Mehmet EROĞLU
Aydın kimdir?
Değerli okurlar yukardaki başlıktan da anlaşılacağı gibi aydın olmak yaşadığı ülkesine yararlı ve faydalı olan her insan benim gözümde aydındır.
İnsanlığı, toplumları, ülkeleri ve Ulusları ayakta tutan kim diye sorarsanız bilgili ve bilge kişilerdir. Bilge olmak başka bir deyimle akil olmak, aydın olmaktan, akıllı ve zeki olmaktan farklı bir şeydir.
Bakan, müsteşar, milletvekili, general, gazeteci, başbakan, cumhurbaşkanı olabilirsiniz. Ama aydın olmak bilge kişi olmak farklı bir şeydir. Aydın, bilge kişi; insanlığı, toplumu aydınlatan kişidir. O eserleriyle var olur. Diğerleri ise geçici unvanlardır, bir gün mutlaka son bulur.
İnsanlığın, toplumların, devletlerin gelişmesini sağlayan temel unsur bilgidir. Gözlemleyen ,sorgulayan değişime, büyük ölçüde ilgilenen bireyler toplumun en önemli unsurlarıdır..
Aydın kişiler; bilginin çoğalması ve yaygınlaşması için elinden gelen gayreti ve özveriyi göstermesi her zaman topluma karşı olan borçlarıdır. Aydınların ve bilge kişiler bilgi ve donanımını sadece kendine saklar toplumdan uzaklaşırsa o kişi toplum gözünde yozlaşmış veya yobazlaşmış olur.
Kuşadası’nda sabah erkenden arkadaşlarla yürüyüşe çıkıyoruz. Deniz kenarında vatandaşların oturmaları ve dinlenmeleri için banklar konmuş.
Yürüyüş için indiğimiz de bütün kanepeler yerlerinden alınarak başka yerlere götürüldüğü ve üzerleri kabuklu yemiş kabukları ile dolu olduğunu görürsünüz.
Ayrıca içilen bira şişeleri kırılarak etrafa saçılmış olup tehlikeli bir durum oluyor.
Bunları yapanlar bizim gençlerimiz. Bunların yetişmeleri ve bilgilendirilmesini tam yapamadığımız için mi bu durumlar oluyor?
Eğitim ve görgü kuralları ilk önce aileden başlar. Sonra okul ve toplum bunları yönlendirir.
Eskiden büyüklere ve yaşlılara karşı bir saygı sevgi ve hürmet vardı şimdi bunların hiç birinin kalmadığını maalesef üzülerek görüyoruz.
Tabi bunun yanında olumlu olarak gördüğümüz iyi örneklerde vardır.
Örneğin yürüyüşten gelip arkadaşlarla kanepelere oturup dinlenirken bir hanım kızımız köpeğini gezdirirken köpek kaldırımın üzerine pisledi. Hanım kızımız eline eldivenini takarak köpeğin pisliğini bir poşete koydu ve götürüp çöp kutusuna attı. Hepimiz takdir ettik. Böyle örnekler de var.
Değerli okurlar çok sevdiğim bir hikâye var.” O güzel ve iyi insanlar o güzel atlara binip gittiler diye.
Urfa'da yaşlı bir adam bir fıkra anlatmış...
Bir adam Urfa'ya gelmiş bilmem kaç yıl önce, 20 yaşında bir delikanlı, hayran kalmış Urfa'ya; herkes evine çağırıyor, herkes selam veriyor, herkes kardeş gibi davranıyor, inanılmaz bir güzellik.
Sonra bu adamı Urfa'nın ahırlarına götürmüşler. Dünyanın en güzel atları tabi. Urfa tarihten bu yana çok ünlüdür atlarıyla. Asurlular devrinde her yıl Asurlulara 360 tane at verirmiş Çukurova. Adam bir ay kaldıktan sonra memleketine dönmüş, sonra 90 yaşına gelmiş, yahu şu dünyada zaten ölüp gideceğiz, ağzımın tadıyla ayrılayım şu dünyadan demiş, yeniden gitmiş bakmış ki selam verse kimse yüzüne bakmıyor.
Yıkılmış, bir de atlara bakayım demiş. Bir sürü at, derisi kemiğine yapışmış, dağlarda yayılıyor. Şaşırmış kalmış adam, keşke gelmeseydim buraya demiş. Bir hanın önünden geçerken yaşlı bir adam uyukluyormuş, ağzına, yüzüne sinekler dolmuş.
Uyandırmış, hele kalk, yahu, demiş, burada bir zaman çok iyi insanlar, çok güzel atlar vardı, ne oldu? Demiş.
Yanıtlamış karşısındaki: "O iyi insanlar o güzel atlara bindiler, çektiler gittiler."
Bizlerde iyi ve güzel insanlar yetişsin ülkelerine ve ulusuna yararlı faydalı olsun istiyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.