Metin AKOĞLU
Sevr’den PYD/PKK’ya
10 Ağustos 1920 de İtilaf Devletleri ile mağlup Osmanlı İmparatorluğu arasında imzalanan SEVR antlaşmasında 433 madde bulunmakta olup, Kürt Bölgesi ile ilgi tasarruflar 62-64 bölümünde ele alınmıştır.
İngiliz, Fransız ve İtalyan temsilcilerinden oluşan bir komisyon Fırat'ın doğusundaki Kürt vilayetlerinde bir yerel yönetim düzeni kuracak; bir yıl sonra Kürtler dilerse Milletler Cemiyeti’ne bağımsızlık için başvurabilecek.
Bunun nedenini İngiliz Dışişleri Bakanı Artur J. Balfour 13 Ağustos 1918’de Sevr’e iki yıl kala yapmış olduğu açıklamadan çıkarabiliyoruz.
“Ne Başkan Wilson(ABD) ne de bir başkası, Dicle ve Fırat’ın çevresindeki geniş toprakları Osmanlıların denetimine bırakmak isteyecektir. Bu durumda sormak isterim. Mezopotamya’daki küçük Zap Suyuna kadar veya yeterli derecede zengin su kaynaklarını denetim altına alacak şekilde, Ordularımızla ilerlemenin büyük yararı yok mudur? Bunu başardığımızda, petrol yataklarının büyük çoğunluğu da elimize geçmiş olacaktır.”
Gördüğünüz gibi parmakları hep bölgede olmaya devam edecek.
Lozan ile birlikte ülkemizin tapusunu aldık. Cumhuriyeti kuranlar yeni bir yol haritası çizdiler. Demokrasi içinde Laik, demokratik ve üniter bir devleti bu coğrafyada yeşerttiler.
Lozan’da masanın karşı tarafında oturanlar, yeniden hesaplaşma umutlarını tarihin akışına bıraktıklarını yıllar içinde bize göstermeye çalıştılar.
1929 ekonomi bunalımında bile kalkınmasını sürdürebilmiş genç Türkiye Cumhuriyetine, sonraki yıllarda 1960, 1980 darbeleri, 1971 muhtırası ve 15 Temmuz 2016 kalkışması ile ayar çektirilmiş, çok çalkantılı geçen 95 yıl geride bıraktırılmıştır.
Neydi çektirilen ayarların sonuçları. Türkiye bir İslam ülkesidir ve hep öyle kalmalıdır. Atatürk’ün kurmuş olduğu sistem, emperyalistlerin İslam ülkelerindeki hegemonyalarının devamına engel teşkil ediyordu. Çağdaş, Laik, insan haklarına saygılı ve demokrasi içinde kalkınmış bir Türkiye, 57 İslam ülkesi için kötü örnek teşkil edeceği düşüncesiyle yapılan her ayar, zaman içinde siyasal İslam’ın yönetimi ele geçirmesine zemin hazırlamıştır.
ABD’nin 37.Bşk. Richard Nixon, “Müslüman ülkelerde demokrasi ve laiklik olmasına izin vermemeliyiz. Eğitim sisteminin ve ülke idaresinin din temelleri üzerine kurulması gerekiyor. Başlarındaki çobanı ele geçirince, ülkeyi biz yönetiriz. Bu doğrultuda tedbirler almak zorundayız” demiş.
Biz şimdi nereye geldik?
Yıl 29 Ekim 2004. Yer Roma/İtalya
Avrupa Birliği (AB) Anayasası Roma belediye sarayında, 25 Üye devletin Kraliçe, Başkan, Cumhurbaşkanı, Hükümet Başkanı tarafından imzalandı.
Türkiye’yi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Başkanı Abdullah Gül temsil ettiler.
İmza töreni Papa 10. Innocent’in heykeli altında gerçekleştirildi.
Papa 10. Innocent, Türklere ilk Haçlı Seferlerini düzenleyen papazdır.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın imzaladığı AB Anayasasının giriş bölümü şu sözlerle başlamaktadır:
“Avrupa’nın kültüründen, dininden ve insanlık mirasından İLHAM ALARAK…”diye başlayan aşağıdaki maddeler kabul edilmeden, Müzakereler başlamayacaktı.
