Ali AKSÜT
Emeklinin çilesi
Çoğunluğunu emeklilerin oturduğu bir belediye parkında çay içeyim diye niyetlenmiştim. Karşı masada oturan benim de çoğunu tanıdığım emekli olmuş dostlar, beni masalarına davet ettiler.
Hep birlikte 2-3 masayı birleştirdiler. Hem sohbet dinlemek, hem de gündemdeki sorunlar hakkında belki ben de bir kaç kelam ederim, bir düşünce paylaşırım arzusundaydılar. Emeklilerin bir kelam etme arzusu gözlerinin ışığının sönmesinden bakışlarından anlaşılıyordu. Masada oturanların tamamı eksik ve dengesiz maaş ortamında yaşam mücadelesi veren memur, işçi, bağ kur ve sigorta emeklisinden oluşuyordu.
Kimisi de, “ben EYT’li miyim” diye kendi kendine konuşur gibi iki ileri bir geri yapıyor ne dediği anlaşılmıyordu. Onlarda kendilerine üvey evlat muamelesi yapıldığının farkındaydılar.
Sohbet katılımcıları arasında daire müdürlüğü yapmış bürokratlar, mühendisler, yıllarını eğitime vermiş okul müdürleri ve öğretmenler de vardı.
Masamıza ayrıca belediyeden ve genel idari hizmetlerden emekli, hemen hemen her işi meslek edinmiş kişiler de katılmıştı.
Sizin anlayacağınız ortamda, tam bir Aydın salı pazarı, tekstil çaput pazarı gibi, ne ararsan vardı.
Bazılarının yaşı benden bile büyüktü.
Emeklilere yapılan zamlar ve 2024 yılının "Emekliler yılı” ilan edilmesi hakkındaki konular ufak ufak bohçanın içinden çıkmaya başladı. Bazıları hemen dilinin ucundan konuşuyor, bazıları da zokayı yutmuş gibi yutkunarak konuşuyordu. Eee.. ne de olsa bir yıllık yoksulluk savaşını atlatmış ikinci yılın temmuzuna gelmişlerdi. Aslında onlar bir kahramandı.
Ben, ortamdaki bu mozaik grubun hali ve ahvali ile ilgili tespit ve gözlemlerimin bir fotoğrafını çekmek ve yazıya dökmek için daha çok konuşmayı değil de dinlemeyi yeğlemiştim.
Bir emekli büyüğümüz; “Ne olacak bu emeklinin hali?”diye okkalı soruyu yüksek sesle ortaya atıverdi. Sanki pimi çekilmiş bomba gibi patlamaya hazırdı. Yüzünde kan dolaşımı hızlanmaya başlamış yandan bakıldığında her yeri titriyor gibiydi.Yaşı hayli ilerlemiş, saçlarına iyice aklar düşmüş, feleğin sillesini yemiş bu emeklimizin nedense yüz hatlarının düzgünlüğü de dikkatlerden kaçmamıştı. Emeklimiz elini kaldırarak; “Bunlar ne anlar emeklinin fakir fukaranın, garibanın halinden demez mi?”
Ne oldu?
Ballandıra, dillendire dört gözle beklediğimiz 2024 Temmuz zamları açıklandı.
Memuru, emekliyi, dar gelirliyi enflasyona ezdirmeyeceğiz dedikleri, enflasyonun üzerinde maaşlara artış yaptık dedikleri rakamlar ortaya çıkmıştı.
Yüzde 19, 31 memur ve memur emeklisine, yüzde 24,73 de SSK ve Bağ- Kur emeklisine.
Hele bir de ek kök maaşları var ki hiç sormayın!
Hesapları yapılamayan, bir türlü enflasyona göre ayarlanamayan kök maaşlar.
Öyle görünüyor ki; 8.019 liranın altında olup da maaşları, 10.000 liraya tamamlanmak istenen 3 milyon 600 bin emekli bu temmuz maaş zamlarından yararlanamayacak bu yılı da zamsız geçirecek gibi görünüyorlar.
Bir dakika içinde;
Arkadaş, bu ne biçim emekli yılıymış, emeklinin cebinde çay içecek parası bile yok, bu adamlar bizimle dalga mı geçiyor sızlanmaları koro halinde başlamıştı.
