Ekmek davası

Aydın Efeler'deki Ramazan Paşa Camii önünde, durağın önünde sabahın erken saatlerinde, duvarın dibindeki hamallar bankta oturmuş nasiplerini bekliyorlardı.

“Ya nasip...”

Kimin evi eşyası taşınacaksa, kimin ne yükü varsa, taşıma işleri onlardan soruluyordu.

Her şey ekmek davası içindi. Evine ekmek götürecek Akseki'nin Ceceler köyünden çalışkan vatandaşlarımız.

İnancımız ve kültürümüzde ekmek kutsaldır.

Hele birde helâlinden kazanılan, alın teri dökülerek verilen emek varsa, işte o ekmeğin tadı başkadır.

Hem tatlı, hem bereketlidir.

Bu cümleleri yazarken hemen aklıma yüce yaratanın: "Ben, helal rızık kazanmak için evine yorgun dönen kullarımı pek severim." hadisi kutsi aklıma geldi.

Geçtiğimiz cuma günü arabanın ufak tefek eksikleri için sanayiye ustaya gitmiştim. Ustanın işi ve mesleği gereği üst başı, eli yüzü, pek çok yeri kapkara yağ pas içindeydi. Selam vererek, hayırlı işler dedim. Ve ustamla el ele tokalaşmak istemiştim. Usta, biraz çekingen biraz da mahcup bir şekilde elini vermek istemedi. Kolunu uzatarak temiz kalan dirsek kısmıyla dokunarak selamlaşmak istedi. Ben ise ustamın o kara içindeki kirli görünen ellerinden tutup tokalaşmıştım. Ustam, biraz ezik bir şekilde: "Ağabey kusuruma bakma ellerim kirli de ondan elini sıkmak istemedim" dedi.

Ustanın çalışma şevk ve motivasyonu beni etkilemişti.

Ustaya:

"Ustam, eli kirli olanlar helâlinden ekmek davası için uğraşanlar değil, ruhu bedenini terk etmiş olanlar, kazancına haram katanlar kirli, senin elin de yüreğinde tertemiz” dedim.

Başımızın tacı güzel ustalarımız.

Cuma gününden bana kalan tek şey, ağzımdan çıkan iki üç kelime ve iki üç moral cümlesinin ustamı ne kadar mutlu ettiğinin tanıklığından başka bir şey değildi. İçime hoş bir huzur dolmuştu.

Bugünlerde ekmek davası için yaşam mücadelesi veren insanımızın çilesini, hemen her yerde, her mekânda, her cadde sokak ve çarşıda çeşit çeşit örneklerini görmek mümkün.

Efeler Kurtuluş mahallesindeki evimize de yakın olan bir marketin girişinde, kâğıda yazılmış, 210 gram ekmek 10 lira yazısı dikkatimi çekti.

Market sahibine sordum:

“Ekmeğe yeni mi zam geldi?”

Market sahibi:

“Neredeyse 15 gün oldu zam geleli” dedi.

Bende: “Bazı yerlerde ekmek 8,5 lira nasıl oluyor” dedim.

Market sahibi kafasını sağa sola sallayarak: “Esnafın durumu çok kötü beyim, büyükşehirle rekabet için düşük fiyata ekmek satıyorlar, ne zamana kadar rekabet edecekler, direnecekler bilmiyoruz. Büyükşehirde şu an ekmek 5,5 lira, fiyat sabit, aslında işçilik, elektrik, su, un, maya işletme maliyetleri de çok arttı daha ne kadar zarar edecekler bu yükü nasıl çekerler bilmiyoruz” dedi.

Seçim öncesinden bu güne iki aydır devam eden Büyükşehire bağlı Ege Et marketlerinde, emekliye indirimli et satışları vardı. Seçim sonrası iyice artan et fiyatları nedeniyle, pek çok satış noktasında indirimler kaldırdı. 360 lira olan kıyma 400 lira oldu.

Kasaplarda etin kilosu 600 ile 800 lira arasında iken, gene 400 liraya kıyma hiç yoktan iyi diye konuştu içini döktü marketçi arkadaş.

Yine aynı gün, Adnan Menderes Bulvarında rastladığım ADÜ'den bir öğretim görevlisi dostum hocama rastlamıştım. Vaktin varsa bir beş dakika çay molası verelim deyince beni kırmadı davetimi kabul etti hocamız. O beş on dakikalık çay kahve sohbeti içinde, insana, topluma ve bu güzel şehre karşı çok duyarlı olan hocamız neleri anlatmadı ki?

Etkilenmemek mümkün değildi. Müsaade alamadığım için adını yazmayacağım hocanın gözlem ve tespitlerinden işte sizlere bazı kesitler şunlardı:

“Bulvarda yürüyordum, esnafın yüzü hiç gülmüyordu. Masada üç beş kişinin oturduğu bir kafenin önünden geçmiştim. Oturanların birbirlerine bile bakmadığını, sohbet muhabbet etmediklerini farkettim. Herkesin elinde bir cep telefonu, varsa yoksa sosyal medya. Instagram, facebook, Whatsapp. Ya da TİK.TOK, Veya Twitt, adı her neyse? Herkes yoğun bir meşguliyet içinde, aynı masada yüzler hiç gülmüyor, pahalı telefonlar ama mutsuzluk içindeki yüzler.”

Sevgili hocamızın bir İzmir programı varmış, vakti olsaydı, daha epey konuşacaktık. Olmadı. Toplumsal konuları, Aydın’daki değerleri ve çözüm önerilerini. Şehirleşme ve kalkınmada ilham kaynağı olan şehirleri, Eskişehir'i, Kayseri'yi konuşamadık.

Tadı damağımda bir sohbet olmuştu. Gerçekten içinde yaşadığı şehre, topluma ve ülkeye duyarlı hocalarıma teşekkür ederim.

Dedik ya, dava ekmek davası diye. İşte en acısı da, ekmek davasına, evine çocuklarına bir topan ekmek için çırpınan, çay ocağı işleten emekli bir kardeşimizin duvara astığı şu yazısı vicdanımı sızlattı.

Yazıda :"Kimse yanında oturana güvenip çay içmesin, herkes içtiği çayın parasını versin" diye yazıyordu.

Demek ki çay ocağı işleten kahveci esnafın canı çok yanmış olmalı ki; “Bıktım bunlardan bıktım arkadaş, hele bir de içtiği çay kahveyi veresiye yazdıranlara ne dersin üstelik her yerde 10 lira bende yedibuçuk lira çay?” diye yakındı. “Adamın cebinde parası yok canını mı alacaksın” diye de devam etti.

Emekli çaycımız susar mı? Açtı ağzını yumdu gözünü; “İki yıldır şu çay ocağını çalıştırıyorum gel, bir de sen bana sor vatandaşın, esnafın halini” diyor.

Ve...ve...

Bu Cuma'daki caminin giriş kısmına asılan panodaki yazıda da; "Bir yerde faiz ve zina çoğalırsa, o memlekette musibet olur...!" hadisi yazıyordu.

Bir Kerkük türküsünde şöyle deniyor:

" Kim ne söyledi yâr..

Acı şarabi içme...!

Sevdadan geçme geçme..!

Sakın başka yol seçme...!

Kim ne söyledi yâr..?

Acı şarabı içme...!"

Helâl lokma yemek için ekmek davası veren bütün emekçilere selam olsun.

Kalın sağlıcakla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum