Şerif KUTLUDAĞ
Sanatçılar ve sanat yolcularının engelleri
Engel deyince hemen herkesin aklına beş duyu organımızla ilgili rahatsızlıklar, eksiklikler ve kullanım sıkıntıları gelir elbette…
Metin Şentürk’ün ve İzmir’de yaşayan Cem Cansız’ın görme engelli bir ses ve saz sanatçısı olduğunu biliriz, Edip Akbayram ile Murat Göğebakan’ın ortopedik engelli oluşlarını da hemen herkes bilir…
Doğuştan ya da Âşık Veysel gibi sonradan oluşan engeller sanatçıların sanat icrasına engel olmak bir tarafa onlara artı birer sevgi ve ilgi de getirmiştir sanatseverlerden.
Üzerinde durmak istediğim konu arayış içerisinde olan ve kendi mahallesinin değerleri dışından da beslenmek isteyen veya oralarda kalmak isteyen hemen her sanatçıyı bekleyen en büyük engel kendi mahallesince aforoz edilme derecesinde eleştirilmesi ve anlayış gösterilmemesidir.
Ör: Nazım Hikmet; 1922 öncesinde yazdığı şiirlerde(Adam Yayınları 8. Kitap) tam bir Türkçü ve İslamcı kimlik sergilerken onu sadece kominizm ideolojisinden dolayı sevenler kesinlikle 1922 öncesindeki şiirlerinden söz etmezler, yok sayarlar. O şiirleri bulup getirenlerden de rahatsız olurlar. İşin dramatik yanı günümüzün Türkçü ve İslamcıları da Nazımın 1922 öncesi şiirlerine bakmazlar.
Necip Fazıl’ı 1934 öncesinde batılı anlayışla yazdığı “Kaldırımlar “ şiiri misali, şiirleriyle yere göğe sığdıramayanlar, 1934’te Abdülhakim Arvasi ile tanışmasıyla birlikte dünya görüşündeki değişimin şiirlerine yansımasıyla birlikte hızla onu göklerden yere düşürürler. Fakat yeni anlayışıyla bu sefer göklere çıkaranlar da eski şiirlerinden söz etmezler.
Cemil Meriç, Cumhuriyet Döneminin en öne çıkan düşünürlerinden birisi ikenne yazık ki hani derler ya “Ne İsa’ya yaranabildi, ne Musa’ya!..” diye ona misal; Sosyalist ve Marksist arayışlarla yola çıkan Cemil Meriç, Hint Vedalarıyla sürdürdüğü arayışlarını nihayetinde Anadolu merkezli bir anlayışla “Anadolu İrfanı” diyebileceğimiz bir anlayışta karar kılınca, her arayış ve yeni düşüncelere yöneliş dönemlerinde pek çok okurunu kaybetmiştir. Ne var ki yeni anlayışlarıyla da elbette yeni okurlar da kazanmıştır.
İsmet Özel de şimdi Cemil Meriç’in yeni bir tekrarı şeklinde sürdürürken düşünce insanı ve şâir kimliğini Cemil Meriç’in yaşadıklarını kazanç ve kayıp anlamında o da yaşamaktadır.
Mevlânâ, Şems-i Tebrizî, Pir Sultan Abdal, Şeyh Bedreddin vb ne kadar anlaşılmışlardır, ya da günümüzde nasıl anlaşılmaktadırlar dersek alacağımız cevaplar çeşitli olacaktır elbette…
Sanatçıları bekleyen engeller insanlarda yarattıkları duygu kabullerine göre değişmekte, göklere çıkarılmışlarken bir anda eleştiri oklarının hedefi olmakta iş âdetâ bir itibar linçine kadar gitmektedir.
Bunun son örneği Teoman adlı rock sanatçısının Eylül ayında çıkaracağı tekli bir şarkısında yer verdiği Necip Fazıl’ın Sakarya Şiirinde geçen “Öz yurdunda garipsin, öz yurdunda parya” sözlerinde geçen “öz yurdunda parya”ya yer vermesi, bu eserin tanıtımını yaparken Necip Fazıl’la ilgili söylediği sözler nedeniyle kendi mahallesinden âdeta topa tutulmasıdır. Teoman konusunu Ertuğrul Özkök, İnternethaber’deki köşesinde işlerken, öz olarak Teoman’a bu tür konulara girmemesini Teoman şarkılarını söylemeyi sürdürmesini tavsiye etmektedir.
Onedio, Ekşi sözlük, Aydınlık, Yeni Şafak, CNN Türk, NTV, Hürriyet vb pek çok haber kanalı ve medya organlarında konuya dair çıkan eleştiri ve Teoman’ın yaptığı açıklamalarla konu bir sanat eseri oluşturmanın çok ötesine geçerek âdetâ ülkenin bir numaralı gündemi oluvermiştir.
İşte sanatçının sanatını özgürce ortaya koyabilme düşüncesinin sonucu bu olmaktadır değerli okurlarım: Kendi mahalle sakinleri tarafından âdetâ hain ilan edilme noktasına getirilmek…
Oysa sanat özgürdür sanatçı da özgürdür ve de özgür olmalıdır değil mi? Şimdi varın siz karar verin Teoman örneğinde yaşananlar konusunda.
Ülkemizde ne yazık ki gerek siyasi partiler konusu olsun, gerek spor kulüplerinin taraftarı olma konusu olsun, gerek dünyalık bir ideolojinin mensubu olmak olsun; tam bir bağımlılık ve bağlılık söz konusu olmaktadır. Hani “Kanımız aksa da sarı kırmızı akar ya da sarı lacivert akar vb” söylemler konuya bakışı en güzel özetleyen cümleler olmaktadır.
İşte bu bakış açısı sanatçının sanat yolculuğundaki en güyük engeli olmaktadır. Sürekli olarak mahalle basısı nedeniyle kendisinden olmayanı yok saymak, öteki mahallede ne oluyor bitiyor onunla ilgilenmemek ilgilenenleri suçlu görmek, sadece kendi makallesinin değerlerini kutsamak diğerlerini yok saymak vb.
Bir de şöhretli sanatçıların isimlerine takılı kalarak sevdiği ve bağlandığı sanatçıyı taklit etmek kendisi olmak için değil de idol edindiği sanatçı gibi olmayı kendisine hedef kılmak..
Sevdiğim bir söz vardır “Gölgede duranın gölgesi olmaz: Gölgesinin olmasını isteyen bir kişinin bu isteğinin gerçekleşmesi için mutlaka güneşe çıkması gerekmektedir. Önemli olan da sanat yolculuğuna çıkan sanat yolcularının kendisi olması değil midir istenen!..
İşte tartışmalara neden olan Teoman’ın şarkısının son bölümünün sözleri:
"Teoman der ki, hiçbir şey için geç değil
Otur, düşün, kendini, insanı, dünyayı anla
Sen sen ol, kimseye üsten üstten bakma
Zaten saçma bişey kendi vatandaşınla kavga
Toplumu değiştirmek de kalmadı ayrıca sana
Bak sevgi ve mantık böceği oldu, Teoman bile bu yaştan sonra
Türkiye’ye söylüyor, biraz sakin olsun herkes, efendi olsun, kibar olsun
Geçmişi boş ver, sünger çek, önünde geleceğin
Kırma kimseyi, böbürlenme yapma afra tafra
Yoksa devran değişir, doğduğun, doyduğun
Olursun bir gün sen de parya kendi öz vatanında."
TEOMAN
GÜL AYDIN… SEVGİLERİMLE…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.