Hele bir ağabeyimizin sözü çok ilginçti; “Madem biz emekliler devletin bütçesini sarsıyoruz, bizim yüzümüzden borçlar çoğalıyor, hesap kitap, bütçe hep açık veriyor…
Tövbe tövbe neyse demeyeceğim…
Neymiş bu gariban emekliler yahu?
Mehmet Şimşek'in baş belası olduk çıktık arkadaş. En güzeli temizinden, bunlar bizi sabunluk olarak görüyorsa, kurtulmak için toplasınlar, bir otobüse mi bindirecekler, ya da bir kamyon kasasına mı dolduracaklar, ne yapacaklarsa ıssız bir adaya bıraksınlar, ya da dağın tepesine, olmazsa 45 derece sıcakta çölün ortasına burakıversinler akideş..
Kaldırıp atsınlar şu baş belası emeklileri, hiç olmazsa hastanelerin çöken hasta randevu sistemi içinde 65 yaş sonrası bir sürü kalp damar, tansiyon, şeker hastalıklarıyla boğuşan bu emekli vatandaşlarımızdan; annelerimizden, babalarımızdan, yaşlı teyzelerimizden, yaşlı amcalarımızdan kurtulmuş olurlar akideş.
Yani yakın akraba dede ve ninelerimiz; sabahın köründe saatin 6, 30’ da sıra kapmak, bir fırsatını bulup doktora muayene olmak için o kuyrukta beklemeleri sıra kavgaları ile birbirlerini iteleyip, azarlamaları kavga ederek önce ben geldim haaa, deyip sonra şu kırmızılı bayan gelmişti diyerek, ben 1. sıra sen 2. Sıra kavgaları da bitmiş olur. Sizde kurtulursunuz bizde akideş…Bende gittim sabahın erken saatlerinde o kuyruklara. Bir görseniz, bir tanık olsanız çağdaş Türkiye Cumhuriyeti 21. yüzyıl başında emekli, yaşlı insanlara bakışımız ve verdiğimiz değer bu mu diye kahrolursunuz...Ben bu devlete ömrümü verdim, demek sonunda emekli olunca mükafatım da buymuş.
-İç burukluğu ile mutsuz, stresli gülmeyen yüzler.
Ben de bir emekli olarak içim burkulmadı yüreğim parçalanmadı desem yalan olur.
Et, süt, gıda beslenmeden vazgeçtik.
Onların lafını bile yapmıyoruz. Tatilmiş, şöyle bir 3- 5 günlüğüne değişik şehirleri gezmekmiş hepsi hayal oldu, lüks oldu bizlere.
Türkiye'de tatili kim yapar?
Gezmenin tozmanin keyfini kim çıkarıyor biliyor musunuz ?
Siyaset kurumundan beslenen seçilmiş veya seçilmemiş seçkin elitler...!
İşte bu kadar…
Yani 85 milyonun yüzde 5'lik kaymak tabakası.
Musluğun hep başını tutanlar siyasi nüfuz ve avantajları da kullanarak, 85 milyonun hakkını bir kenara atanlar.
Haram zıkkım olsun…
Halkın lehinde değil de, yüzde 5'lik kesimin allı ballı kaymaklı tabakanın ihale ve çıkarları uğruna her türlü dolabı çevirenler.
Haram zıkkım olsun…
Sonra ne oluyor biliyor musunuz?
Zengin daha zengin, fakir de emeklide daha yoksul oluyor.
Dolayısıyla o yüksek sosyete ve kaymak tabakaya bu ülke bile bir müddet sonra dar geliyor.
Emekli gidemez tatile tura da, haydi gittiğini varsayalım.
Marmaris, Bodrum ve Çeşme'ye gittiklerini varsayalım…
Yahu arkadaş gittiklerini varsayalım elbette ki gidemez.
Yedikleri dondurma ve lahmacun bile içlerini yakar boğazlarına takılır gariban emeklimizin.
Bunu bilmeyen var mı? Yok.
Eeee ne olacak?
Bu kadar da olmaz yahu?
