Orhan ERDEM
İnsanın kendine yabancılaşması
İnsanoğlunun ilk çağlardan beri mücadelesi beslenme, barınma, korunma önceliklidir. Her çağın ihtiyaç ve gereçleri değişme göstermiş, zamanın içinde insanlık bilim, teknolojiyi keşifle daha müreffeh ve daha rahat ve huzurlu bir hayatın vasıtalarını keşfetmeye çalışmıştır. İnsanlığın gelişim süreci üretim, yönetim, paylaşım, düşünce ve sanatta kendini göstermiş büyük gelişmeler kaydetmiştir. Ancak bütün bu olumlu gelişmeler birey ve toplumların mutluluğunu sağlayamamış dengeler bozulmuştur. Bütün bu gelişmeler insan ve toplumların mutluluğuna çare olamamıştır. Birey ve toplumların sağlığı bozulmuş insanlık yeni arayışlara muhtaç hala gelmiştir.
Kentleşme ve sanayileşme sonucu modern toplumlarda bireysellik yaygınlaşmış birey kendine ait zamana hasret kalmıştır. Ulaşım zorluğu, paranın ön plana çıkması hayatı çekilmez hale getirmiş bu durum birey ve toplumu strese sokmuştur. Netice de birey toplumdan soyutlanmış, kendisi için yaşamaya başlamış, yalnızlaşmış, toplumdan uzaklaşmıştır. Bu durum insanın ‘ekonomik hayvan’ anlayışının sonucudur. Yaşamı anlamak, paylaşmak yerine düzene ayak uydurarak hayattan kopma başlamıştır. Bu durum yabancılaşmadır. Yabancılaşma tüketim toplumunun gösterişçi yaşam biçiminden başka bir şey değildir.
Günümüz insanı kendi özüne yabancılaşmış adeta bir makineye dönmüştür. Nazım Hikmet’in şiirin de ki mısralar bize bunu anlatır.
Şimdi şiiri hatırlayalım:
Makineleşmek İstiyorum!
trrrrum,
trrrrum,
trrrrum!
trak tiki tak!
makinalaşmak istiyorum!
beynimden, etimden, iskeletimden geliyor bu!
her dinamoyu altıma almak için çıldırıyorum!
tükrüklü dilim bakır telleri yalıyor,
damarlarımda kovalıyor oto-direzinler lokomotifleri!
trrrrum,
trrrrum,
trak tiki tak
makinalaşmak istiyorum!
mutlak buna bir çare bulacağım
ve ben ancak bahtiyar olacağım
karnıma bir türbin oturtup
kuyruğuma çift uskuru taktığım gün!
trrrrum
trrrrum
trak tiki tak!
makinalaşmak istiyorum!
Yabancılaşma günümüzde insanı “ hayvansal işlemleri olan bir insan değil” insana bazı işlevleri olan bir hayvan kategorisine indirir.
Hegel’e göre yabancılaşma insanın fiziki ve ruhi varlığı arasındaki ayrım sonucunda ortaya çıkmaktadır.
Yabancılaşmayı tetikleyen etkenler ideolojiler, batıl inançlar, madde merkezli hayat, siyasi istismar, din istismarı, ırk ve mezhep ayrımcılığı, gelir adaletsizliği, kötü yönetim, kötü hayat şartları, sermayenin tahakkümü, emeğin istismarı vs’ dir.
Post modern bir yabancılaşma içinde bulunun insan düşünceyi de tüketmekte, ona da yabancılaşmaktadır. Sonuçta kendisini değersiz, güçsüz hisseden kişi yaşamını anlamsız bularak hem kendine hem de topluma yabancılaşır, bu kişinin kendinden ve her şeyden uzaklaşmasıdır.
Medya ve reklamlarda kişiyi kendisine ve topluma yabancılaştırır. Gerçeği manuple eden bu araçlar kişiyi gerçek olmayan bir yanılgı dünyasına iter, izolasyon, depresyon, düşük özgüven gibi ağır sağlık sorunlarına neden olur. Bu durum yalnız yaşamak gibi izolasyon sonucu toplumla etkileşmeye girmez, güveneceği bir kişi yoktur, sosyal izalasyon ve onun sonucu yabancılaşma artar.
Benjamin’ e göre metaların kitlesel üretimi ve insan ilişkilerinin şeyleşmesi modern dünyanın özelliklerindendir; buna teknolojik değişim neden olmaktadır. Sonuçta geleceğe dair yaşam tarzı yok olur; imgeler metalaşır.
“Bazı düşünürlere göre post modern bir dünyada yaşıyoruz ve gerçeklik yerine boşluk ve hiçlik var”.
Modern hayat yaşamı bir yarış haline getirmiştir. Oysa asıl olan yaşama ait ne kadar yol aldığımızdır.
Aslında yarış; insanın kendisiyle öz benliğiyle ilgilidir. Her yaşam gerçekleştirilemeyen bir hikâyedir. Hayat kaybedilmiş güzelliklerin, yabancılaşmanın acı ve hüzünlerin hikâyesidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.