Orhan ERDEM
Deveci Kazım
Eskiden her şehrin delileri ve velileri olurdu. Halkımız delilik ile veliliği eş tutar “deli olmadan veli olunmaz” derdi. Deliliği “alışılmışın dışına çıkmak, olağana değil, olmaza talip olmak” diye anlayabiliriz. Veliler bellidir. O beldenin dinsel ulularına takva sahiplerine veli denir. Deliler de bellidir. Zararlı deliler, zararsız deliler, saflar, spastikler, sakatlar, vb.
İşte bunlardan biri olan deveci Kazım Aydın’da yediden yetmişe herkesin bildiği, tanıdığı, sevimli, zararsız ara sıra “hikmetli laflar” eden toplumun himayesinde geçinip giden, çoluk çocuk sahibi bir akıllı deliydi.
Kazım’ın deveciliği ise gençliğinde Aydın’da meşhur olan deve güreşlerinde savranlığa özenmesindendir. Onun sanki bir mesleği vardır, o da deveciliktir. Savranlık, boynundaki poşusu (bizde yağlık denir) onun sanki armasıdır. Kasketi, poşusu, kilot pantolonu, körüklü çizmesiyle Kazım tam bir savran gibidir. Gerçek deveci gibi davranır. Namlı develerin arkasında gezer, zaman zaman develerin çilbirini tutan namlı bir deveci gibi yürürdü.
Çarşıda pazarda esnaf arasında hep o kıyafeti ile gözükürdü. Birkaç esnaf görse “ Selamünaleyküm! Hayırlı işler!” der, sonra da bön bön yüzüne bakardı. Esnaf onu bilir hareketlendirmek için, “Kazım” kaynanan ölsün “der, O da “Yaa ölmesin” diyerek itirazını sürdürürdü. Kazım para dilenmezdi. Para isteme şekli farklıydı. Sizden para talep edecekse, gelir size önce o para verirdi. Eğer size on lira verirse siz de geri ödemeyi elli lira olarak yapardınız. Kazım para vermeden asla para almazdı. Herkesle de, bu mübadeleyi yapmazdı. Onu seven, onu bilen esnaflarla olurdu bu alışveriş. Kazım neşeli olduğu vakit kedi gibi miyavlar, marifetlerini gösterirdi. Hafif Parkinson hastası olduğu için şappak -şuppak yürür, çarpık ayakları ile şap şap sokağın başından gelişi ile hemen belli olurdu.
Kazım’ın belalıları da vardı. Esnaf takımının kopukları Kazım’a takılırlar, onu çileden çıkarırlardı. Onun en hassas olduğu nokta kaynanasıydı. “Kaynananı alacağım onunla evleneceğim” diyen adamlara köpürürdü. “olmaz” diye dellenir, ortalığı velveleye verirdi. Kahkahalar, gülüşmeler gırla giderdi. Esnafın bir anlık stres atmasıydı bütün bunlar. Kısa bir süre sonra herkes işine koyulur, konu fazla uzatılmazdı.
Bir gün şakanın tadını kaçıran bir esnafa Kazım şunu söylemişti. “Bunlar adam mı be! Bunlara adamlığı öğretmek lazım!”
Eskiden, delilerin de kendilerine özgü bir şahsiyeti, kimliği vardı. Şimdi Kazım yok. Aramızda yaşamıyor. Dün aramızda idare ettiğimiz Kazımlar ya evde toplumdan saklı tutuluyorlar ya da tımarhanelerde mahkûm hayatı yaşıyorlar. Mesele insani olsun, toplumsal bir sorun çözülsün derken, belki de toplum olarak daha kötü bir şeyler yapıyoruz.
Deveci Kazım’larıyla da uyumlu ve mutlu bir toplumda yaşamak umuduyla…
Ruhu şad olsun!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.