Nerde bu maliyeciler, vergi müfettişleri denetmenleri nerede?
Kısacası, nerde bu devlet diye feryad kör kuyularında kaldık arkadaş.
Yok mu bizi kurtaran…
Artık bundan sonra bizi yurtdışı paklar...
Yunan adaları çok güzelmiş.
Hem temiz ve ucuz.
Kaliteli hizmet veriyor adamlar.
Şaka yapıyorum haaa. Kendinizi rüyada sanmayın..İnanmayın sakın.
Şimdi efendim Bodrum' da bir tabak karides yedik, yanında soğan, maydanoz, biber 5000 lira.
Aynı karides Yunan adalarında 500 lira civarında. Efendim şeytan bunun neresinde. Adam olmayız biz, kendi elimizle ayağımıza kurşun sıkıyoruz. Sonra da turist gelmiyor, oteller boş kaldı diye ağlıyoruz.
Bir selam verdik, bin ah işittik misali, emekli yaşadığı bütün çilesini masaya dökmüş sıra sıra sıralamıştı neticede.
Bu iş adeta Edip Cansever'in “Masa da masaymış ha.” şiirine benzemişti adeta.
Şimdi:
"Hans, Antalya'da tatil yapacak,
Sam, Kapadokya'da balona binecek,
Toni, Fethiye'de yamaç paraşütü ile uçacak keyif çatacak,
Coni, İstanbul - Sultanahmet'de kebab yiyecek,
Herkel, Bodrum, Marmaris'te mavi tura çıkacak!
Bizim emekli zavallı Hasan amca da her yerde başını sokacak kiralık bir daire arayacak. Bu Allah'a reva mı kardeşim, bu insanlığa sığar mı?
Bunları, bu boğazımıza düğümlenen acıları yokluğu sefaleti, çocukların feryadını iktidar nasıl görmez nasıl duymaz kardeşim.
Haydi onlar duymadı!
İktidar ortağı nasıl duymaz kardeşim. Onlar niçin oradalar?
Bu neyin hesabıdır. Bu hesap nasıl bir hesaptır kardeşim Allah Aşkına söyleyin.
Yakinen tanıdığım emekli dostlarımız bile ikinci bir işle uğraşarak aile bütçesine nasıl katkı yaparım gayreti içindeydiler.
Hiç uzaklara gitmeyelim, Aydın 24 yazarlarından Metin Akoğlu bey ağabeyimiz, mesleği ile ilgili İstanbul'da bir güvenlik kuruluşunda işe başladığını söyledi.
-Metin Akoğlu
Yıllarını vatanına, devletine, Türk Silahlı Kuvvetlerinde hizmet etmiş bir emekli ağabeyimiz.
75 yaşından sonra, savunma sanayi alanında hizmet veren bir şirkette tekrar çalışmak ve ülkesine yararlı işler yapabilmek adına İstanbul'a yerleşmek zorunda kalıyor.
Bayramda görüştüğümüzde;
“Ne yaptın, ev buldun mu?” diye konuştuğumuzda aldığım cevaba irkilmemek mümkün değildi.
“Ev buldum, 2 aydır haber bekliyorduk
1+1 küçük bir daire buldum.” dedi.
“Kirası ne kadar?” dediğimde, “25.000 lira demişti.”
1+1 ev 25.000 lira.
Tabii ki insanın yine: “Nerde bu devlet, nerede bu maliye” diyesi geliyor yine…
Gene emeklilik sonrası ilave ikinci işler yapan emekli personellerimiz zabıta kökenli zabıta baş komiserliği görevinde iken yazı işlerine ataması yapılan Kenan Eraydın müdürümle rastlaştık.
O ne yapıyormuş biliyor musunuz?
Dağ tepe demeden arıların peşinde koşturuyormuş, arıcılık yapıyormuş.
İklim koşullarına göre kovanları bölge bölge taşıyormuş. Saygı duydum saygı duymasına da, bu yaşta biz nasıl koştururuz dağ ova demeden.. Allah yardımcısı olsun.
Bir keresinde arılarını Denizli- Pamukkale - Karahayıt bölgesine götürmüş.
