Orhan ERDEM
Geçmişte Aydın’da yaz günleri
Eskiden Aydın kent merkezinde yaz günleri bambaşkaydı. Eskiler Aydın’a “Aydın çukuru” derlermiş. Aydın’ın sıcakları meşhurdur. Haziran’da başlar Eylül sonuna kadar devam eder. En uzun yazı en kısa kışı yaşar. Sebzesi bol, meyvesi bol, işgücü talebi fazla olduğundan mı nedir Aydın’da yaz günlerine “fakir günleri” derler.
Aydınlılar hava sıcaklığı 39-40 derece olmadan sıcaklık muhabbeti yapmazlar. Temmuz, Ağustos aylarında çoğu zaman hava sıcaklığı 40 derecenin üzerindedir. Yaz aylarının serin geçmesi tarım için felaket olur. Aydınlı ihtiyarlar Ağustos ayında sıcaktan korunmak için kışlık paltolarını giyerlermiş. Bunun da hikmeti dışarıdaki sıcağı vücuduna almamak, kendini sıcaktan korumakmış. 50’li yıllarda Aydın’ın kendine has bir yaz hayatı vardı. Çarşıda dükkânlar, gündüz saat 13.00 - 15.00 arası mutlaka kapatılırdı. Öğle tatili mecburiyeti vardı. Belediye zabıtası bilhassa çarşıyı denetler, açık dükkânlara ceza yazardı. Eskiden Aydın’da öğle ezanı ile ikindi ezanı arası herkes evine kapanırdı, sokaklarda, istasyon meydanında gezen insan olmazdı. 50’li yıllarda Aydın’ın nüfusu 20-25 bin civarlarındaydı. Tarıma dayalı ekonomisi ile zengini az, fukarası çok bir şehirdi. Memurlar bunun istisnası idi. O yıllarda evlerde buzdolabı yoktu. Sadece zenginlerin evinde ithal buzdolapları olurdu. Halk soğuk su ihtiyacını kuyulardan temin eder, buz ile haşlama su yapardı. Çarşılarda seyyar soğuk su satıcıları vardı. Bir de Ramazanpaşa Camisinin köşesinde Vakıflar sebili halka su hayrı yapardı. Yazın sıcaklardan korunmak için evler ve ticarethaneler buz temin etme yarışına girerlerdi. Hükümet Bulvarı üzerinde bulunan bugünkü Yapı Kredi Bankasının yerinde, tarihi Aydın Palas oteli ile ona bitişik sarraf Hikmet’in bahçeli kahvesi vardı. Bu kahvenin bir köşesinde buzlu Özer’in, sadece buz satan dükkânı vardı. Yaz günlerinde vatandaş buradan buz almak için izdiham yaşardı. Belediyenin buz fabrikasından gelecek olan buz kamyonu vatandaşlar tarafından dört gözle beklenir, buz kamyonu gelince herkesi bir telaş alır, ortalık karışırdı. Biraz yukarıda buzcu İsmail’inde buz satılan dükkânı vardı, aynı izdiham orada da yaşanırdı. Esnaf ve halk çarşıda serinlemek için, ya şıracıları bulur, ya da Ramazanpaşa Camisinin önündeki, Ali İhsan’ın büfesine giderdi. Büfenin yanında sifonlu bir gazoz arabası, o bölge esnafını ve halkı serinletirdi. Ali İhsan’ın gazoz ve limonatasının kalitesi tartışılmazdı. Çevre esnaflarının çoğu müşterilerini satış sonrası Ali İhsan’ın gazoz ve limonatasından, ikram ederek ağırlardı.
50’li yıllarda Aydın’da çok katlı bina yoktu. Evler ahşap ve tek katlı bahçeliydi. Kanalizasyon olmadığından karasinek ve yakarca gece gündüz insanları uyutmazdı. Belediye görevlileri sırtlarında ilaç pompaları ile haşerat mücadelesi verirlerdi. Tabi bunun ne derece başarılı olduğu tartışılabilirdi. Aydın’da günün sıcağı saat 14.00’e kadar ortalığı yakar kavururdu. Eğer deniz yeli eserse, o gün rahat geçerdi. Batıdan esen bu deniz yeli pamuk, incir, zeytin ve insanlara hayat verirdi.
