Metin AKOĞLU
Esad’ın Kürt açılımı ve Türkiye’ye yansımaları!
Dünya Afganistan, Mülteciler, iklim konferansı, Çin’e karşı Hindistan, Avustralya, İngiltere ve ABD’nin Hint suları ve Pasifik’i ısıtma adına birlikte hareket etme planları ile Almanya seçimlerine odaklanmışken, Suriye’de çok önemli gelişmeler yaşanıyor.
Türkiye üzerinde de sonuçları olabilecektir.
Bu gelişmelerin başında Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esad’ın, Suriye krizinde önemli bir düğüm olan Kürtleri kazanabilmek için her gün yeni açıklamalar yapması; yapılan açıklamalar, Kürtleri doğrudan ilgilendiriyor. Esad, âdem-i merkeziyetçiliğin(“merkezin yokluğu” anlamına gelen bu kavram, devlet merkezinin kuvvetini azaltarak mahalli idarelerin yetkilerinin artırılmasını öngören siyasi prensiptir.) hayata geçirilmesi gerektiğini belirtti ve bu anlayışın “zengin ile fakir bölgeler ve kırsal ile merkez arasındaki eşitsizliğin kaldırılmasına” imkân tanıyacağını savunuyor.
Esad’ın açıklamaları sonrası Kürtler ile Şam arasında görüşmelerin yeniden başladığı belirtiliyor. Ancak geçmişten gelen güvensizlik ve kırmızıçizgiler öylece duruyor. Kürtler, yönetimin tekrar tam otoriteyi sağladığında “eski reflekslerine” dönmesinden endişe ediyorlar.
Kürtler, arkalarında durduğunu hissettiği ABD’nin Suriye’deki varlığı ve desteği sayesinde Siyasi Özerklik peşindeler.
Şam ise siyasi özerkliği şu ana kadar kabul etmiş değil. Tartışmayı bile düşünmüyorlar.
Esad’ın Kürt açılımını Moskova’dan bağımsız yaptığı düşünülemez. Durum tespiti yapmak için 14 Eylül’de Moskova’da ağırlandı. İdlip, Fırat’ın doğusu, yabancı ülke askerlerinin Suriye topraklarından çekilme hususunda görüşmelerin yapıldığı sır değil;
Ülkesinin birliğini muhafaza etme adına bu adımları atarken; Suriyeli muhaliflere silah ve para desteği sağlayarak İhvan rejimi kurulmasının önünü açmak isteyen BAE, Bahreyn, Umman, S.Arabistan, Ürdün Esad ile yeniden ilişki kurmuşlar ve Şam’daki Büyükelçiliklerin ışıklarını yakmışlardır.
Esad-Putin görüşmesinin ardından 10 gün geçmişti ki, Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şukri, Suriyeli mevkidaşı Faysal Mikdad ile Birleşmiş Milletler Genel Kurul görüşmeleri kapsamında New York'ta bir araya geldiler(24.09.2021).
Konu barışma ve Suriye krizinin çözüm yollarıydı. Söz konusu görüşmenin, Arap Birliğinin, 2 Ekim 2011'de Suriye'nin üyeliğini askıya almasından bu yana iki ülke dışişleri bakanları arasında gerçekleşen ilk resmi görüşme olması açısından büyük önem taşımaktadır.
Suriye’nin yeniden Arap Birliğine dönmesinin yolları açılmış sayılabilir.
Suriyeli Kürtler ile yönetimin Kürtler ilişkisi geçmişten bu yana sorunlu. 1991 Irak’ın işgaliyle başlayan ve 36.paralelin üstünde özerk bir yapı oluşturan Barzani ve Talabani’nin kazanımları bölgede yaşayanların ufkunu açmıştır. Türkiye’nin körfez savaşına destek vermesi, Irakta durumun kazananı olarak Kürtleri ön plana çıkarmıştır. Kürtler, kendi kaderlerini tayin hakkını sağlayacak siyasal özerklik dâhil birçok konuda temel haklarının verilmesi gerektiğini savunur konumuna geldiler.