İşte, bu maddelerin içeriği:
• Rum yönetimindeki Kıbrıs Cumhuriyeti tanınacaktır.
Henüz Beklemede. Bunu ülkemiz belirleyecek. İçine düştüğümüz ekonomik ve siyasi krizlerden çıkamadığımız gün o da gerçekleşebilecektir.
• Kıbrıs Cumhuriyeti de Gümrük Birliği kurallarının geçerli olduğu ülkeler listesine eklenecektir.
Okeylendi. Pürüz yok.
• Kıbrıs Cumhuriyeti bandıralı gemilerin ve Kıbrıs’a ulaşmış gemilerin Türk limanlarına girmesine izin verilecektir.
Eksiksiz tamam.
• Üyelik müzakereleri “ucu-açık” olup sonucu garanti edilmeyecektir.
İtiraz yok. Zaman zaman tıkandı ama siz bakmayın parmak sallamalara. AB için işler tıkırında
• Türkler AB’ye üye olduktan sonra bile AB ülkelerinde serbest dolaşamayacak, Türklere vize kaldırılmayacaktır. Ama AB vatandaşları Türkiye’de serbestçe dolaşabileceklerdir.
Hakaret gibi
• Türkiye’de yabancı işçilerin serbest dolaşımını kısıtlayan engeller kaldırılacaktır.
Onu geçtik. 4 milyon Suriyelinin beslenme çantaları vatandaşın sırtından, illegal yollardan ülkemize girmiş 1 milyon Afgan da çalışma hayatındalar. 18 Mart 2010 Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “Diasporadan kurtulmazsanız Türkiye’de yaşayan 100 bin Kaçak Ermeni’yi sınır dışı ederim” dedikleri vardır. Gördüğünüz gibi Türkiye göçmen cenneti haline getirilmiştir.
• Yabancı yatırımlara karşı konulmuş kısıtlamalar kaldırılacaktır.
Sorunsuz çalışıyor. Özelleştirmeden Türk Telecom’u alan Lübnanlı Hariri ailesi, Osmanlı döneminden kalan bakır kabloları bile paraya çevirip Türkiye’yi soyup gittiler…
• Türkiye’de Müslüman olmayan toplulukların özgürlüklerini kullanmada karşılaştıkları sorunlar ortadan kaldırılacaktır.
Akdamar kilisesi başta olmak üzere hiç sorun yaşanmadı. Belediyeler Kilise restorasyonu yapmak için yarıştılar. Rahip Bronson ile görüştüğü iddia edilenler var. Kim bilir vaftiz edilenler bile olabilir…
• Ordu, sivillerin kontrolüne geçecektir.
Şükürler olsun, nihayet muratlarına erdiler. Askeri vesayet bitti. Yargı vesayeti bitti. Sayenizde krallarda bile olmayan yetkilimize kavuştuk. Şartınızda demokrasi de vardı ama oraya hiç bakmadınız. Siz de istediniz İslamcıları…
• Ermeni soykırımı tanınacaktır.
Onun için biraz bekleyeceksiniz. Biraz daha destek olun ki, elleri tam güçlensin. Kaybederse tanımaz ha…
• Ermenistan ile halen kapalı olan kara sınırları açılacak, diplomatik ilişkiler kurulacaktır. Karşılıklı Milli maçlar yapıldı. Başkanlar düzeyinde izlendi. Azerbaycan bayraklarını hırpaladık. Ermeniler mutlu oldu. Kapılar şimdilik açacağımda kaldı…
• Dicle ve Fırat nehirlerinin üzerindeki barajların ve sulama sistemlerinin yönetimi uluslar arası bir kuruluşa verilecektir.
Suriye’yi bölelim, Fırat’ın doğusundan sonra sıra gelecektir.
• İran, Türkiye’nin potansiyel bir düşmanı olarak kabul edilecektir.
Bizim için en zor olanı budur. Onu zaman gösterecek.
• Türkiye ile Rusya arasında yeni bir siyasi rekabetin doğabileceği dikkate alınacaktır.
