Nermin AKKAN
Özel Eğitimde Kayıt Sendromu
Özel eğitim merkezlerinin, hem kurum sahiplerini, hem velileri hem de çalışanları oldukça rahatsız eden ve ne yazık ki kangrene dönüşmüş bir sorundur kayıt silme. Yani kazananı olmayan bir yarış, doktoru olmayan bir hastalık. Nedenine gelince birçok uygulayıcısı-nın, kullanıcısının ve tarafının olması. Veli, nedeni ne olursa olsun, çocuğunun'a' kurumuna gitmesini istemiyordur artık. Dilekçesini yazar, çocuğunun kaydının silinmesini, raporunun kendisine teslim edilmesini ister. Normal olanı, kurum yetkilileri ayrılma gerekçesini sorar ki, kendi uygulamalarından kaynaklanan bir sorun mu vardır, çözme olasılığı var mıdır? Bu soruya verilecek içtenlikli bir cevap çözüm arzusunda olan kurumun kendisini denetlemesini gerekiyorsa değiştirmesini sağlar. Ya da velinin taşınma, hastalık, ölüm veya açıklamak istemediği bir nedeni varsa ilgili kişilere düşen en etik davranış prosedürün elverdiği en kısa sürede velinin arzusunu yerine getirmektir. Gerekli araştırmayı yapma hakkı her zaman saklıdır. Hakkını aramayı gerektiren bir durum söz konusuysa kurum yetkilileri elbette ki gerekli çabayı verecektir. Bu merkezlerin aynı zamanda bir ekmek kapısı olduğu gerçeğinin bir gereğidir bu.
Ne yazık ki izlenmesi gereken yol bu iken, veli, ilçeye dilekçe verme, yalan beyanda bulunma, mektup yazma v.b yollara başvurmak zorunda bırakılıyor. Hiç olmazsa öğrenci kuruma hiç devam etmese de türlü gerekçelerle en az bir ay oyalanıyor. Çat kapı rahatsız edilen,türlü maddi destekler vadedilen velilerin traji komik durumu sanırım yakında "temel"fıkraları gibi bir fıkra literatürü oluşturacak.
Ne yazık ki bu kayıt silme sendromu çok daha vahim bir sonucu getirdi beraberinde. Çocuğunun eğitimi ve gelişimi için en iyi eğitim veren kurumu arama çabası veren velilerin yerine, engelli çocuğunun sırtından nemalanmayı isteyen veliler grubu oluşturdu. Hangi kurumun kendilerine daha fazla taviz verebileceğinin araştırmasına giren ve elindeki raporla kurum dolaşan veliler, iki bireysel ders saati yerine tüm zamanını kurumda geçirme, şehir içi seyahat, odun, kömür, erzak, ilaç ve daha akla gelmeyecek taleplerle kurumu eğitim veren değil sadece para kazanmak için "reklamın iyisi kötüsü olmaz" diyecek duruma getirme çabasına düşürüyorlar.
Hem yirmi altı yaşında down sendromlu bir kız çocuk annesi, hem özel sektörde danışmanlık, idarecilik ve öğretmenlik yapan ben veli olmam hasebiyle rahatlıkla şunu söyleyebilirim. Biz velilerin bu konuda son derece duyarlı, hakkıyla aldığımız eğitimin ancak cüzi bir bedelini ödeyebilen devletin bu gün için ödeyebildiğinin fazlasını bir de rüşvet denmese de aynen bu anlama gelen taleplerimize bir son vermemiz ve çok taviz veren kurumu değil, bizimle azami düzeyde işbirliği edecek, çocuğumuza da azami sevgi, emek ve eğitimi verecek kurumu aramalı, böyle bir kurumdan eğitim alıyorsa çocuğumuz bizde elimizden gelenin en iyisini yapmalıyız. Ancak kurum gereği gibi eğitim veremiyorsa, çocuğumuzda da gözle görülebilir bir değişiklik sağlayamıyor veya eğitim amaçlı isteklerimize duyarsız kalıyorsa hiç bir vaadi dikkate almadan başka bir kuruma yönlenmeliyiz.
Kurum yetkilileri "ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz, şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde" ilkesini benimseyerek, emeklerinin karşılığı olan helal parayı kazanmayı amaçlayıp, öğrenci kaybetme telaşına girmeden çalıştıklarında, haklı ve gerçek gerekçelerle kurumdan ayrılmak isteyen velileri bizar etmeden, her kurum bir başka kurumun hak ve hukukuna saygı göstererek çalıştığında biz veliler de eğitim kalitesini sorgulamaya başlayacağız.
Kısacası "kayıt sendromu" daha doğrusu "kayıt silme sendromu"nun mucidi kurum yetkilileri, komplikasyonları biz velilerin artan talepleri, hastaları her zamanki gibi engelli çocuklarımız, tabipleri ise hepimiz.Tedaviyi elbirliği ile gerçekleştireceğiz.
Yanlış uygulamaların, bu kutsal hizmeti sekteye uğratmasını istemeyiz değil mi? Çünkü bu çocukları hepimize ihtiyacı var.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.