Şerif KUTLUDAĞ

Şerif KUTLUDAĞ

Şiirlerle tatlanırdı Ramazanlar

Gelecek, geldi derken seçim arifesinde yaşadığımız bir Ramazan ayının daha sonuna yaklaşmış bulunuyoruz.

Hiçbir zaman “Ah!.. Nerde o eski Ramazanlar!..” demedim değerli okurlarım… Fakat ne zaman geriye dönüp hafızamı yoklasam, özel gecelerde camilerde mevlîdlerin arkasından ikram edilen iki bisküvi arası lokum tatları hep gelir gelir ilk sıraya yerleşiverir…

İftar vakitlerinde evimizin yakınında gerçekleşen Ramazan topunun patlatılma seremonisini de unutamam…

Sahur vaktinde geceye ayrı bir ritim sunan Ramazan Davulcusunun maniler eşliğinde gelişleri, manilerle bahşiş isteyişleri vb hatırlanmadan da olmuyor haliyle…

Şimdilerde ise çok farklı TV kanallarında bilim insanlarının sohbetleri, müzik gruplarının İlâhî seslendirişleri, okunan Kur’an tilavetleri, telefonlaşmalar ve görüntülü tebrikleşmeler vb bunlar da bugünlerin güzelliği…

Ramazan Arapça “ r m z ”kökünden ısıtmak, yakmak anlamında mastar olan bir kelimedir Günahları yakarak yok eden anlamına gelir.

Şimdi sözü başlıkla duyurduğum şiirlere ve şairlere getireyim değerli okurlarım… Söze Yunus Emre’mizin mısralarıyla başlayalım dersek:

“Benden öğüt ister isen, ey diyvirem bildiğimden

Budur Çalab’ın buyruğu tutun oruç kılın namaz!”

Osmanlı Devleti döneminde yaşanan klasik edebiyatımızda, Ramazaniyelerle Ramazan ilâhileri ve Ramazan mânilerinin yanında mesnevî, kaside, gazel, terikb-i bend tarzında şiirler yazılmıştır.

Ör: Mâni:

Gûş et sadâyı bu gece

Et merhabayı bu gece

Benim devletli efendim;

Gördüler ayı bu gece

Mehmet Âkif ERSOY’dan Ramazan duygularını yansıtan şiiri:

Yâ Rab, şu muazzam Ramazan hürmetine,

Kaldır aradan vahdete hâil ne ise;

Yâ Râb, şu asırlarca süren tefrikadan

Artık ezilip düşmesin ümmet ye’se.

Mâdâm ki verdin bize bir rûh-i nevin...

Yâ Râb, daha bir nefha-i te’yîd insin!

MISRÎ’nin şu dizeleri, bugün bile zevkle okunmaktadır:

Yine firkat nârına yandı cihân

Hasretâ gitti mübarek ramazân

Nuruyla bulmuştu âlem yine cân

Firkatâ gitti mübarek ramazân

Yahya Kemal BEYATLI’nın “Atik Valde’den inen Sokakta” şiirinden:

İftardan önce gittim Atik-Valde semtine

Kaç defa geçtiğim bu sokaklar, bugün yine

Sessizdiler. Fakat ramazan mâneviyyeti

Bir tatlı intizâra çevirmiş sükûneti;

Semtin oruçlu halkı, süzülmüş benizliler,

Sessizce çarşıdan dönüyorlar birer birer;

Bakkalda bekleşen fukarâ kızcağızları

Az çok yakında sezdiriyor top ve iftarı.

Meydanda kimse kalmadı artık bütün bütün;

Bir top gürültüsüyle bu sâhilde bitti gün.

Top gürleyip oruç bozulan lâhzadan beri,

Bir nurlu neş’e kapladı kerpiçten evleri.

Yâ Rab nasıl ferahladı bu âlem, nasıl temiz!

Tenhâ sokakta kaldım oruçsuz ve neş’esiz.

Yurdun bu iftarından uzak kalmanın gamı

Hadsiz yaşattı rûhuma bir gurbet akşamı.

Bir tek düşünce oldu tesellî bu derdime:

Az çok ferahladım ve dedim kendi kendime:

“Onlardan ayrılış bana her an üzüntüdür;

Mâdem ki böyle duygularım kaldı, çok şükür.”

Yavuz Bülent Bakiler çocukluğunun ramazanlarını anlatır.

ÇOCUKLUĞUMUN RAMAZANLARI

Ah Ramazan günlerinde gördüğüm sevgi

Büyük bir huzurla başlayan sabah.

Sonra durup durup tekrarladığım

Çocuksu çocuksu bismillâh

Bakardım her sabah kadınlar, kızlar

Bütün konu-komşu bizde.

Ve beyaz tülbentli ince bir kadın

Kur’an okuyor evimizde.

Beyaz papatyalar gibi beyaz tülbentli gelinler

İlâhîler okurlardı sonra derinden

Bir bulut geçerdi nemli, ıpıslak

Gelinlerin sürmeli gözlerinden…

Uhrevî bir âlemde başlardı nakış nakış

Bütün yüzlerdeki nurdan.

Ve tüter dururdu duâlarla yakılmış

O derin sofralarda buhurdan…

Büyürdü her akşam minârelerle berâber

Mâvi göklerdeki varlık.

Kulaklarım okunacak ezan sesinde

Ceplerimde çeşit çeşit iftarlık.

Halbuki ben o zamanlar –çocukluk bu ya-

Tutup herkesten gizli

Bozardım orucumu bir bardak suya

Ama kimseler bilmezdi.

Şimdi ne kadınlar, ne uzun saçlı kızlar

Ne o beyaz tülbentli gelinlerden eser var.

Duymuyorum yüzümde sıcak nefeslerini

Alıp götürdü artık serin bir rüzgar

Buhurdanlarla beraber o ezan seslerini

Çıkıp gitsem diyorum şimdi bir gece

Hiç kimse bilmese yerimi.

Ne olur yaşasam şöyle gönlümce

Arif Nihat ASYA’dan “DUA” şiiri ile noktalayalım yazımızı derim.

Biz, kısık sesleriz... minareleri,

Sen,ezansız bırakma Allahım!

Ya çağır şurda bal yapanlarını,

Ya kovansız bırakma Allahım!

Mahyasızdır minareler...göğü de,

Kehkeşansız bırakma Allahım!

Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,

Müslümansız bırakma Allahım!

Bize güç ver...cihad meydanını,

Pehlivansız bırakma Allahım!

Kahraman bekleyen yığınlarını,

Kahramansız bırakma Allah'ım!

Bilelim hasma karşı koymasını,

Bizi cansız bırakma Allah'ım!

Yarının yollarında yılları da,

Ramazansız bırakma Allah'ım!

Ya dağıt kimsesiz kalan sürünü,

Ya çobansız bırakma Allah'ım!

Bizi sen sevgisiz,susuz,havasız;

Ve vatansız bırakma Allah'ım!

Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,

Müslümansız bırakma Allah'ım!

Cuma gecesi idrak edilecek olan KADİR GECENİZİ ve devamında yaşayacağımız RAMAZAN BAYRAMINIZI şimdiden kutluyorum sevgili okurlarım…

GÜL/AYDIN… SEVGİLERİMLE…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum