
Metin AKOĞLU
Siyasette önyargılı olmak!
Platon (MÖ 427-MÖ 347) yılları arasında yaşamış Atinalı bir filozoftur.
Bugün insanlık adı altında toplanmış değerlerin kaynaklarından biri de Platon’un Devlet’idir.
Eseri tercüme eden Sebahattin Eyüboğlu, 371 sayfalık kitabın ana fikrini, hap yaparak aşağıdaki metin içerisine sığdırmayı başarmış ve şu cümleleri kurarak özetlemiş.
“Atina’da demokrasi ile felsefenin sarmaş dolaş olduğu, ya da birbirini didiklediği yıllarda sofistler arasındaki düşünce çatışıyordu. Bunlardan birine göre, insanlar doğuştan iyi ve eşittirler; toplumun kötü düzeni onları bozuyor, güçlüler güçsüzleri eziyor, kanunlar güçsüzlerin elinde güçlülere karşı bir silah oluyor. Öteki düşünceye göreyse, insanlar doğuştan ne iyi ne de eşittirler. Yalnız güçlü ve güçsüzler vardır; güçlünün güçsüzü yönetmesi, ezmesi tabiat gereğidir ve doğrudur; insan haklı olmaya değil, kuvvetli olmaya bakmalıdır. Bu iki düşünceden biri daha çok Atina, öteki daha çok Sparta devletinden örnek alıyordu. Biri daha çok halkçıların, öteki aristokratların ya da zenginlerin ekmeğine yağ sürüyordu.”
İşte Platon’un Devlet diyaloğunun kaynağı, bu iki düşüncenin çatışmasıdır.
2.371 yıl önce söylenmiş ve güncelliğini koruyan kavramlar…
Birçok gelişmiş devlet ve o devletler içinde yaşayan insanlar, kendilerine en uygun olanları geliştirebildikleri halde hala sistem kurmak için tırmalayan ülkeler var ve arayışlarını sürdürmektedirler.
Bütün insanların, dünya nimetlerinden yararlanabilme hakları olmasına rağmen bu mümkün kılınmamış.
Kıyamet te buradan kopuyor.
Yokluk, açlık, kavgalar, çatışmalar, savaşlar…
Herkesin ağzında, dilinde demokrasi içinde kalkınma, insan haklarına saygılı, eşit yurttaşlık temeline dayalı hak ve paylaşımlar….
Hepsi kulağa hoş geliyor ama yüz yıllık demokrasi geçmişimizde bunların çoğunu gerçekleştiremedik.
Demokrasinin kazanımları, paylaştıkça güzel olmalıdır.
Nimet ve külfet arasındaki makas açıldığında, toplumsal dengeler bozulur.
Demokrasiye dair güzellikleri kim ister, kim dağıtır, kim yaşatır?
Kimdir bu distribütörler.
Yine içimizden çıkan insanların oluşturdukları, biz daha iyi yöneteceğiz, biz daha iyi dağıtacağız diyen siyasiler.
Siyasi parti enflasyonun yaşandığı bir ülke, bunu başarabilir mi?
Zor…
Neden?
“Birleşe birleşe kazanacağız” sloganlarını yıllardır meydanlarda duyuyoruz değil mi?
Bir ay önce yapılan yerel seçimlerde, tam 34 siyasi parti tercih pusulasında yer aldı.
Birleşilmiş mi?
Bu kadar ayrışma, ideolojik olabilir mi?
Bana göre olmaz.
Peki, bunu nereye koyacağız.
Adı yok!
Parlamentonun yarısı iş insanı, kalan yarısının yarısı da onların avukatı olunca…
Halk nerede?
Öznesi para olan seçimin, işi olduranı da halk oluyor.
Sen seçtin kardeşim.
Kimi seçtiğini, kim sorguladı?
Norveç, Finlandiya, İsveç, Danimarka, İsviçre, Kanada…, dünyanın en mutlu insanlarının yaşadığı ülkeler diye sıralanıyor…
Bu nasıl olmuş diye kafa yormayalım mı?
Böyle gelmiş böyle gitsin mi?
Bu kadar siyasi bölünmüşlükle halka mutluluk dağıtılabilir mi?
Aynı güneş, aynı hava ve aynı suyu birlikte kullanabiliyorken iş, ülkeyi yönetecek siyasilerin seçimine gelince bölünüyoruz.
Benim itirazım bölünmeye de değil;
Mademki bölündük, o zaman da halkın ve ülkenin sorunlarını çözmek için en kuvvetli iki partinin koalisyon yapması gerekmez mi?
