Ali AKSÜT
Yangınlar yüreğimizi yakıyor!
Ülkemizin dört bir yanından gelen yangın haberleri, herkesin içini acıttı, yüreğini yaktı. Cennet vatanımız Türkiye'nin en güzel köşeleri Ege, Akdeniz, Batı Karadeniz, Trakya, Akdeniz Antalya ve Güneydoğu'da Diyarbakır, Mardin'deki yangınlar, milletimizi ve bölge halkını derin bir üzüntüye boğdu.
Ormanlarda ki bin bir çeşit ağaç ve bitki örtüsünden tutun da, ormanda ne kadar canlı bitki, çiçek, şifalı ot, kurt, kuş, böcekler... bütün doğal hayattaki canlı yaban hayvanları, ne varsa hepsi cayır cayır yandı. O yemyeşil doğası ile tertemiz havası, oksijen deposu milli servet vatanimizin güzel değerleri vahşice, hunharca sanki adeta yakıldı, yok edildi. Hele Güneydoğudaki üretici köylülerimizin bir yıldır emek verip baktıkları ekin, buğday tarlaları bir kibritle, bir sigara izmariti ile cayır cayır yandı. Bu amansız yangınla mücadele esnasında köylü vatandaşlarımızın pek çok canlı büyük ve küçükbaş hayvanı telef oldu. Evi, barkı, traktör, ziraat aletlerinden dahi pek çok maddi hasarları oldu. Canlı hayvan telefi, maddi hasarların dışında köylü vatandaşlarımızdan vefat eden can kayıplarımız da oldu.
Hemen hemen her yıl bu yaz ayları yangın sezonu gelince, her sene ülkece hepimizin yüreklerini yakan, orman yangınları, tarla bahçe ot ve anız yangınları felaketi ile karşı karşıya kalıyoruz. Devlet, canla başla bütün resmi, sivil halk işbirliği ile bu yangınlara mücadele ediyor. Resmi makamlar, bu yangın mevsimi ile ilgili olarak ormanların giriş, çıkışlarını yasaklıyor. Mangal, piknik vb. faaliyetleri belirli bir yer ve alanlarla sınırlayarak kontrol altında tutmaya çalışıyor. Güvenlik, inzibat tedbirleri ile her an izlenen kamera sistemi ile güvenlik içinde halkın tatil ve doğa manzarası özlemine cevap verilmeye çalışılıyor. Ama bütün bunlara rağmen, yaz sıcakları bahane edilerek ormanlarımız yakılıyor.
Düşünebiliyor musunuz?
16 farklı noktada eş zamanlı orman yangınlarının çıkması hiç tesadüfen bir olay değil! Her sene yaşanan bu felaketler sonrası bitmeyen tartışmalarda; turizm ve imar rantı için hazırlık yapılıyor diyenler. Hemen 5 Yıldız otel dikilecek, villalar konacak diyenler.. Yok efendim yer altı maden, altın vb..cevherler için ulusal veya uluslararası sermayeye peşkeş çekilecek diyenler... Hazine yerlerini bir şekilde ranta uygun kapatacak korkuları... Köylü Mehmet ağada 3- 5 dönüm ceviz, elma, kiraz yeri kazanır mıyım hesapları..
Kim hangi sebepten olursa olsun bu iddialar, bu tartışmalar hiç eksilmeksizin bugüne kadar devam ede geldi. Hâlâ bu iddia ve tartışmaları sonlandırmak gibi bir zorlukla karşı karşıyayız. Çünkü; Türkiye'nin içinde bulunduğu bölge Ortadoğu bölgesi Suriye, Irak, İsrail, Filistin ve Gazze olayları, Ege denizi sorunları, Mavi Vatan’daki ulusal haklarımız... 40 yıldır başımızın belası terör örgütü PKK ve güney komşumuz Suriye' ve Irak' ta verilen mücadele...
Bölgemizdeki sıcak çatışma ortamı sonucu Ülkemize gelmiş 5- 6 milyon sığınmacı... Afgan, Suriyeli, Afrikalı 7- 8 milyonu bulan göç olayının ülkemizde yarattığı demografik, sosyal problemlerle beraber yüklenmiş ekonomik yük, bu ülkede yaşayan, her geçen gün sosyal barış ve huzuru bozulan, sofradaki ekmeği küçülen 85 milyon olan her vatandaş sorgulamaya başladı?
Herkes "bu gidiş nereye" diyor. Ensarmış, yuvası yıkılmış, bombalar patlamış vb. olaylardan etkilenip artık Suriyeli, Afgan görecek, bakacak, bekleyecek halı kalmadı.