Aksine ilişkilerimiz tüm zamanların en iyisi durumunda.
• Devlet bankalarının ve işletmelerinin özelleştirilmesi hızlandırılacaktır.
TC si silinmiş Ziraat, Halk ve Vakıfbank hariç hepsi satıldı. Üç banka da varlık fonunda tutuluyor. Şimdilik İş Bankası gündemden düştü.
• Canlı hayvan ve et ürünlerinin Türkiye’ye ithali serbest bırakılacaktır.
Uruguay, Arjantin, Bosna-Hersek, Rusya ve Sırbistan’dan bile geldi.
• Kürtlerin haklarını ve özgürlüklerini tam kullanmalarına izin verilecektir.
Sevr’deki madde bu şekilde yedirilmiş. Çadır mahkemeleri, Oslo görüşmeleri ve yol haritasında kaza oldu. Hendek savaşları ve 700 Askerimiz şehit. Olsun, Analar doğurmaya devam edecek…
• AB Müktesebatının tamamı kabul edilecektir.
İmza atıldığına göre. Sorun yok
Bu çok ağır koşullar içeren rapor, Konsey’de saatlerce tartışılır ve kabul edilir. Aynı gün gündüz saatleriydi. Ankara Kızılay meydanında güneş altında havai fişek gösterileri yapılmıştı…
Ayar çektirenleri anlatmaya gerek var mı? 2002 den beri siyaseten nerelerde ne kaybettiklerimizi sıraladık.
Daha alınan görevler bitmedi.
Yıllardır Fırat’ın doğusuna dikkat çekiyoruz. 2011 yılı itibariyle 911 Km uzunluğundaki Suriye hududunun tamamında Türk ve Suriye Askerleri nöbet tutuyorlardı.
480 km.lik Fırat(Birecik)-Silopi arasında Türk Askeri nöbet tutmaya devam ediyor. Ancak, karşısında şu an PYD/PKK nöbet tutmakta. Arkasında da bazı kaynaklara göre 2 bin, bazı kaynaklara göre 11 bin ABD ve Fransız askeri, tankı, topu, hava savuma sistemleri, 13.500 tırlık silah ve cephane, 40.000 eğitilmiş PYD/PKK mensubu. İzlenen Suriye politikasının başarısı bu. Övünün…
Nereden geldik buraya? . BOB Eşbaşkanlığından. Son iki halka kaldı. Türkiye ve İran.
Katarın doğalgazının Suudi Arabistan-Ürdün-Suriye üzerinden Türkiye’ye taşınması projesi, Esad’ı devirmekle mümkün olabilecekti. Suriye de izlenen yanlış politika ABD ile bizi komşu yaptı. Esad’ı devirmek adına, Esad kini ülkeyi buraya getirdi. Savaşın eşiğindeyiz.
BOP’ un nihai amacının Irak, Suriye, Türkiye ve İran sınırlarının değiştirmek olduğunu 1991 Irak savaşıyla görmek gerekiyordu. Bırakın onu, yedi yıl önce bile göremediniz. Şayet gördüyseniz verilen ödevi yaptınız ve yapmaya devam ediyorsunuz demektir. Haham Tuncay Güney “herkes işini yapıyor”demişti. Esad ile iyi geçinseydik böyle bir derdimiz yoktu. Şimdi PYD/PKK ile savaşmak zorunda olmayacaktık. Hala çözüm var. Esad ile masaya oturmak. Esad ile PYD/PKK mücadelesi daha bitirici ve kolay olacaktır. Oslo’da PKK’ya, Ankara’da Salih Müslim’e gösterdiğiniz şefkati, Esad’a da gösterin. Esad ötekilerden daha asil. Çünkü orası bir devlet. Esad’da bir devlet Başkanı…
İzlenen bu politikanın sonu hüsran. K.Irak’dan sonra, Şanlıurfa Balıklı Göldeki Halil Ur-Rahman Camii (Döşeme Camii) avlusuna bir çocuk daha bırakacaklar. Haberiniz olsun.
Pir sultan ile bitirelim mi? Cehennem dediğin dal odun yoktur. Herkes ateşini kendin götürür.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.