Kahir ekseriyetle yönetilmenin, ülkeye ne zararı olabilir?
Almanya’da Hristiyan Demokrat Parti ile sosyal Demokrat parti, aralarındaki görüş ayrılıklarına rağmen yıllardır büyük koalisyonlarla ülkeyi yönetebiliyorken biz neden yönetemiyoruz?
Ara rejim dönemlerinde büyük koalisyonu dikte eden anlayışı, neden gönüllü yapamadığımıza indirgeyebilirsek işi çözmüş olacağız ama…
CHP Genel Başkanı Sayın Özgür Özel’in, Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayip Erdoğan ile görüşme talebi çok heyecan vericiydi.
Görüşme, anayasa ile sınırlı kalmamalıdır.
Ortadoğu, Kafkaslar ve Karadeniz’deki siyasi ve askeri gelişmeler bizi çok yakından ilgilendiriyor.
Can yakıcı sonuçları olabilecektir.
CHP’nin önceki Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, koltuğunu bıraktığı Sayın Özgür Özel’in Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan ile planladığı görüşmeyi, sosyal medya hesabından yaptığı “Sarayla müzakere değil mücadele edilir, Erdoğan, ekonomide daha sert kararlar alacak, kimse bu suça ortak olmamalı” diyerek diyaloğa karşı çıktı.
“Erdoğan’ın keyfi geldi diye anayasaya mı değiştireceğiz? Yapılan bütün değişiklikler Erdoğan’ın isteği üzerine oldu. Ülke tam anlamıyla felaketle karşı karşıya kaldı. Bunun neyini değiştirecek? Neresini değiştirecek?" diyerek eleştirisine haklılık payı çıkarmaya çalıştığına tanık olduk.
Kaldı ki Sayın Kılıçdaroğlu’nun da Sayın İbrahim Kabaoğlu eliyle anayasa çalışması yaptığı biliniyor.
AKP, MHP, İyi Parti ve DEM’in de taslak metinleri hazır.
Herkesin elinde tuttuğu anayasa metinleri, diyalog olmadan TBMM’ne nasıl indirilecek.
Tartışılmayacak maddelerin yanı sıra, soslanmış kötü amaçlı metinleri taslaklardan çıkarın; insana, insanlığa dair en güzel metinleri ortaya koyduktan sonra biz, bunların uygulanabilirliğinin garanti altına alınmasından neden korkalım.
Sayın Özgür Özel’in başlattığı diyalog iklimi, Cumhurbaşkanımızın tutumuyla çok değerli hale gelmiştir.
Sürdürülebilir olmasını kim istemez?

Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Çok Değerli Yazar Sayın Metin AKOĞLU ,yansız bir yaklaşım ,Türkiye 'nin demokrasi ve seçim geçeklerini kuşbakışı gözler önüne sermiş ; halkın ve toplumun refah ve huzuru, demokrasinin en azından Avrupa ülkelerindeki düzeyde uygulanabilmesi için yapılması gerekenleri belirtmiştir. Toplumun beklediği refah ve huzurlu ortamın kurulabilmesi, enflasyonun düşürülmesi, kendisine değer verilmesi gibi haklı isteklerinin karşılanabilmesi için, siyasi partilerin bir ortak paydada birleşmeleri ve " sen- ben kavgasına " son vermeleri gerekir.
Yanıtla (0) (0)Toplumumuz demokrasi uğruna bir bedel ödemediği ,demokrasiyi , Ulu Önder Atatürk sayesinde ,avucunun içinde hazır bulduğu için değerini bilmemektedir.
Avrupa Toplumları, demokratik haklarını , yüzyıllarca süren mücadeleler sonunda elde edebildiği için , değerini bilmektedir.
Ancak, toplumumuz bu uğurda neredeyse hiç bir mücadele vermemiştir.
Yönetimi ele geçirenler ,toplumu gözardı etmiş ve ülkeyi bildikleri gibi yönetmişlerdir.
Değerli Yazar Sayın AKOĞLU bu konudaki gerçekleri kaleme almıştır.
Saygılarımla.
Çok güzel bir yazi olmuş her zaman ki kimi. Ellerinize ve caniniza saglik.
Yanıtla (0) (0)Değerli Büyüğüm,Metin Abi;sizinle pek çok fikir birliği içinde olduğumdan dolayı mutluyum.Siyaset Kurumunun Çözüm üretmesi gerektiğini dilimizin döndüğü kadar anlatmaya ,Bağımsız Bir Belediye Başkan Adaylığı sürecinde topluma farklı bakış açıları, farklı yöntemler ve seçeneklerin olduğunu anlatmaya çalıştım.Bir çok yerde içersinde bulunduğumuz ortamdan kurtulmanın yolu olarak Siyasi uzlaşı ve Hatta Tüm Siyasi partilerin bir araya gelerek ortak çıkış yolunu bulmaları olduğunu vurguladım.
