Nankörlük

Toplumumuzda davranış ve ilişkilerimizde sosyal erozyon gözlemlenmektedir. Öyle ki karşılıklı çıkarlar var ise, her şey iyi güzel, yoksa yok. İnsani ilişkilerimiz adeta devletlerarası ilişkilere döndü. Huysuz insan düzelebilir, cahil insan bazen anlayabilir, sinirli insan sakinleşebilir ama nankör insan, asla değişmez derler.

**

Bir belde belediye başkanının anlattıkları çok ilginç gelmişti.

“Belde Belediye Başkanlığı yaptığım günler… Belediyemize, 4 çocuklu, evi kira, ekonomik sıkıntıda bir hemşerimizi işçi olarak işe aldık. Birinci yılda, minnettar olduğunu, dualar ettiğini söylüyordu. Bayramda çocukları ile birlikte ziyarete geldi. İkinci yıl bir bayramda geldi, beni görmezden gelmeye başladığını fark ettim. Üçüncü yılda benim belediyeyi iyi yönetemediğimi yaydığını fark ettim. Son yıldaki seçimlerde kravat takarak karşı belediye başkan adayının yanında yer aldığını izledim.

Seçim günü, akşamüzeri bizim evin önünde çalan davul-zurna ekibinin önünde göbek atıyordu. Seçimi kaybettiğimi o zaman anladım. Rehavet sarmıştı beni. Sonraki seçimde tekrar başkan oldum. Bizim işçi arkadaş, önceki başkan tarafından çıkarılmış. Tazminatını ödeyip uğurlamak da bana düştü…” diyerek bitirdi.

**

İzmir’de çalıştığım dönemde, Balıkesirli asker arkadaşımız aradı, kız kaçırdığını, sıkıntılar yaşadığını ve iş konusunda yardımcı olmamızı istedi. Biz kefil ve referansı olduk. Çalıştığı yerde başarılı, yetenekli, işyeri sorumlusu ve sendika sorumlusu olarak çalıştı. Karşılıklı sıkça görüştük. Geçenlerde tekrar aradı, emekli olduklarını anlattı. Telefonda eşi ise saygı ve minnet dolu, şu sözleri sarf etti. “Abi, sayende İzmir’de yaşadım, evimde çocuklarımla ilgilendim. Köyde kalsaydım, bu rahatı bulamayacaktım. Beş vakit namazımın ardından şükredip sizin için dua ediyorum” demesi bizleri duygulandırmıştı.

Böyle kadirşinas insanlar da var demiştik.

**

Bizim Aydın 24 Haber yazarlarından,

Mehmet Eroğlu, memuriyet döneminde Müze Müdürüdür. İşe aldığı bekçi ayakkabısız ve yırtık elbiselerle çıka geldiğinde giydirir, yatacak yer bulur, yemek yedirir, eşi çamaşırını yıkar. Oğlunu ziyarete gelen bekçinin anasının halini görünce içi sızlar, anacığını hatırlar. Basma alarak eşine, şalvar ve entari diktirip giydirir, kadının hayır duasını alır. Boynunda bir yara oluşan bu bekçiyi Ankara’ya tedaviye göndererek Eroğlu’nun ağabeyi 15 gün misafir ettiği gibi hastaneye getirip götürmüştür. Bir şikâyet sonucu soruşturma açılır. Aynı bekçi müfettişe verdiği ifadede ise; müdürünün Sosyalist Enternasyonal marşı söylettiği şeklinde ifade verir. Oysaki ne bekçi, ne de Eroğlu bu marşı bilmemektedir. Bekçi Kars’a sürüleceği korkusu ile böyle bir ifade verdiğini söyler.

Eroğlu, yeni görev yerinde bekçiyi çağırır. Ona Roma İmparatoru Sezar ve evlatlığı Brütüs hikâyesini anlatır. Sezar’a ilk bıçağı saplayanın Brütüs olduğunu aktardıktan sonra Sezar’ın ünlü son sözünü söyler.

“Sen de mi Brütüs”

**

Bir siyasetçi arkadaş anlatmıştı. “Bir ağabeyimiz köylüsü ile geldi. Yanındaki vatandaş, inşaat şirketinde kum, çimento, tuğla taşıdığını, sızlandığını aktararak, bir başka iş için minnettar kalacağını, duacı olacağını söylüyordu.

Bir yerel yönetimde işçi olarak çalışmasına yardımcı olmuştuk… Beyefendi göreve çağrılmış, Ekmek yediği yere varıncaya değin, Söylenerek, masamızı yumruklayarak çekti gitti. Selamı, sabahı kesti.

Şimdi ne mi yapıyor?

Karşımıza geçip, ayak ayak üstüne atıp, Sigara dumanı savurtuyor…”

Diyerek bitirdi sözü.

**

Nankörlük parayla değil ki! Hayat böyle tezatlarla dolu işte...

Halik bilmezse, Balık bilirmiş…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
8 Yorum