Kafkaslar’da barış ve istikrar!

Türkiye ve Rusya Cumhurbaşkanları, 5 Ağustos’ta yapılan Soçi zirvesinde bir araya gelmişlerdi.

Her iki taraf için de başarılı sayılabilecek kararların alındığını, sahada görebiliyoruz.

Devam etmekte olan Rusya-Ukrayna savaşı ve buna bağlı olarak Batı tarafından uygulanan kısıtlamalar yüzünden Rusya’nın, tek taraflı olarak “Tahıl Koridoru” anlaşmasından çekilmişti. Hemen ardından Afrika ve Kafkaslar’da yeni gelişmeler kaydedildi.

ABD’nin, Ukrayna’yı kışkırttığı gibi Ermenistan ile tatbikat maskesi altında, Kafkasları karıştırma düşüncesinde olmadığını söylemek abestir.

Gürcistan’da Saakasvili, Ukrayna’da Zelenski neyse; Ermenistan’da da Paşinyan, aynı zincirin halkalarından biridir.

ABD’nin, Kafkasya’ya adım atma girişimi olarak görülen Ermenistan ile askeri tatbikatın, sonuçlarının olacağını en iyi Putin biliyor olmalı ki Soci’de sağlanan mutabakat çerçevesinde, Azerbaycan ordusunun Karabağ’daki Milliyetçi Ermeni unsurlarına yönelik olarak “Antiterör operasyonu” başlatması tesadüf değildir.

Gerekçe; Rusya’nın, Ukrayna’daki söylemiyle aynıdır.

Meşruiyet tartışması yok; çünkü Karabağ, Azerbaycan toprağıdır. Uluslararası camia da bunu böyle kabul etti/ediyor.

Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan bile!

Azerbaycan’ın, devam eden “Antiterör operasyonunun” siyasi ve askeri olmak üzere iki hedefi bulunmaktadır.

1989’dan bu yana Karabağ ve mücavir reyonlarında katliam yapan ve o kafada olan Ermeni Milliyetçilerinin; Karabağ’dan arındırılması, yok edilmesi ve tarihten gelen hukukla, kendisine ait olan topraklarda bayrağını dalgalandıracak olmasıdır.

Azerbaycan bayrağı altında ve eşit yurttaşlık temelinde, barış içinde birlikte yaşayabilmeyi hazmedecek Ermeni vatandaşları için birlikte yaşamanın şartlarını hazırlamak, Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev’e kalmış görünüyor.

1989’dan bu yana Karabağ ve Mücavir reyonlarındaki yaşam yerleri ve topraklarından ayrılmak zorunda bırakılarak, kendi toprağında mülteci olan 1 milyon Azerbaycanlının da razılaşma hakkı saklı kalarak.

Bu hakkın kullanılma/kullanılmama seçeneği var ve bu hak, Azerbaycan halkı ve onun devletine aittir.

1992 yılının 26 Şubat’ında 613 Azerbaycanlı vatandaşımızın, kitlesel olarak Hocalı’da katledildiğini unutmadık.

Zaten o günden sonra Karabağ’dan toplu göç başladı ve 1 milyon Azerbaycan vatandaşı, uzun yıllar karda kışta çadırlarda yaşamaya mahkûm edilmişti.

Bu mahkum edilmişliğe BM ve Batı sessiz kalmıştı.

Öyle! Uluslararası dolu dolu yardımlar yoktu. Sadece Türkiye ve İran’ın, Kızılay eliyle insani ve gıda yardımları gönderdiklerine şahit olduk.

Türkiye’den gelen yardım konvoyları, doğrudan kamplara sevk edilirken, İran yardım konvoyları “Azadlık Meydanında” bir tur attıktan sonra kamplara…!

Azerbaycan için çok zor yıllardı.

Yeni bağımsızlık elde edilmiş,

Her gün toprak kaybediliyor.

Böyle bir ortamda da siyaset kurumu:

Yeni anayasa ile birlikte özgürlükleri hayata geçirelim, bunları donduralım ve önce Karabağ’ı kurtaralım toplantı ve mitingleri yapılırken, kaybedilen her köy ve reyon, iktidarları sarsıyordu…

Azerbaycan topraklarının yüzde 20’i işgal edilmişti.

Bağımsızlık; Karabağ ve fiili işgallerle cezalandırılıyordu!

Ermenistan’ın arkasında duran Fransa, Amerika ve Rusya, Karabağ ve işgal edilen Azerbaycan topraklarının geleceğini Minsk çıpasına bağlayarak, anlaşmamak için masalar kurdular.

Her şey dondurulmuştu.

Aradan geçen otuz yılda Azerbaycan, her sahada gelişti ve güçlendi. Akıllı politikalarla geride bıraktığı yılları iyi değerlendirerek 44 gün savaşı sonrası Karabağ’ın kalbi Şuşa’ya bayrağını dikti.

Başlatılan “Antiterör operasyonu” ile artık yeni bir durum var.

Askeri ve siyasi anlamda da psikolojik üstünlüğü ele geçirmiş bir Azerbaycan var.

Azerbaycan halkı, güçlü devleti ve ordusunun arkasında bir bütün olarak duruyor.

Ukrayna’dan sonra, Kafkasya’yı istikrarsızlaştırma planları olanlara karşı verilecek en iyi cevap, “antiterör operasyonlarının” tamamlanmasına müteakip, birlikte yaşamı yeniden tesis edip bunu sürdürebilmektir.

Bu, uluslararası destek ve sempatiyi artıracaktır.

Başarının ölçüsü budur.

ABD ve Fransa, bu durumu kabul edecekmiş gibi görünmüyorlar.

Paşinyan’ı son kullanma tarihine kadar kullanıp yerine daha milliyetçi bir isim ve gurupla devam ederek istikrarı bozma, bu sayede de Türkiye ve Rusya’nın bölgeye daha fazla angaje edilmesi olduğu kadar, Türkiye ile İran’ı karşı karşıya getirmektir.

İran ve Türkiye dinamikleri öteden beri bunu bildikleri için İran’ın, Ermenistan’a olan desteği; bekle/gör politikasına dönmüş görünüyor!

1805 Kürekçay, 1828 Türkmençay anlaşmalarından bugüne, aradan tam iki asır geçmiştir. Aras’ın iki yakası eskisi gibi değil, Farslılık çimentosuna itirazım yok ama zayıfladığını, Tebriz’deki futbol seyircilerinin tribünlerden verdiği mesajlardan anlayabiliyoruz.

Coğrafya kaderse eğer herkes, hesabını ona göre yapacaktır.

Reel politik denilen şey buysa eğer aykırılıklar değil, iş birliklerinin tedavülde olması gerekiyor.

Görüldüğü gibi bir kıvılcım bölgeyi yangın yerine çevirebiliyor.

Kafkasya’daki istikrarın sağlanması için yüzölçümüne bakılmaksızın, her ülke ve vatandaşının bir değer olduğundan hareketle, iç işlerine müdahale etmeden ve karşılıklı saygıyı esas alan bir uzlaşma için masaya oturanlar, anlaşabileceklerdir.

Afrika Birliği, Avrupa Birliği, Arap Birliği, Commonwealth, ASEAN oluyorsa, Kafkas Birliği neden olmasın?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum