Mehmet GENÇ
Öğrencilerimden özür diliyorum (1)
Emekli olduktan sonra kahvehane köşelerine sığınmayıp İngilizce ve Türkçe yazılan etimoloji (sözcüklerin kökenlerini inceleyen bilim dalı) sözlüklerine sarıldım, sarıldıkça onlar en yakın dostlarım oldular.
Sözcüklerin hangi kökenden, nasıl türediklerini öğrenmek bana büyük bir keyif verdi ama derine daldıkça okuttuğum öğrencilerimden özür dilemekte çok, ama çok kaldığımı anladım.
“Dünya dili/mükemmel dil” olarak sunulan İngilizcenin derme çatma bir dil olduğunu öğrenmek beni şaşkına çevirdi. Bu şaşkınlıkla bazen güldüm, bazen gerçekten ‘kimyam bozuldu’.
Sahi insanın Biyolojisi, Matematiği, Edebiyatı bozulmaz da neden kimyası bozulur?
Doğru yanıt kimya sözcüğünün etimolojisinde gizli: Kimya ‘khêmia’ (Yun.) sözcüğünden alıntıdır, dönüşme, dönüştürme, değişim demektir. Yani bir (A) maddesinin (B) maddesine dönüşmesi demektir.
Kimyanız bozulmuşsa biraz önce senle şu andaki sen akraba bile değildir.
İngilizcedeki pek çok sözcüğün belli kökene dayanmaması, yani köksüz sapsız olmaları gerçekten kimyamı bozdu.
Dikkat! Bu yazıyı okumaya devam ederseniz kimyanız bozulacak, haberiniz olsun.
İngilizlerin (hatta bizim) günlük yaşamda dilimizden eksik etmediğimiz bazı sözcükleri birlikte irdeleyelim:
Sandwich: 1760 yıllarına kadar duyurular gezgin bir görevlinin boynuna asılı, ön ve arka taraftan okunabilir bir panoyla yapılırdı. “sandwich-man” dedikleri bu adam sokaklarda yavaş yavaş gezinirdi.
Kumar müdavimlerine sunulan iki parçalı ekmek arasındaki bir dilim salamlı yiyecek, iki pano arasında gezinen adama benzetilince dile yeni bir sözcük yerleşti, ‘Sandwich’ (Kaynak: Webster’s Ninth New Collagiate Dictionaray, ABD,1990)
‘Cola / Kola’: Sözcüğü Batı Afrika’da konuşulan Mandingo dilinden alıntı olup bir ağaç adı olduğunu öğrenmek kimyanızı bozmaya başladı mı?
Hamburger, Almanya’nın Hamburg ilinden Amerika’ya 17. yüzyılda çok sayıda göç olur. Amerikalılar mangalda et pişirmeyi Hamburglulardan öğrenirler. Yediğiniz ‘hamburger’ Hamburg usulü et pişirme ve yeme demektir.
“News” (haber): İngilizce yön adlarını anımsayın. ‘North (kuzey), ‘East’ (doğu), West (batı), South (güney). Bu sözcüklerin ilk harflerini yan yana getirin, alın size köksüz sapsız bir sözcük “news”
Lokantalarda hesap ödediğimiz masanın üstünde minik bir kutu/sandık vardır, hani üstünde ‘tip box’ yazan. Şu ‘tip’ neyin nesi acaba?
Bu kutuların üstünde “To insure promptness” (Hızlı servis garantisi) yazardı. “To insure promptness” cümlesindeki sözcüklerin ilk harflerini yan yana getirin, alın size köksüz sapsız bir uyduruk bir sözcük daha ‘t.i.p’
İlk şişe yapımı Venedik’te başlamış, Eski Venedik dilinde arzulanan biçimde şekillendirilemeyen şişelere ‘hatalı üretim’ anlamında ‘fiyasko’( fiasco) denilirmiş.
En büyük fiyaskoyu Venedikliler değil, bir Fransız cam ustası yapmış. Nasıl mı?
Cam ustasının eşinin adı ‘Jeanne’; iriyarı, şişman, sevimsiz bir kadındır. Fransız şişe ustası en büyük şişe yaparak dünya rekoru kırmaya kalkar. Dev bir şişe yapayım derken öyle bir fiyasko yapar ki, sormayın gitsin. Yaptığı kocaman şişeye nereden ve hangi gözle bakansanız bakın ustanın şişman ve iri yarı, sevimsiz karısına benzemektedir.
Muzip arkadaşları bu fırsatı hiç kaçırmazlar. ‘Jeanne’ adının önüne Fransızcadaki saygı sözcüğünü ekleyerek “dame Jeanne” gibi yapay bir sözcük üretirler. Bu uyduruk sözcük (dame Jeanne) İtalyancaya “damigiana”, Fransızcaya “ dame-jeanne “ ve Türkçeye de “damacana” şekliyle yerleşir.