Bu ballar, tamamıyla doğal, hepsi kekik, adaçayı, lavanta ve biraz da hayıt karışık ballar demişti.
Çok şifalı ve besleyici diye bahsetmişti.
Hem moral destek olsun, hem de emek ve masraflarına bir parça da katkı olsun diye bende almıştım.
Ama gel gör o güzel insan, üreten çalışan emekli arkadaşımız bile isyan ediyor ateş püskürüyordu. Arı işinde ne gibi bir isyan olabilir diye merak etmedim değil açıkçası.
Ne oldu müdürüm otur bakalım, anlat dediğimde çaylar eş zamanlı gelmişti. Bu seferde o sakin insanı teskin etmek mümkün olmuyordu. O da başladı sinirli sinirli anlatmaya. Çayı yudumladım ama boğazımı yaktı, ayıp olmasın etrafa diye püskürtemedim içiverdim kaynar çayı.
İçim yandı.
Problem şu ;
Paşa yaylasına koyduğu kovanlarından 300- 350 kg civarı balını çalmışlar.
Görüyorsun değil mi ahlâk bozuldu diyordu.
Ne hallere düştük gördün mü Allah’ından bulsunlar diyordu.
Yine nerde bu devlet demekten kendimizi alamıyoruz.?
Denizli Pamukkale - Karahayıt bölgesinde yıllarca arılarımı götürürüm, orada konaklarım hiçbir şey olmaz. Bir defa olsun arımıza, emeğimiz ballara bir Allahın kulu dokunmaz. Hatta köylüler avluda, bahçede yetiştirdikleri meyve, sebzelerden bir poset dolusu yiyin diye getirirler.
Bir ihtiyacınız olursa çekinmeden söyleyin derler.
Bu nasıl iştir arkadaş, bozulduk vallahi billahi..
Paşa Yaylasında hırsız..
Bu hırsızlığı yapanlar Allah’ından bulsun. Daha ne yiyeyim.
Arkasından Umurlu'daki arıcılık kooperatifi şimdi bal almıyoruz deyince benimde içimin isyanı başladı dayanamadım.
Allah Allah..
Alsa ne yazar enflasyon geçmiş yüzde yüzleri cari açık almış başını gitmiş, borç altı yüz milyar dolarlara dayanmış.
Vay anam vay?
Bizim bal fiyatları geçen senenin aynı fiyatı.
Gene toptan 90.00 TL civarı. Arkadaş şekerin kilosu kaç lira yapılır mı bu iş.
Arabayla bir arıların yanına çıkıp gidiyorsun.
Akaryakıt kaç para olmuş?
Her gün zam her gün zam...!
Yoruldum ağabey, heyecanım zevkim neşem kalmadı. Yaşamak çok zor oldu bu ülkede.
Bir türlü bitiremediğimiz emekli dertleriyle dolu yazıma sonlandırmak istiyorum.
Artık televizyon haberleri izlemekten bıktım. Çoğu zaman tatlı gibi, beyaz gibi görünüp kara kara yalanlar söylüyorlar. Ve izlemeyi bıraktım dinlemeyi de. Çünkü yüzleri de sahte dilleri de.
Biliyorum kızgınsın bana,
Hatta kırgınsın öfkelisin,
Sana layık evlatlar olamadık.
Ülkeyi hakkıyla yönetemedik.
Çok hatalarımız, yanlışlarımız oldu.
İş telaşesinden emeklinin çilesini, yürek sesini duyuramadık.
Ver elini anne, baba ver elini.
Büyük baba, teyze, hâlâ amca ver elini.
Ablalarım ağabeylerim sizlerden özür diliyorum.
Sizleri insanca yaşatamadık.
Beslenme, konut, yakacak, ısınma ve de tatil gibi en tabi haklarınızı veremedik.
Sizlerin bu halinden çok utanıyorum çok mahcubum.
Ne olur bizi affet emekli amca, abla, teyze.
Haydi uzat ellerini ellerinizden öpeyim.
Bende suçluyum, bende suçluyum, bende suçluyum.
2024 Emekliler yılı dolayısıyla bütün emeklilerimize selam olsun.
Kalın sağlıcakla.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.