Metin AKOĞLU
Ahlak çöküntüsü!
Yarın 30 günlük Ramazan ayı başlıyor. Alabilen var, alamayanlar var demeksizin televizyon kanallarında pastırma, sucuk reklamları, gün boyu şefler nezaretinde saray yemekleri tarifleri, ballandıra ballandıra anlatılacak. İnsanların gözlerinin içine sokarcasına ve vahşice yapacaklarına hiç şüphem yoktur. Bu hep böyle olmuştur…
Arada eşitlik, paylaşma, veren el-alan el muhabbetleri olacak, akşam -sabah televizyonlarda siyasiler ve hocalar çıkıp kul hakkından bahsedecekler, kul hakkı yemenin günahından bahsedecekler ama hesap sormanın Allah’ın işi olduğundan dem vuracaklar. Hesap, sadece Yüce Allah’a verilir diyerek ahkâm kesecekler!
Ekonomik sorunlarımız vardı, salgın ile birlikte zirve yaptı. Gelirler düştü; işsizlik patladı. Toplum farkında olmadan dönüştürüldü. Korku ile birlikte yaşamak kaderimiz oldu. Bu toplum buraya nereden ve nasıl geldi?
Toplum cinnet geçiriyor!
Hırsızlık, gasp olayları sıradanlaşmış.
Her gün 3-4 kadın cinayeti işleniyor bu ülkede;
Devletin koruması altındaki çocuklar, yurtlarda ve cezaevlerinde istismara uğradı bu ülkede;
Her gün körpecik bedenler, istismara uğrayıp parçalanıp gömülüyor bu topraklarda;
Öz kızıyla yaşayanlar, geliniyle yaşayanlar gibi utanç duyulacak işler marifetmiş gibi manşetlere alınıyor.
Evini terk eden genç kız ve kadınlar için Esra Erol ve Didem Yılmaz televizyon kanalarında programlar yapıyorlar. Kayıp-kaçak kız/kadınların, uyuşturucu ve kadın tacirlerinin acımasızca kazanç kapıları haline getirilme hikâyeleri var.
Yakın geçmişte yapılan bir seçim yaşanırken yapılan atraksiyonlar için “tövbe istiğfar edeceğiz” diyen siyasi yetkililer gördük biz;
Yapılan birçok yerleştirme ve seçme sınavlarında, en iyi Müslüman biziz diyen malum çeteler soruları çaldılar. Devletin gözetiminde üstünlük sağlatılanlar, masum insanların haklarını yediler.
Yolsuzluk, ihaleye fesat karıştırma işlerini yapmamak suç olmuş gibi,
İlkokul mezunu Dünya Şampiyonu pehlivanımız yönetim kurullarındaydı;
Devletten alınan tek maaş yetmiyor olmalı ki ikinci ve üçüncülerini alabilen Müslüman Kardeşlerimiz çoğalmış bu ülkede;
Velhasıl 30 gün boyunca İslamiyet adına ahlak anlatılacak bu topraklarda;
Ahlaktan yoksun olanlar bile, para karşılığı ahlak anlatacaklar bu topluma;
Brezilyalı din bilimci Leonardo Boff ile Tibet’ in Budist lideri Dalai Lama arasında bir söyleşi gerçekleşir.
Bir masa etrafında oturmuş, din ve hürriyet hakkında fikir alışverişinde bulunurken, Dalai Lama’ya soruyor.
“ Kutsal efendim, sizce en iyi din hangisidir?”
Tibet Budizmi ya da İslam, Hristyanlık, daha eski Doğu Dinleri demesini beklerken.
Dalai Lama durdu, gülümsedi ve gözlerimin içine bakarak:
“En iyi din, seni Tanrı’ya en çok yakınlaştırandır. Seni daha iyi bir insan yapan hangi dinse, en iyi din odur!”
Bu kadar bilge bir cevap karşısında, şaşkınlığımdan kurtulmak için devam ettim:
“Daha iyi insan derken?”
Dedi ki:
Yani daha insaflı,
Daha duygusal,
Daha umursamaz,
Daha sevgi dolu,
Daha merhametli,
Daha sorumlu,
Hepsinden önemli daha “ahlaklı” kılan din hangisi ise, işte en iyi din odur!
Bir an sessiz kaldım! Bugün bile bu bilge ve kaçınılmaz cevabı takdir ve hayranlıkla anımsıyorum:
“Dostum, hangi dinden olduğun, ya da ne kadar dindar olduğun beni zerre kadar ilgilendirmez...”
“Beni ilgilendiren, kendine, ailene, işine, çevrene, ülkene ve hatta dünyaya karşı duruşundur.”