Hele pek çok Güneydoğu illerimizde G.Antep, Kilis, Hatay, K.Maraş, Adıyaman gibi illerde demografik yapı iyice dışarıdan gelen bu vatandaşların lehine gelişmiş ve artarak devam ettiği ifade ediliyor. Yerli vatandaşımızın doğum hızı 2,7’den 1,5 düşmüş. Tabi geçim derdi ve ağır ekonomik koşullar nedeniyle. Ama sığınmacı vatandaşlarımızın doğum hızı 5,7’lerde seyrettiği ifade ediliyor. Şehirlerin asayiş ve huzuru, sosyal yapısı insanımızın can güvenliği konuları herkesi tedirgin etmekte görülüyor.
Demem o ki; bu yangınlar öyle tesadüf, boşuna değil. Türkiye; 3.Dünya savaşı çıkıyor, çıkacak şamataları ve psikolojik propagandası içinde ülkemizi de bu yangınlara hem dikkati başka yere çekmek, hem güçsüz düşürmek, milli kaynaklarımızı yok etmek için Türkiye bir saldırı altında olamaz mı?
Yeni Dünya düzeni içinde etrafımızdaki coğrafyalarda, yakın ülke ve komşularımızda her gün sıcak çatışmaların yaşandığı, füze ve bombaların patladığı ve dünya patronluğuna soyunan güçlerin, taraf oluşturması ve yenidünya düzeninde yer alma kavgalarının bir yansıması olan bir sürece yaşıyoruz.
Bir taraftan cehalet, diğer taraftan örtülü veya alenen yapılan bir ihanet olsa gerek diye düşünüyorum.
Uzaklara gitmeye hiç gerek yok. Geçen gün TBMM çatısı altında siyaset yapmaya çalışan DEM Parti milletvekili zevatın Türkiye- Portekiz maça dolayısı ile Ay yıldızlı milli formayı giyen milli takımımız yerine, Portekiz’e yaşasın tezahüratı 85 milyonun vergileri maaşını alan, bu devletin, bu milletin imkânlarını kullanarak içindeki haince tepkisi Türk halkının nefret ve alerjisini üzerine çekmiştir. Demezler mi sen hangi ülkenin vatandaşısın? Sormazla mı ki sen hangi milletin büyük millet meclisinin milletvekilisin?
Her geçen gün göre daha çok birlik beraberliğe, kardeşliye ihtiyacımız varken Dem’li vekilin, hepimizin ortak paydası milli takımımıza karşı bu yakışıksız hareketi kamu vicdanında hiçte hoş karşılanmadı. Toplumu terörize etmek, böylesine önemli milli maçlarda bile tahrik edici davranışlar söz, fiil ve eylemlerle fırsat kolladıkları anlaşılıyor.
Ukrayna- Rusya savaşındaki can, mal, insan kayıpları yetmedi. Yakılan, yıkılan şehirler yetmedi. Filistin'de 70 bin üzerinde vahşice katledilen savunmasız bebek, çocuk, kadın, hasta katledilmesi yetmedi.
İnsanlık düşmanı İsrail Kasabı Netanyahu; Lübnan, Suriye, Filistin, Irak, İran bütün Ortadoğu'ya ateşe verdi. Bütün özgür dünyanın, güya uygar,çağdaş dünyanın önünde savunmasız sivil halka acımasız katliamlar yaparak, topyekun Filistin halkını yok etmeye çalışıyor, 2 milyarlık İslam dünyası sadece kuru bir kınama ile suskun ve sessizler...!
Ben de kendi kendime düşünüyorum ve kendime soruyorum; ülkemizde aynı anda 36 yerde yangınların başlaması, cennet vatanımız ormanların cayır cayır yakılması, acaba Gazze'deki, Suriye' deki, Irak’taki patlayan bombaların, yanan kıvılcımların ateşi mi?
Akıl vicdan sahibi, memleketini seven her Türk vatandaşının düşünmesini istedim. Bu isteğimi, barış ve huzur içinde kardeşçe, mutlu yaşayacağımız bir ülke için hep birlikte bir hakkımız olduğu için istedim. Büyük şair üstad Nazım Hikmet’in şiirindeki gibi;
Sevmek için ‘yürek’
Sürdürmek için ‘emek’ gerek.
Sevgi ne boğazda,
Ne mum ışığında yemek yemek.
Ne de pahalı bir pırlanta demek.
Sevgi; bir lokmada iki mutlu insan demek…
Tek isteğimiz bu!
Kalın sağlıcakla.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.