Aydın’ı çekilmez hale getiren ise poyraz rüzgârıdır. Sabahleyin doğudan hafif serinlikle eser, öğleden sonra yakıp kavururdu. Poyraz İncir, pamuk ve zeytin için hiç istenmezdi. İnsanları bunaltan poyraz gün batınca tozlu rüzgâra dönüşür, saat 24.00’dan sonra kesilir ve sıcak basar ki, sabaha kadar uyumak mesele olurdu. Yaz sabahları Aydınlılar sıcaktan uykusuz ve yorgun olarak işlerine gittiklerinden, işin başında akşama kadar sallanır dururlardı. Çoğu zaman bunalan Aydınlılar Çine çayı kenarında bir söğüt gölgesi ya da, Paşa Yaylasında bir çam ağacı gölgesi hayal ederlerdi. O yıllarda deniz nedir, pek bilinmezdi. İnsanlar sıcaktan yaylalara çıkarlardı. Bu çok az Aydınlıya nasip olurdu. O yıllar ulaşım imkânları da çok kısıtlı idi. 60’lı yılların başında Aydın’da, Ziraat Bankasının önünden Kuşadası Pamucak’a otobüs kalkardı. Pamucak’ın kirli ve çamurlu sularına bin bir meşakkat ile gidilir, akşama kadar güneşte yanılır, bir hafta o yanık acısının verdiği sıkıntı ve “of”, “puf”la gider, ama bu da herkese nasip olmazdı zaten.
Çocukluğumda Aydın’da çok duyduğum, bir söz vardı. “Zenginlikten ve sıcaktan zarar gelmez.” Çocukken zenginliği anlardım ama sıcağın yakıcılığından neden zarar gelmediğini, bir türlü anlayamazdım.
Aydın’da yazın sıkıntılarını bolca yetişen karpuz, kavun, üzüm, incir, şeftali gibi bol meyveler teselli ederdi. Karpuzu soğuk yemenin farkını buzdolapları çıkınca anladık.
Aydın’da her şeye rağmen yazlık sinema zevki halkın belli başlı eğlencesiydi. Çocuklar, kadınlar, ihtiyarlar ise kapı önlerinde oturup, gecenin serinlemesini beklerlerdi. Bugünkü Atatürk Kent Meydanında bulunan belediye parkı ve çay bahçeleri ise geç saatlere kadar insanların vakit geçirdiği yerlerdi. Aile reisleri eşi ve çocuklarını Hasan Yetiş’in nefis dövme dondurması ile memnun etmeye çalışırlardı. Bugün bu dondurmaların hasretini duyuyoruz. Halepli oğulları pastanesinin sahiplerinin “bahçede boş yer var efendim” çağrı nidaları hala kulaklarımda çınlar. Çocukların ve gençlerin en büyük eğlencesi Pınarbaşı’ndaki yüzme havuzları idi. Aydınlı çocuklar yüzmeyi bu havuzlarda öğrenirlerdi.
Bugünkü konfor içinde yüzen Aydınlılar eski Aydınlılara göre daha mutlu değiller. Günümüzde gelişen teknolojinin imkânları, sıkıntılı yaz günlerini geride bırakmıştır. Eski günlerin özlemi ve çocukluk hatıraları ise hala canlı yaşamaktadır. Bugün ne seyyar sucu Musa’lar ne gazozcu Ali İhsan, ne şıracı Abdullah amca, nede buzcu Özer yok. Sadece hatıraları var. Modern hayat her şeyimizi aldı götürdü. Yerine yenisini koyamadık. Hayatımız daha kolaylaştı ama mutsuzluğumuz arttı. Eski Aydın’daki dostluk, arkadaşlık, komşuluk, saygı, sevgi, muhabbet, aranır oldu. Eski günleri yaşayanlar olarak, bazı değerlerin, toplum mutluluğu için elzem olduğunu kaybedince anladık.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.