Metin AKOĞLU
Makron, yeni De Gaulle olur mu?
Nazi işgaliyle birlikte Fransa’da İkinci Dünya Savaşı’nın hemen sonrasındaki saflaşma, ABD ve NATO eksenli olarak yaşanmıştı. Nazi işgaline karşı iş birlikçi bir çizgi izleyen, savaştan sonra da NATO’nun kurulması için aktif rol üstlenen Fransız yöneticileri, ABD’nin şemsiyesi altında yaşamayı kabul ederler.
Büyük 10 askeri üs elde eden Amerika, 50 bin civarında Amerikalı askeri Fransa’ya yerleştirir.
Hitler Almanya’sının işgalinden yeni kurtulan Fransa, adeta Amerikan işgali altındadır.
1 Haziran 1958 tarihinde ülkenin başına direnişin lideri Charles de Gaulle geçer.
Yeni Anayasa’nın kabulüyle General de Gaulle, Fransa-NATO ilişkilerini yeniden ele alarak, 7 Mart 1966 tarihinde NATO’nun askeri kanadından ayrıldığını açıklar ve NATO Başkomutanlık Karargâhı dahil tüm NATO üs ve tesislerinin Fransız topraklarından çekilmesi kararını alır. Bu karar bir günde verilmiş bir karar değildir. Cumhurbaşkanlığına seçilmesinden itibaren ABD’ye karşı her fırsatta kafa tutmuş ve adım adım NATO'dan uzaklaşmıştır.
NATO’yu kovan adam olarak tarihe geçmiştir.
De Gaulle, “NATO bir boş laflar akademisi. Bizim savunma gücümüzü zayıflatan, onsuz bir savunma düşünülemez fikrini aşılayan, böylece milli bağımsızlık hislerimizi uyuşturan, bizi güçsüzleştiren bir kuruluştur. NATO aslında bir aldatmaca, Amerika’nın Avrupa’ya el koymasının bir kamuflajıdır’ der.
De Gaulle, sadece askerî ve siyasi alanda değil ekonomik alanda da ABD’nin karşısında olur. Doların egemenliğindeki Uluslararası Para Sistemine karşı ekonomik bağımsızlığı savunur, “Ekonomik bağımsızlık yoksa kısaca bağımsızlıkta yoktur.” der.
Fransa’nın NATO’nun askeri kanadından ayrılmasıyla (1966), Paris’te bulunan NATO karargâhı Brüksel’e taşınmıştır.
Çift kutuplu dünya düzeni sisteminde Fransa, uzun süre sosyalist iktidarlar tarafından yönetilmiş, 2007 seçimleriyle birlikte liberal görüşleriyle bilinen Nikolas Sarkozy başkan seçilmiş ve 2009’a gelindiğinde de Fransa’nın, NATO’nun askeri kanadına yeniden girmesinin önünü açmıştır.
2017’de başkan seçilen Emanuel Macron ile ABD ile ilişkilerinin uyumlu olduğu söylenemez.
ABD ve NATO’nun, Rusya ve Çin’e karşı koyduğu/koymak istediği ambargo ve kısıtlamaları, Almanya Şansölyesi Merkel ile birlikte bir süre görmezden geldiler.
ABD ve İngiliz İstihbaratının Merkel’e yönelik ahlaksızca yapılan dinlemeleri, bikinili mayo resimlerinin servis edilmesi ve yetmiyormuş gibi Volkswagen’e kesilen 4,3 milyar dolarlık emisyon cezası ve 2017’de başlatılan Sarı Yelekliler operasyonu ile de Fransa’yı terbiye etmeye çalıştılar.
Temmuz başındaki gösteriler, sömürge isyanına çevrilirken Fransa, milli güvenlik sorunu ile karşı karşıya kalmıştır.
On altı yıl kesintisiz olarak Almanya’yı yöneten, 24 bin avro seviyesinde almış olduğu kişi başına düşen milli geliri, 45 bin avroya çıkartan, 245 milyar avro dış ticaret fazlası veren Şansölye Merkel, Nörolojik olarak iki defa düşme eğilimi göstermesi sonrasında, 66 yaşında siyaseti bırakmıştır.
Yerine gelen Olaf Schulz’un uygulamaları, Merkel’i arattı;
Fransa Devlet Başkanı Emanuel Makron, yaptırımlara karşı çıkarak Çin ve Rusya konusunda bulunduğu pozisyonu korumak istiyor. Ukrayna meselesinde de Amerika ile aynı çizgide bulunmadığını her fırsatta göstermeye çalışıyor.
Fransa Devlet Başkanı Emanuel Macron, NATO’yu zorluyor.
Tarih tekerrür eder mi?
Yeni bir Charles De Gaulle…
Hiçbir devlet, kendisine karşı yürütülen örtülü ve direk operasyonları hazmedemez.
De Gaulle vari bir NATO tepkisi beklenebilir ama bu defa da ABD ve İngiltere, Sarı Yelek ve Sömürge isyanlarını daha kanlı hale getirmek isteyecektir.