Bildiğiniz gibi Amerika’yı (Christopher Columbus) Kristof Kolomb keşfetti. O yıllarda Amerika’da matbaacılık sektörü gelişmemişti. Bu nedenle ilk Amerika harita yapımı bir Alman firmasına ihale edilir. Matbaa ustası Amerika’nın adını ‘Colombia’ yazılmasını tembih ederek tatile çıkar. Kafasında kavak yelleri esen kalfa, ustasının tembihlediği ‘Colombia’ sözcüğünü unutur. O günlerin en meşhur gezgin olarak bildiği Emerika Vespuçi’nin (Amerigo Vespucci) adından esinlenerek ülkenin adını ‘America’ yazarak binlerce harita basar ve dağıtımını yapar.
Uzun lâfın kısası unutkan bir kalfanın yaptığı hata yüzünden ‘Amerika/America’ sözcüğü tüm dünya dillerine yerleşir. (Anımsatma: Sonradan Colomb’a bir saygı gösterimi olarak ‘Colmbia’ adında bir ülke kurulacaktır)
Kokteyl içenlere bir sözüm yok, içsinler ama onlara bir tavsiyem var, lütfen şu ‘kok/teyl’ sözcüğünün kökeni araştırsınlar, neymiş öğrensinler, sonra kokteyl içsinler.
İngilizcede “cock”, horoz, “tail” kuyruk demek olduğuna göre, “cock + tail” horoz kuyruklu içki demektir.
New York’ta, bir kulüpte Betsy adında bir bayan garson çalışmaktadır. Kulübün yan tarafında tavuk çiftliği vardır. Bayan garson topladığı renkli horoz kuyruklarını duvarlarda süs olarak kullandığı yetmezmiş gibi, iyi tanıdığı müşterilerin kadehlerine bir tane renkli horoz kuyruğu koyarak içki sunumu yapmaya başlar.
Öyle bir an gelir ki, kadehe konan horoz kuyruğu sayısı müşterilerin saygınlığıyla ölçülmeye başlanır. “Kokteyl” sözcüğü böylece dillerde yerini bulur.
“Benim oğlum / kızım Oxford mezunu” diye sık sık övünerek başınızı şişiren birini susturmanın çaresi var: ‘Ox-ford’ sözcüğünün ‘ox’ ve ‘ford’ sözcüklerinden oluştuğu belli. E, öyleyse bu iki sözcüğü tanıyalım: ‘Ox’ öküz, ‘ford’ shallow place were only cattle, water can be passed’
Nedir bunun Türkçesi?
’Sadece akarsuyun, ya da sığırların geçebildiği sığ geçit’
Yani: ‘Ox-ford’ = Öküz geçidi.
Gelelim “linç etmek” deyiminin dayanağına: “Charles Lynch” (1769-1778) İngiliz düşmanı bir ABD subayıdır. İngiliz yanlısı oldukları şüphesiyle yakalanan kişileri işkenceyle konuşturmaya çalışırken yakalanan kişiler sizlere ömür, hepsi ölür. Sizin anlayacağınız Lynch’in odasına diri giren ölü çıkar.
İşin garip yanı, işkence altında konuşturma yöntemi 1782 yılında Amerikan hukuk kitaplarında “Lynch Kanunu” adıyla yer alır.
Sizce “tweet” atanlar ne atarlar? Tweet sözcüğünün kuşların cıvıldaması, cıvıltı demek olduğunu bilirler mi? (Kaynak: Dilin Kısa Tarihi, David Crystal, Alfa, 2018)
Bilgisayarda istenmeyen mesajlara ‘spam’ dediğimizi bilirsiniz. ‘Spam’ neyin nesi acaba? Bu sözcük internetin keşfinden önce de halkın dilindeydi, ama bizim bildiğimiz anlamda değil… İngiltere’de Hormel Foods Corp. Şirketince (1937-1991) üretilen konserve marka adıydı.
“Bikini” deyince aklınıza gelen o güzel kadınları ve onların kısacıcık yürek hoplatan giysilerini unutun. Pasifik Okyanusu’nda minik bir ada adıdır desem inanır mısınız? Amerika, 1945 yılında Japonya’ya attığı iki atom bombasından bin kat güçlü bir bombayı bu adaya atarak bombanın ne kadar etkili olduğunu sınamıştı.
Bikini sözcüğü halkın diline yerleşmişken, gerçek bikini üreten bir tasarımcı yeni ürününe ad aramaktadır, nihayet aradığını bulur ‘bikini’ (Bu arada ‘tanga’ sözcüğünün kasığa konan bez parçası demek olduğunu da anımsayalım mı?)
İngilizcedeki uyduruk sözcüklerin bu kadar olduğunu sanmayın sakın, bu konuda durmadan iki saat konferans verilebilirim.
Tüm Avrupa dilleri Roma/Latin kültüründen beslenerek ortaya çıkmış değildir!
İngilizce dâhil, bu dillerin çoğunun beslendiği ana kaynak ANADOLU’dur, ANADOLU…
(Haftaya devam edecek)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.