Nevzat ARSLAN
Söke’de Var Bir Azap Gölü!
Bizim Mehmet Hoca, Söke’nin Çavdar köyüne gider. Yemyeşil bahar güzelliklerini,
Avşar Köyü ve yakınlarındaki Azap Gölü ile ağaçlara, bacalara yuva yapmış,
leylekleri ve yumurtadan çıkan yavrularını da hoşça anlatarak sözünü bitirdi.
Azap Gölü…
**
Yıllar öncesinde atalarımız Karaçakal Yörükleri,
Tee Afyon Kumalar Yaylağından güz mevsiminde yola düşerler.
Mitolojik dönemden Latmos olarak adlandırılmış,
Şimdinin Beşparmak Dağlarının Bafa Gölü yüzündeki kuytuluklara kışlamak üzere
yerleşirler. Bakirce, geniş, sulak, ormanlık alanda göller, çavlanlar, pınarlarla dolu bu
yerlerde eğleşirler. Kekiklerle, türlü otlar ve çiçeklerle dolu topraklarda hayvanlarını
doyururlar. Buralar için dediler ki,
“Kekik, keklik bol olan yerinde eğleşiverin,
Sazı, kazı bol olan yerinden de çekiliverin…”
Ova tarafında Azap Gölü adı verilen sulak bir yer vardır.
Sazı, kazı, sıtması bol olan bu yerden Yörükler uzak dururlar.
Burada baharla birlikte sıtma yayan sinek, sivrisinek akını oluşur,
akşamleyin sivrisinekler bulut gibi savrulur ki insanlara azap olur.
**
Bir ovalı (köylüceli) genç, Yörük göçünde en güzel giyitleriyle en önde deve çeken
aşiretin en güzel kızına vurulur. Oysaki göçte en öndeki deveyi, en güzel kızın çekmesi
gelenektendir. Bir av esnasında yakından gördüğü Yörük obasından bu güzel kıza
iyice sevdalanır. Kızında gizlice gönlü vardır. Sevdalı delikanlı, kızcağızı kaçırır.
Saklamak için kaçmasın diyerek kızcağızı, göl kenarında bir söğüt ağacına bağlar ve
azık almak üzere ayrılır. Elleri, ayakları bağlı kıza üşüşen sivrisinekler kızı sanki bir
kızıl et parçasına dönüştürmüştür. Akşamleyin oğlan kızın yanına sevinçle, entari ve
azıkla geldiğinde kız çoktan ölmüştür. Delikanlı, ağıt yakarak kızın cansız vücudunu
kucaklar, kendi evine götürür. Daha sonra döner ve kendini göle vurur.
Gölün sularında kaybolup yitmiştir.
**
Olay duyulur.
Köyden yaşlılar, Yörük obasının kışlağına gelir.
Obalılarda öfkeler büyür, kızgınlıklar, küfürler, ağıtlar,
dağlardan yankılanıp ovalara göllere doğru yayılmaktadır.
Yörük Beyi devreye girer:
-Olan oldu, giden gitti. Giden canlar geri gelmez. Fakat özünde sevda var, aşk var. Siz cenazeyi hazırlayın. Biz namaz ve defin için geliyoruz.
Herkes için için yanar, ağlar, yürekler dayanmaz.
Bu arada gölün yüzünde sevdalı oğlanın ölüsü de görülür.
İki sevdalı ova köyünün mezarlığında yan yana toprağa verilirler.
Ardından bir acı söz kalır,
“Oralar, o göl, azap oldu. Sevdalılara azap oldu.
Batası, yok olası, kuruyası Azap Gölü” denir...
**
Ertesi yıl kışlak yolunda, Akçay’a yaklaşılırken ölen kızın babası develerini durdurur.
Atıyla yetişen Yörük Beyine seslenir.
-Beyim, ben kızımın öldüğü o topraklara ayak basamam. Madran Baba Dağı eteğinde sürümle, develerimle kalayım, yaylağa dönüşte size katılırım.
Yörük Beyi, bir gün burada geceleyeceğiz diyerek obayı durdurur. Arpaz Kalesi eteğinde yükler yıkılır, çadırlar kurulur, hayvanlar sağılır, çorbalar kaynatılır.
Bey, Gocalar(yaşlılar) Meclisini toplar.
Bundan böyle Madran Baba Dağı eteğinin kışlak olarak seçildiğini duyurur.
Yıllar geçer, bu yerler aşiretin adıyla 1902 yılında köy tüzel kişiliğine kavuşur.
Bazen hatırlarım da!
Bir ölümlü sevdanın bize buraları mesken kıldığını…
**
Yörüklük bir etnik köken olmayıp, bir yaşam biçimidir.
Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Arnavut da yörüktür. Yörüklüğün din ve mezhep ile de
bağışıklığı yoktur. Hiçbirimizin tekelinde de değildir. Ege bölgemizde ise,
geçmişten “Yörük Kültürü” yanında bir de “Zeybek-Efe Kültürü” yaşatılmıştır.
Yörük ve Efe Kültürü bizi biz yapan en önemli değerlerimizdendir…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.