Dr. Betül AKÇANAL
Ekonomik krizin çocuklara ve gençlere getirdikleri
Tam koronadan kurtulmaya az kaldı derken, ekonomik kriz patladı. Ekonomist değilim ve bu konuda da ukalalık etmeye niyetim yok ama artan benzin ve döviz fiyatlarından, yakın bir gelecekte yiyecek sıkıntısı ile karşı karşıya kalacağımızı tahmin etmek için sanırım ekonomist olmaya da gerek yok. Gübre, tohum ithal, traktör mazotla çalışıyor.
Bizim çektiğimizi çekmesin diye çocuklarımız için kendimizce elimizden geleni yaptık. Ortaya ilginç bir Z kuşağı çıktı. Z kuşağı, yokluk nedir bilmezler. Onlar sahte bir zenginlikle büyüdüler. Marka giyinmeye alışıklar. Modası diye ihtiyaç olmasa da alınır, modası geçti mi eskimeden atılır. Lokantalarda yemeğe, kahveye maliyetinin iki üç katı para verirler. Ellerinde asgari ücretin kaç katı cep telefonları ile bunların selfileri sosyal medyaya atılır. Özel okullara gidip, özel hastanelerden özel hizmet alırlar. Bu krizde en çok onlar zorlanacak.
Benim yaşımdakiler annelerinin babanın eskiyen göleklerinin yakasını kol manşetini ters yüz ettiğini, kendi eskiyen kıyafetinden kendilerine elbise dikildiğini hatırlıyordur sanırım. O zamanlarda ekmek zor bulunduğundan mı bilmem, hala yolda bulduğumuz ekmeği öpüp kenara koyarız biz. Hiç bir şey atılmaz değerlendirecek bir yol bulunurdu. Mesela akşamdan kalan pilavla, ertesi günü çorba yapılırdı. Çocukken kola içmek bize zararlı değildi, çünkü eve litrelerce alınmazdı. Ayda yılda bir çay bahçesine gidince içerdik. Özel okul şöyle dursun, ortaokulda 72 kişilik sınıfta eğitim gördük, ama öğretmenin gölgesini görsek titrerdik. O sınıftan çıkan birçok arkadaşım çok güzel meslekler edindi. Kimse işsiz kalmadı. Dışardan makarna alınmazdı, konu komşu birleşip imece usulü erişte kesilirdi. Ev gezmeleri vardı. Akşam sofralar kurulur akrabalarla, konu komşu ile yemekler yenirdi. Markalarla hava atmaz, tam tersi çocukların küçülen kıyafetleri, kullanılmayan eşyaları daha küçük çocuğu olana verilirdi. Kimse de bunu ar etmezdi. Babaannem bizden daha çok yokluk görmüş, en ufak kumaş artıklarını bile birbirine ulayıp seccade, paspas yapardı. Onlardan birini hatıra olsun diye saklıyorum. Hepimizin evinde birbirine benzer, hikâyesi olmayan yepyeni eşyalar var. Eskilere kızarız eşyalarını atmıyor diye. Onların her eşyasının bir alınış bir zorluk hikâyesi vardır, ondan kıyamazlar.
Eskiden yokluk vardı. Bu bir gerçek. Ama ev bizim, arsa bizimdi. Şimdi hepsini sattık. Mirasyedinin rahatlığı ile yedik bitti. Şimdi ev kira, arsa kira. Yokluk uzun sürecek.
Bir musibet, bin nasihatten daha evlaymış. Korona insanlara paraları olsa bile harcayamadığında bir değeri kalmadığını gösterdi. Evde kapalı kalınca markalı kıyafetlerde anlamını yitirdi. İnsan göremeyince dostluğun değerini anladık. Tokalaşmayı, sarılıp kucaklaşmanın paha biçilmez olduğunu gördük.
Bu ekonomik krizde en çok Z kuşağı zorlanacak ama çok şey öğrenecek. Kıyafetlerin değil, insanın kafasının içindekilerin değerli olduğunu, olmayanı istemeyi değil, olanın değerini bilmeyi geç olsa da öğrenecekler. Ama onlara başka şeyleri de öğretmemiz gerek. Bu krizde çok insan açlık sınırının altında kalacak. Bir çok çocuğun barınma, beslenme, eğitim imkanları sınırlanacak. Hepimiz aynı gemideyiz. Gemiyi terk etmek, yurt dışına kaçmak da çözüm mü? Bir ülkede yabancı olmak kolay mı? Kendi dilini konuşamayacaksın, edebiyatın, müziğin lezzetin senin olmayacak. Kaçmak da çözüm değil, zaten herkesin kaçması da mümkün değil. Z kuşağına şimdi, değerlerini, dayanışmayı, bölüşmeyi öğrenme ve öğretme zamanı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.