Şerif KUTLUDAĞ
İftarlar iftiharımız olsun
Oruçlarıyla, teravih namazlarıyla, hayırlarıyla, komşular arasındaki ikramlarıyla, sahurlarıyla ve özellikle de iftarlarıyla güzelleşen bir aydır Ramazan ayı.
İftar, Ramazan ayına özel oruç açma vakti için kullanılan bir terimdir. Yine de meraklısı için şu bilgiyi verelim: İftar kelimesi fatr; yarmak, kesmek anlamlarını taşıyorsa da buradan iftar ve fıtr kelimeleri türemiştir.
Gece yarısı tatlı uykudan uyanarak yaşanan sahurla başlayan uzunca bir aç ve susuz kalınarak yaşanan bedeni ibadetin heyecanla beklenen anı elbette iftar saatidir.
Özellikle yaşlılar, şeker sorunu olanlar, bir şeyin tiryakisi olanlar ile susuzluğa dayanamayanların iftar dakikaları yaklaştıkça nasıl da sabırsızlandıklarını hepimiz biliriz.
Bu konuda özellikle de bizim kuşakların çocukluk dönemindeki oruç anıları akla geldikçe yüzlerde bir tebessüm yayılır:
1960’lı yıllarda bizler için sahura kalkmanın en ilginç yanı Ramazan davulcusunu dinlemek ve ona bahşiş vermekti. İlinci özel yanı “Tekne Orucu” denilerek sahuru yaşadıktan sonra dayanabileceğimiz zamana kadar oruçlular gibi davranmak fakat acıkıp susadığımızda da “Tamam senin orucun tamam oldu! Haydi bakalım şimid şunları ye suyunu da iç!..” denilerek Tekne Orucu tuttuğumuz söylenirdi.
Yine çocukluğumuzun en hoş ve bize eğlenceli gelen yanı, teravih namazına gitmek, büyüklerin saffı tamamlandıktan sonra onların arkasında saf tutmak fakat namaz bitinceye kadar da fıkır fıkır gülmek, şakalaşmak ve çoğunlukla da namazı tamamlayamadan çıkmak olurdu işimiz.
Hele bir de mübarek gecelerde iki bisküvi arası bir top lokum ikramı yok muydu, işte dünyalara değerdi bu lokumlu bisküviyi alabilmek ve yiyebilmek…
İftarlar niye özeldi derseniz değerli okurlarım: İftar saatleri aynı zamanda Ramazan topunun patlatılma sürecinin yaşandığı saatlerdi. Bizim Güney ilçemizde, ilçe yerleşim yerinin özelliğinden dolayı evimizin hemen yakınındaki yamaçta patlatılırdı Ramazan topu:
İftar saatinden en az yarım saat önce gelirdi görevli Ramazan Topunu yerleştirir, toprak üzerine yerleştirdiği topun yanından itibaren iki metre kadar uzunlukta ince bir barut döşerdi. Bunları yaparken Bosça Hasan Amca hiç konuşmazdı. Yaz kış sırtından çıkarmadığı aba şeklindeki paltosuyla çok önemli bir kiş havası yaratırdı biz çocuklara.
Her ihtimale karşı Minarenin ışıklarının yanmasını bekler, hoca “Allahü Ekber…” dediği anda soba küreğindeki tutuşturucuları şerit halindeki barutun en ucuna döker ve hızla oradan uzaklaşmaya çalışsa da ancak iki metre kadar uzaklaşabilirdi. Biz çocuklar da tam siper yere yatardık. Müthiş bir patlamanın ardından koşa koşa evlerimize dağılırdık.
Demem o ki biz çocuklar için Ramazan ayının her gününün her bir anı farklı eğlencelere vesile olurdu ki onun için severdik Ramazan Ayını…
Ayrıca o dönemde evlerde elektrik yoktu. Suyu meydan çeşmesinden taşırdık tenekelerle ya da testilerle. Onun için de dış dünyadan haberimiz olmaz ilçemizde olan bitenle yetinirdik. Büyükler ne derse doğrusuyla yanlışıyla onlar belirlerdi gündemimizi.
“Ah!.. Nerede o eski Ramazanlar!..” hayıflanmasının arkasında bu sözü söyleten yaşanmışlıklardan örnekler vermeye çalıştım siz değerli okurlarıma…
2023 Türkiye’sinde yaşanan Ramazanların köy, kasaba, şehir ve metropollere göre değişiklikler arz ederken elbette 1960ların tekrarını bekleyemezdik ve de bekleyemeyiz. Şimdilerde televizyon kanallarının çokluğu, sunulan programlardaki çeşitlilik… Ramazan ayına özel iftar ve sahur programları, sohbetler, ilahiler, Kur’an tilavetleri, mukabele okumaları vb derken insanı seçici olmaya zorlayan bir çokluk dönemi yaşıyoruz. Fakat geçmişle olan en önemli farkı o dönemlerde inasan insana paylaşımlar ön planda iken günümüzde daha çok bireysel ve sanal paylaşımların öne çıkıyor olmasıdır.
Şimdi de iftar saatlerinde yapılan dualardan örnekler vermek istiyorum siz değerli okurlarıma dua için örnek olması bakımından:
Hz. Peygamber’den iftarla ilgili şu dua örnekleri nakledilmiştir:
“Allahım! Senin rızân için oruç tuttum, senin verdiğin rızıkla orucumu açtım” (Ebû Dâvûd, “Ṣavm”, 22);
“Allahım! Senin rızân için oruç tuttuk, senin verdiğin rızıkla orucumuzu açtık, bizden kabul buyur; çünkü sen her şeyi işiten ve bilensin” (Dârekutnî, II, 185; ayrıca bk. Şevkânî, IV, 247).
“Allahım! Senin rızân için oruç tuttum, sana iman ettim, sana güvendim ve senin verdiğin rızıkla orucumu açıyorum; günahlarımı bağışla” (el-Fetâva’l-Hindiyye, I, 200) şeklinde dua edilmesi tavsiye edilmiştir..
Bunca sözden sonra iftarlarımızın iftiharımız olması dileğiyle son sözü Ârif Nihat Asya’ya verelim ve onun DUA şiiriyle noktalayalım yazımızı:
Gül/aydın… Sevgilerimle…
DUA
Biz, kısık sesleriz...minareleri,
Sen, ezansız bırakma Allah’ım!
Ya çağır şurda bal yapanlarını,
Ya kovansız bırakma Allah’ım!
Mahyasızdır minareler; göğü de,
Kehkeşansız bırakma Allah’ım!
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,
Müslümansız bırakma Allah’ım!
Bize güç ver; cihad meydanını,
Pehlivansız bırakma Allah’ım!
Kahraman bekleyen yığınlarını,
Kahramansız bırakma Allah'ım!
Bilelim hasma karşı koymasını,
Bizi cansız bırakma Allah'ım!
Yarının yollarında yılları da,
Ramazansız bırakma Allah'ım!
Ya dağıt kimsesiz kalan sürünü,
Ya çobansız bırakma Allah'ım!
Bizi sen sevgisiz, susuz, havasız;
Ve vatansız bırakma Allah'ım!
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,
Müslümansız bırakma Allah'ım!
Arif Nihat ASYA
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.