“Unutma ki evren, senin davranış ve düşüncelerinin yansımasıdır!”
1 milyon 030 bin 130 öğretmenimiz,
206 üniversitede 158 bin 098 öğretim görevli ve akademisyenimiz,
90 bin camimizde, 100 bin imam-müezzin, 20 bin Kur’an kursu öğretmeni, 3 bin vaiz, 250 Müftü ve idari personelle birlikte 144 bin 250 din görevlimiz olmak üzere toplamda 1.332.478 kamu görevlisi görev yapmaktadırlar.
Bir de onlarca televizyon kanalında yüksek tarifelerle dinimiz ve ahlakımız üzerine program yapan hocalarımız var!
İstisnasız hepsi, kişilerin hayata atılmadan, diğer bir deyişle iş ve meslek konularında çalışmaya başlamadan önce, okul ve okul niteliği taşıyan yerlerde, özel bilgiler bakımından yetişmelerini sağlamak için, belli müfredat kapsamında örgün eğitim ile verilen pozitif ilmin yanı sıra, inanç, ibadet, din ve ahlak konularında işlerini yapmaktalar.
Üstelik 45 milyon anne-baba da bu sistemin, hem tarafı hem de bir parçasıdır.
Pozitif bilim, inanç, ibadet ve din ve ahlaki konular için okul ve camilere gelen insanları eğitmek, öğretmek, bilgilendirmek, kendine, ailesine, yaşadığı topluma, ülkesine ve insanlık âlemine yararlı hale getirmekle görevli olanlar, demek oluyor ki yeterli olamamışlar mı diyeceğiz?
Bunu sorgulamamız lazımdır.
Hepsinden de önemlisi ahlaki sorunlarımız var. Toplumda ahlaki bir çöküntü yaşanmakta olup, her gün artarak yaşam biçimine dönüştüğü görülmektedir.
Peygamberimizin “ Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” hadisine rağmen, içinde yaşayacağımız Ramazan ayında 24 saat yalan söylenecek bu ülkede;
Ben size bir şey söylemek istiyorum. Ülkeyi idare ederken siyaset adına, inanç adına, ekonomi adına, toplumsal ahlakın çöküşü adına işlenmiş olan günahları ortadan kaldıracak bir duanın olduğunu da sanmıyorum!
İyi insan, iyi yurttaş, karanlıkta bile yere tükürmeyen ve hatta elindeki çöpü bile yere atmayan insan olunmadan, inanç sahibi iyi bir Müslüman olunmayacağını da bilmemiz lazımdır.
Yüzde %99 Müslüman ve inanç sahibi bu toplumun geldiği nokta bir felakettir.
İyi insanla birlikte sorumluluk sahibi iyi yurttaşı yarattığınızda iyi aile, iyi millet ve iyi ve güçlü devlet ile birlikte dini de iyi yaşayabilirsiniz.
Ekonomi çökünce işler daha da bozuldu. Bu bozulma toplumda derin kırılmalara gebedir. Hukuk içinde kalarak bir yerden başlayıp, sorunlarımızı sırası ile çözmemiz gerekiyor.
Almanya Cumhurbaşkanı Christian Wulf, 2012’de istifa etmişti. Nedenini hatırlamak ister misiniz? 2008’de cumhurbaşkanı olmadan önce, bir yapımcı arkadaşıyla birlikte geziye katılıyor. Otelde konaklıyorlar ve yapımla ilgili olarak bir şirkete mektup yolluyor. Arkadaşı da onun için 719,40 avroluk otel masrafını karşılıyor. İsnat edilen suç bu; Hepsi 7 Bin TL.
Almanya’da bir kişi bile “belgeler sahte, dış güçlerin oyunu, montaj, büyük resmi görmek lazım, yedirmeyiz, FETÖ’cülerin tezgâhı” mealinde bir açıklamada bulunmadı.
“Almanya ve Alman halkının çıkarları her şeyin üzerindedir” ile başlayan şerefli bir İstifa mektubunu Şansölye Angela Merkel’e sunuyor. Merkel’de “üzüntüyle kabul ediyor.”
Almanya’daki siyasi ahlak, toplumsal ahlakın bir parçasıdır. İyi insan, iyi yurttaş olmanın da bir sonucudur ki 2018 yılı dış ticaret fazlası 245 milyar avro, kişi başına gelir de 46 bin dolardır.
Politikacıların çıkarlarının, ülke ve halkın çıkarlarının önüne geçmediği ülkelerde durum budur;
Bize uyuyor mu?
Demek oluyor ki siyasi ahlakla ilk işe başlamamız gerekiyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.