeye dokunmasıyla rampasından fırlayan füzelerin Bağdat’ı vurduğu gerçeğini hatırlarsak dünyayı nasıl bir geleceğin beklediğini bilmek zor olmasa gerektir.
Peki bu gerçek karşısında eli kolu bağlı durup bekleyecek miyiz? Beklemenin de arslanı/çakalı/kaplanı gördüğü anda yerinden kıpırdamadan avcısını bekleyen ceylan yavrusuna benzeyeceğimiz bir gerçektir.
Bu bağlamda, Türk milleti olarak bizlere düşen görev, “Düşmanın silahıyla silahlanınız!” diyen Peygamber buyruğunu unutmadan benzer araç ve gereçlere sahip olmak; diğer yandan da Atatürk’ümüzün bizlere emaneti olan “Yurtta sulh; cihanda sulh!..” buyruğunun gerçek olacağı, bu gücün adalet, barış, özgürlük vb insani değerlerin vücut bulması için kullanacak insanı inşâ etmektir…
Sevgilerimle…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.