Şerif KUTLUDAĞ
Terörün mantığı hem de ne mantık
“Terörün mantığı yoktur!” denilip geçilir ya çok yerde!..
Bu söylem sadece teröre kurban edilecek canlar konusunda doğrudur. Onun dışındaki her aşama; planlama, uygulama, sonuç ve nihai varılacak hedef milim milim işlenen bir mantığa sahiptir değerli okurlarım.
Filanca yerde filanca saatte patlatılacak bombanın imleri öldüreceği konusunda ayrım yapılmaz: Bombayı patlatan ölenler, çocukmuş, yaşlıymış, bilim insanıymış, sanatçıymış; karı kocaymış, ana kızmış vb bu konuda asla düşünmez, ayrım yapmaz; yapamaz da zaten, çünkü orada o saatlerde kimlerin olacağını bilmek olası değildir… Zaten dış ülkeden gelmiş bir teröristin böyle ölecekleri bilme gibi bir kaygısı/merakı da söz konusu değildir. İşte bu noktadan bakıldığında terörün mantığı yoktur doğrudur.
Terörün günümüzde uluslararası büyük güçler tarafından organize edildiğini de bilmeyen yoktur. Bu işin saklısı gizlisi de yoktur. Ayan beyan, açık seçik olarak ABD, dünyanın gözü önünde Suriye’deki terör örgütlerine bütçesinden iki milyar dolarlık para ayırır ve bunu meclislerine onaylatarak resmileştirir. İngiltere, İran, Çin ve Rusya keza buna benzer işlemleri şu veya bu şekilde yürütür durur.
Bu yöntem, günümüzde çağın araçlarıyla; ekonomi, siyaset, spor vb bütün argümanlarıyla devam eden 3. Dünya Savaşı’nın yansımasından / uygulanmasından başka da bir şey değildir. Şu bir gerçektir ki, 1. ve 2. Dünya Savaşları devletler arasında ve ordular eliyle yapılırken günümüzde yöntem değiştirilerek, taşeron örgütler eliyle yapılmaktadır.
Terörü planlayan, besleyen devlet yetkilileri, terör eylemlerinin arkasından, sanki olana bitene kendileri yol açmamışlar gibi gayet pişkin bir kimlikle başsağlığı mesajı bile yayınlayabilmektedirler.
İşte İstanbul İstiklal Caddesinde yaşanan son terör olayında kaybettiğimiz masum canlar:
Yusuf MEYDAN ile ECRİN –baba kız-: Yusuf Meydan aslen Elazığlı’dır, Adana’da Çocuk Destek Merkezinde görevlidir. İstanbul’a kardeşinin nişanına gelmiştir. Küçük kızı Derin’i Adana’da teyzesine bırakmışlardır. Pazar günü 18.00’de uçakla Adana’ya dönecek ve hayat mücadelesi devam edecektir. Vakit var derler… Biraz İstiklal Caddesinde gezelim derler… Sonuç baba kızdan çok masum bakışlı bir fotoğraf kalır geride…
Adem TOPKARA&Mukaddes Elif TOPKARA -karı koca-: Sigorta şirketinde tanışan iki genç 2017’de evlenirler. İki yaşında Eliz ile 8 ay önce dünyaya gelen Yağızları vardır. İki çocuklarını Beyoğlu’ndaki ablalarına emanet ederek İstiklal Caddesine alış verişe giderler. Olay yerinde el ele hayatlarını kaybeden çiftten geride annesiz babasız iki masum yavru kalır.
Arzu ÖZSOY ile Yağmur UÇAR –anne kız-: Arzu Özsoy öğretmendir. Kızı Yağmur Lise 2. Sınıf öğrencisidir. Patlamada ana kız birlikte can verir. Taziyeleri kabul eden öğretmenin babası, Yağmur’un dedesinin ağzından dökülen sözler: “Kayboldu gitti benim kızım. Lanet okuyorum sebep olanlara” der.
Şimdi bir kez daha belirtelim. Terörün mantığı yoktur; ölenlerin kim olacağı konusunda tercih yapmazlar mantığıyla doğrudur.
Fakat, daha olaylar aydınlatılma aşamasındayken “ABD gazetelerinin İstanbul’da turizmin merkezinde patlamalar” şeklinde manşetten verdiği haberler, Türk ekonomisinin ana kaynaklarından birisi olan turizmi dolaylı olarak baltalama yöntemlerinden birisidir.
İngiltere’de yayın yapan gazetelerin 2005’te yaşadıkları terör olayını gerçekleştiren teröristin üzerindeki kabanında yazan NEWYORK yazısı ile İstanbul eylemcisinin üzerindeki kabandaki NEWYORK yazılarını ilgi tutarak dünyaya duyurması/servis etmesi ABD ile İngiltere’nin terör konusundaki anlam verilemeyen rekabetin bir yansıması gibi geldi bana…
Şimdi, 1980 sonrasında ülkemizdeki terör olaylarına bağlı yaşanan süreç göz önüne alındığında sığınak noktası olarak yine Bilge Kağan’ın Orhun Âbidelerine yazılan sözlerinde kendimizi buluyoruz:
“Ey Oğuz beyleri, halkı işitin: Üstte gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe senin devletini ve yasalarını kim yıkıp bozabilir?”
İşte bütün mesele bu sözün hatırlattığı gerçeği hatırlamak ve Türk milleti olarak dünyada olup bitenler ışığında iç meselelerimizin konumunu belirlemek ve iç meselelerde boğulup kalmamaktır.
Son yaşanan olayın aydınlatılması konusunda Türk İstihbarat birimlerinin ve ilgili kurumların ortaya koydukları olağan üstü gayret her türlü takdirin üzerindedir.
Bombayı koyandan, bombayı getirene, onları saklayanlara, Kobani’den gönderenlere, bağlantıyı sağlayanlara ve bütünüyle bu süreci planlayan ve yürürlüğe koyanlara kadar kimler ve hangi güç odakları varsa açığa çıkaran ve dünyaya sunan ilgililerimize ve görevlilerimize ve yetkililerimize şükranlarımızı, takdirlerimizi, saygılarımızı ve sevgilerimizi sunuyoruz…
Sözü burada yine Bilge Kağan’a veriyoruz:
“Ben Türk Bilge Kağan, sözlerimi işitin:
Ey Türk halkı, Çin halkının tatlı sözlerine, yumuşak ipekli kumaşlarına kanıp, çok sayıda öldün. Türk beyleri Türk unvanlarını bırakmış, Çin unvanlarını alarak Çin hizmetine girmişler ve Çin hakanına tabi olmuşlar.”
Alınız bu sözü ve Çin’i kaldırınız; yerine günümüzün imaj büyüğü herhangi bir devletin adını yazınız. Mantık açısından değişen bir şey olmadığı görülecektir.
Bu sözlerin söylendiği tarih çok mu geride kaldı diyorsunuz. O zaman buyurunuz söz en yenide Mustafa Kemal ATATÜRK’te:
“Ya istiklâl ya ölüm!..”
Daha 10 Kasımda o büyük insanı anarken şu sözlerini manşetlere taşıyorduk:
“Benim nâçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır; fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebed pâyidâr kalacaktır!..”
Hepimizin bu dünyadan gelip geçici olduğu göz önüne alınırsa, bizi bekleyen görev, iktidarıyla muhalefetiyle akıl ve gönül birliği yaparak el ele gönül gönüle yaşama iradesini ortaya koyabilmek ve çocuklarımıza aydınlık yaşanası bir vatan bırakabilmektir.
“Ne mutlu Türk’üm diyene!..”
GÜL/AYDIN… SEVGİLERİMLE…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.