Suriye bu gibi isteklere hiçbir zaman cevap vermedi. 2011 sonrasında yaşanan gelişmeler ile beraber oluşan boşluk Kürtlere yaradı ve kendi bölgelerinde güçlenmeye, boşluğu doldurmaya başladılar. Daha sonra ABD’nin de yardımı ile şimdiki “daha güçlü pazarlık yapabilen, kendi bölgelerinde devlet gibi hareket eden, uluslararası alanda muhatap alınmaya başlanan ve Şam’a karşı kimlik ortaya koyabilen” bir yapı ortaya çıktı.
Burada da Türkiye Cumhuriyetini yönetenlerin Esad ile girdikleri lüzumsuz kavga, Suriye Kürtlerinin kazanımlarıyla sonuçlanmak üzeredir.
Görüldüğü gibi Suriye’deki Kürtler an itibariyle siyasi kazanım elde etmemiş olsa da gevşek federasyona çok uzak değiller. Emevi camii’de namaz kılma dışında siyasi, askeri hedefi olmayan AKP iktidarı, Suriye’nin yıkımında görev almış; Suriye bu hale getirilmiş ve Esad ülke birliğini korumak adına Kürtlerle masaya oturabileceğini açıklamıştır.
Ne demek istiyorum?
Türkiye Suriye’de İsrail çıkarlarına hizmet edecek İhvan hareketini desteklemiş olmasaydı; Suriye taş gibi bir devletti!
Meselenin doğrudan ve dolaylı tarafları sadece bu ikili (Şam ve Kürtler) değil tabii. Konu Türkiye, Suriye, İran ve Irak’ı doğrudan ilgilendiriyor. Rusya ve ABD de çıkarlarını gözetmek için oradalar.
Kürt cenahından yapılan açıklamalarda Suriye bütünü içinde kalmak istedikleri vurgulanıyor ancak istedikleri “Esad’ın açıkladığı çerçeveden” daha fazlası!
Özet ile Kürtler, yönetimin tekrar tam otoriteyi sağladığında “eski reflekslerine” dönmesinden endişe ediyorlar. Şam ise siyasi özerkliği şu ana kadar kabul etmiş değil. ABD’nin Suriye topraklarında bulunması Şam’ın diğer kırmızıçizgisi, buna karşılık Kürtler ABD’yi Şam ve IŞİD gibi örgütlere karşı sigorta olarak görüyor. İşin teknik tarafında ise âdem-i merkeziyetçilikten Şam’ın ne anladığı ve uygulamanın Kürtleri tatmin edecek şekilde olup olmayacağı belli değil.
Görüşmelerin başlaması, olumlu sonuçlanması halinde ise yeni olasılıklar ortaya çıkabilir. Türkiye, Kürtlerin Suriye’deki herhangi bir kazanımını kendi güvenliğine tehdit olarak görmeğe devam edebilecek mi?
Olumlu sonuç ABD’nin de “misyonunun” tamamlandığı anlamına gelebilir, bu durumda Biden Irak ve Afganistan’dan sonra Suriye’den de çekilir mi? Rusya açısından sorun yok gibi görünüyor. Rusya zaten özerk yönetim kültürü ve geleneği olan bir devlet ve Kürtlerin Suriye içinde kalmaları şartı ile kazanımlarını sorun çözücü olarak görüyor.
Tam da burada Türkiye’deki altı muhalefet liderinin Kürtler lehine topa girdiğini görüyoruz!
Gelişmeler hızlı bir şekilde devam ediyor. 29 Eylül’de Erdoğan, Putin ile Soçi’de bir araya gelecek. Bu sefer durum her zamankinden biraz farklı; heyetler arası görüşme yok; bire bir görüşme yapılacak.
İktidar basını ne yazarsa yazsın! Rusya lideri Putin ve Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Soçi’de yapacağı görüşmenin olası içeriğinin İdlib'deki mevcut statükonun değiştirilmesine yönelik somut adımların atılması ve Heyet Tahrir eş-Şam(HTŞ) ile mücadele olacaktır. İdlip’de bulunan HTŞ ve radikallerin (Nusra, İŞİD gibi El Kaide türevleri) temizlenmesi ve devletin İdlip’de güvenliği tesis etme konusu ilk sırada yer alacaktır.
17 Eylül 2018 de yapılan SOÇİ toplantısında Türkiye; İdlip’deki radikal İslamcıları 15 Ekim’e kadar(bir ay içinde)çıkartma sözü verdiği halde El Kaide türevi gruplar; İdlip’de varlıklarını sürdürüyorlar.