Sonuç aldıklarını gördüler ve etkili vuruş noktasını iyi biliyorlar.
Macron’un, NATO ile ilişkileri ciddi olarak gözden geçirdiği kanaatindeyim.
Muhalefetteki Marine Le Penin, seçimlerden galip çıktığı taktirde NATO ile ilişkileri gözden geçireceğini bildiği için bunu kendisi gerçekleştirmek isteyebilir…
NATO’nun beyin ölümü gerçekleşmiştir diyerek ‘Truva Atı’ olmakla suçlanan Macron’dan yeni bir hamle daha geldi.
BRICS:
Fransa, ‘Doğu’nun birliğine' katılabilir mi?
Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un, Ağustos Ayında yapılacak olan BRICS zirvesine katılmak istediği iddialarının yankısı sürüyor.
Bu, NATO üyesi bir devletin tepkisi değilse nedir?
Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika'dan oluşan BRICS ülkeleri genişlemek istiyor. Kurucu beş üye devletin yanı sıra, SANGHAY İş birliği Teşkilatına üye olan ülkeleri de dahil ettiğinizde, dünya nüfusunun yarıdan fazlası burada temsil edilecektir.
19 Haziran’da Bangladeş’in de BRICS'e katılmak için resmen başvurduğu duyurulurken; ekonomik bloğa katılma isteyenler arasında Türkiye de dahil Cezayir, Arjantin, İran, Endonezya, Mısır ve Suudi Arabistan’a ek olarak 12 ülkenin de bulunduğu liste, ağustos ayındaki zirvede masaya yatırılacak.
Bu genişleme; ağustos ayında Güney Afrika’da yapılacak zirvede tartışılacaktır. Avrupa Birliği’nin lokomotif ülkelerinden Fransa’nın Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un da ‘ülkesini birliğe üye yapmak için çalışmalara başladığı’ iddiaları gündeme geldi. ‘Tek kutuplu dünyanın kabul edilemez’ olduğunun altını ısrarla çizen Batılı bir ülke liderinin, BRICS’e katılma düşüncesi dünyayı heyecanlandırıyor olmalıdır.
Peki bizim de böyle bir hakkımız yok mu?
Var ve bizim gerekçelerimiz daha yakıcı…
Kurdukları PKK/PYD/YPG eliyle güneyimizde bir devlet kurmak isteyen bir ABD ve NATO var…
Ben de bir NATO ülkesiyim.
Nasıl oluyor bu iş…
Ben bir NATO üyesiyim.
Parasını verdiğim uçakları vermiyorsun…
NATO’yu korumakla görevli olduğumuz halde, F 16 ile ilgili kararlar için temsilciler ve senatörler paslaşarak prosedür böyle diyorlar.
İki yüzlü şeytanlar, “Yeşil Kuşak” nöbetlerini çok çabuk unuttular…
Neden ve niçinlerini en az Amerikalılar kadar biliyoruz…
Bedeller ödedik…
Vahşi Batı’nın kovboyları bize engel olmayın, kafamızdakini yapacağız diyorlar!
Bu safer ellerinde oyuncaklar çok farklı…
Sonuçları bilindiği halde, NATO adına komşu ülkelere demokrasi götürmek istedik.
Karşılığında, hepsi 3 Milyar avro ve o da nakit değil ve projeye verildi.
3 milyar avro ile sınırlı kalan para karşılığı, 6 milyon mülteci…
12 yıl bakılabilir mi?
Zarar, gerçekte 170 milyar dolar…
Suriye’de Esad ile ilişkiler iyi gitmiyor, dolaysıyla Rusya ile de…
Bu oyunu ABD kurdu…
ABD’nin, Türkiye’yi Fransalaştırma miladı, İdlib’in Esad ve Ruslar tarafından bombalanmasıdır!
Onlarla birlikte gelecek iki milyon fili de eklersek ve sayısını sadece onların bildiği İŞİD, El Kaide ve El Nusra ve PKK’lılar, altı milyon elde vardı ve de üç yüz bin genç Afganlı…
Tehlike büyük ve bu organize guruplar, Fransa’daki sömürge isyanı ötesinde işler yapacak kapasiteye sahipler.
İnanmazsanız, Guantanomo’da sorguya katılmış bakanlara, bir de “United of Turkey” diyerek para basacaklara…
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, İYİ Parti Genel Başkanı Sayın Meral Akşener; bugüne gelinmesinden dolayı müteselsil sorumlu sizlersiniz!
ABD korkusundan dolayı Esad’a gidemediniz.
O cesareti gösterebilmiş olsaydınız eğer…
Şimdi ülkeyi siz yönetiyor olacaktınız.
HDP/PKK çıpasına bağlandığınız gün, iktidar olmamak için oynanan oyunun oyuncuları oldunuz…
Haham Tuncay Güney demişti ki…
“Herkes işini yapıyor”!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.