Yanıtla (0) (0)Yazınızı heyecanla okudum.Platondan günümüze toplumun önünü açma uğraşıyla ışık tutanlara saygı ve sevgilerimle selam olsun.
sayın ağabeyim yüreğine kalemine sağlık selamlar saygılar
Yanıtla (0) (1)....
Yanıtla (1) (0)Değerli yazarımız Metin Akoğlu bey ;
Siyasette on yargılı olmak...
Başlıklı yazımızı keyifle okudum.
Hem bir vatandaş olarak, hem de hasbelkader siyaset mutfağinda bulunmuş bir kişi olarak ,
Hem siyaset kurumunun islerliğinin, hem demokrasinin bütün kurumları ve esas özne olan halkın iradesi adına çok değerli mesajlar içeren yazınızin siyasetçilere ve siyaset kurumuna ve katılımcı demokrasiye katkısı olacak değerli bir yazı olmuş.
Ne yazikki ;
Devlet...bürokrasi..erkler ,güçler ayrılığı..demokrasi...mutlakiyet..meşruiyet..demokrasi ve Cumhuriyet...
Seçimler..halkın oyu,iradesi..sandık..seicm kurllari..mazbata..vesayet...kayyum atamak..vb...kelime ve kavramları ne yazikki, Atina' li Filizof Platon' un " DEVLET" adlı eserindeki tez... anti tez fikirlrin karşılıklı mücadelesinin hikayesi olmuş hep batı toplumlarindaki halk...yonetilenler...yönetenler..
Haklılar... güçlüdür.. zayıflar..ve ezilenler.
Halbuki bizim kültür ve medeniyetimizle en az 2000 bin yillki bir " DEVLET " kurma ve yönetme geleneğimiz var...
Ne der Atalarımız ; "
Ya devlet başa...! Ya da kuzgun leşe..! "
Tarih boyu Türklerin en büyuk özelligi teskilatçi bir millet oluşu ve çok güçlü tarihte iz bırakan devletler kurmuş olması.
Bunları ifade etmekteki esas kastım, kendi değer ve sosyo külturel normlarimuza göre yazılabilecek, milli bünyeye göre receteler varken niye hep batı sistemlerinden derleme toplama veya taklid psikolojisi içinde bir çare arıyoruz...? Neden...?
Ta 3.Selim...sonra 2. Mahmut döneminde beri Islahat Fermanı...1.ci ve sonra 2.ci mesritiyet ilanı...Cumhuriyetin kuruluşuna kadar...
Koca bir imparatorluğun toprak kayıpları...ve bıraktığı borçlari...
Bir taraftan siyasi, askeri, ekonomik çöküntü..
Parçalanmış büyük bir devletin toprakları...
Bur tarafta da anayas...insan hakları...demokrasi etnik,din,inanç vb..özgürluk çiğliklari...
Balkanlar...bu çigliklarla gitmedi mi ?
Bugün hala kanatan yara Kudüs..Filistin davası..Gazze...aynı numara ve tezgahlarda...Ungiluz Lavrens' lerin ihanetleri...Arap...aşiret ve Seyhlerine tatlı vaadlerle gitmedi mi...?
Batı... güya uygar dünya...
Hâlâ geçmişin o acımasız doğa kanunlarını...
Büyük balık küçuk baliği yutar...gerçeğini uygulamıyor mu Gazze' de...ve pekçok yerde.
Neyse....Neyse...batı insan hakları vb..demokrasi...vb..değerleriyle insanlık sınavını kaybetti...!
Gelelim yerel seçim sonrası siyasi parti ; hükumet ve muhalefet gn.baskan ilişkileri..
Herkes, sandıktan gereken dersi almıştır.
Ve toplum...halk..ülje gerçekleri üzerine diyalog kurmaları anlamlı.
Kutuplasturici, nefret söylemleri yerine Türkiye için diyalog ve görüşmeler i, umut ederim siyasete yeni bir soluk ve umut getirir.
Değerli yazarımız Metin Akoğlu bey, böylesine değerli bir yazı ile yeni ufuklara...yeni umutlarla yeni güneşlerin dogacaği güzel bir sayfa açmak istiyor.
Aslında ortak akıl ve milli vicdan da bunu emrediyor.
Çok teşekkür ederim.
Tebrik ederim...
Eline yüreğine kalemine sağlık.