Suriye ve Rusya’nın hedefi, ılımlı muhalefeti HTŞ’den ayırarak onları kolay bir şekilde kazanabileceklerini düşünüyorlar. HTŞ çatısı altındaki radikal gruplarla birlikte hareket ettiği iddia edilen Türkiye’den; bu grupların etkin mücadele yöntemleriyle bertaraf edilmesi istenmişti, yine istenecek. Aksi takdirde yeni bir milat koyacaklar ve İdlib’i vuracaklar.
İdlib’in vurulması demek, 1,5 milyon civarında insanın Türkiye’ye göç etmesi demek olacağını, Putin Erdoğan’a anlatacak. 29 Eylül 2021 tarihinde yapılacak Soçi toplantısında, Türkiye’ye bunun tebligatı yapılacaktır.
Soçi’deki gündem budur;
İdlib “Gerginliği Azaltma Bölgesi’”nde son dönemde sivillere ve bölgede görev yapan Türk askerine karşı saldırılar oldu.
Daha önce de 34 askerimiz şehit edilmişti.
Ruslar, “orada olduğunuzu bize bildirmeliydiniz” diyerek geçiştirdiler.
İdlip’de bu tür olayların tekrar etmemesi bizim ellerimizdedir.
Rusya ve HTŞ arasında sıkıştık.
Umarım akıllı politikalarla hasar almadan buradan çıkış yolunu buluruz.
Suriye’de barış rüzgârları eserken, barışın önündeki son engel olan İdlip’de kıyamet koptu kopacak!
Sonuç.
Iraktaki Kürtler; rahmetli Özal’ın uyguladığı Amerikancı politikalarla,
Suriyeli Kürtler ise; ABD, İngiliz, İsrail, Araplar ve de Erdoğan’ın İhvan’ı ön plana çıkarıp Surye’de Esad rejimini devirme düşüncesinden hareketle girişilen yıkım operasyonundan sonra kazanımlar elde ettiler.
1915 de 1,5 milyon Ermeniyi öldürdük diyecek kadar kendinden geçen Orhan Pamuk, Nobel ödülünü kapmıştı.
Nobel Ödül dağıtma Komisyonu, ölenlere ödül veremiyor ama güç odakları, yakın gelecekte Rahmetli Özal’a Iraktaki Kürtlerin kazanımları için istisnai bir karar ile Nobel verdirebilir.
Cumhurbaşkanımız Sayın R.T.Erdoğan da, Suriye’de Esad rejimini devirmek ve İhvan’ı iktidar yapmak için yola çıkıyor! Esad ayakta kaldı ama Fırat’ın Doğusunda Kürtler adına Özerk bir yapı oluşmasına en büyük katkıyı yaptığı için, Nobel’i hak etmiş gözüküyor.
Bunun Türkiye ve İran ayakları olmayacak mı?
O nedenledir ki, geçtiğimiz hafta başından itibaren “Ben Dersimli Kemal”’in başını çektiği beş siyasi partinin lideri: “Kürt Sorununu çözeceğiz açıklamalarıyla gündem oluşturdular. Onlar da Nobel ödülünü alabilmek adına rezervasyonlarını şimdiden yaptırdılar.
Bayrak çıkaracaklar mı?
Ana dilde eğitim var mı?
Para basacaklar mı?
Serhatları da olacak mı?
Toplum sizden ortak açıklama bekliyor.
Artık sizi kimse durduramaz. Bu hızla Ergenekon, Balyozların kapsamı genişletilerek, PKK ile mücadelede gazi olanların kafalarına da sıkın! Şehit ve Gazilerin geride kalanlarına da soy sop zehirleyin! Halen muvazzaf olanlarını da uçaklara bindirip Akdeniz’in derin sularına atın.
Yaşasın PKK demezseniz adam değilsiniz.
Sayın Akşener, siz en çetrefilli dönemde İçişleri bakanı oldunuz. Devlet aklına sahipsiniz.
Sayın Davutoğlu, siz Başbakanlık yaptınız. İçlerinde devleti en iyi bilen sizsiniz?
AKP gidiyor. Gidecek. Ama sizde ülkenizi pazarlamaya kalkmayın.
Biraz daha duyarlı, biraz daha insaflı yaklaşmanızı bekliyoruz!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.