Ali AKSÜT
Salgının bize öğrettikleri
Sağlık çalışanlarımızın haklarını ödeyemeyiz. Bir can, bir insan kurtarmak, bir hastayı iyileştirmek için çırpınışlarını halkımız ve bütün dünya her gün görmektedir. Bugünlerde, hastaneden taburcu olan yüzlerce hastamızın sağlığına kavuşma sevinçleriyle, dillerinden ve yüreklerinden vefa, şükran dolu güzel dualarla ağızlarından dökülen cümleler… Bu mutluluk tarifini yapmak mümkün değil.
Herkesin, her gün her şeyi, eksiğini, hatasını, doğrusunu, eğrisini, yapılan fedakârlıkları ve sağlık hizmetlerini tüm yönleriyle, şeffaf bir şekilde, evlerindeki televizyon kanallarından izlediğini ve bilgi sahibi olduğunu biliyoruz. Bu gördüklerimden en çok dikkatimi çeken bir kaç örneği sizlerle paylaşayım istedim.
Koronavirüs denen şu illet hastalığa yakalanıp, hastaneye yatan; kadın-erkek, fakir-zengin, sağcı-solcu, genç-yaşlı her yaştan, her meslekten insanımızın iyi olmanın getirdiği sevinç ve mutluluklarını görüyorum. Hele o tedavi gördükleri hastaneden çıkışları var ya! Görülmeye değer azizim!
Bu tablonun başkahramanları da, bizim hayatımız için kendi hayatlarını riske atacak kadar fedakâr, beyaz önlüklüler ordusu, sağlık çalışanları, tıpkı merasim mangası gibi alkışlarla hastalarını uğurluyorlar.
Yüzü gülen insanımız...
Şükran duygularıyla yapılan güzel dualar...
Temenniler, dilekler...
Her gün yüzlerce sevinç dolu örnekler...
Hemşiresinden, doktoruna bütün sağlık çalışanlarına...
Mesleklerini, görevlerini çok büyük aşk ve fedakârlıkla yerine getiren sağlık çalışanları her türlü takdiri hak ediyor.
Yapılan olağanüstü fedakârca hizmetler...
İyilik için çarpan güzel yürekler, beyaz önlüklüler...
Dualar, gayretler güzel...
Şifalar da güzel..
Tebrikler, tebrikler!
Bir teşekkürüm daha olacak. Sağlıkla ilgili kelime ve kavramlarla kültürümüz zenginleşti.
Negatif, pozitifi, plazma, aşı, entübe, enfeksiyon,vaka,maske, karentina, semtom, antikor, pandemi, sosyal izalasyon , dezenfektan, hijen ve sosyal mesafe gibi sağlığımız için çok önem arzeden kelimeler dağarcığımızda yerini aldı.
Gazeteden öğrendim.
Günlerdir, bir aydır evine gidemeyen, eşini ve çocuğunu göremeyen binlerce sağlık çalışanlarından bir hemşirenin şu sözleri dikkatimi çekti:
“Üç buçuk yaşımda bir oğlum var. Onu bir aydır göremiyorum. (bir anne için küçük çocuğun ne demek olduğunu siz düşünün) Onu yaşlı annem, babam bakıyor. Eve gidemiyoruz, çok üzgünüz. Ama yapacak bir şey yok. Bu amansız salgın hastalığa karşı hepimiz çok güçlü olmak zorundayız. Yılmadan bu amansız hastalığa karşı savaşımız devam ediyor.”
Bu misali çoğaltabiliriz…
Böyle destan yazan beyaz önlüklüler bilmeliler ki; 83 milyon insanımızın duaları sizinle. Allah yardımcınız olsun!
Evet. Korona bize çok şey öğretti. Evde kalmışken, ekmek yapmasını da öğretti. Sosyal medyada evde yapılan ekmekler sergilendikçe benim de yapasım geliyor ama evde kalmaktan sıkılanların da olduğunu hatırlatmak isterim. Bir sokağa çıkma yasağı gününde evimin balkonuna çıkıp çayımı yudumlarken balkondan balkona yapılan şu sohbete şahit oldum:
-Gaççım! Sizin golonya, maski gelivedi mi?
-Aaa gaççım! Gelmedi.
-Hanı ya Cumhurbaşkanı göndercem dedidi ya!
-Şimdi gadaa gelmedi. Geli işallah.
-Ne vakit gelcek? Bilimedim gari!
-Belediye evlere Sözcü deye bi gazte dağıtıyomuş, golonyan, masgen yoksa hiç olmazsa bi gaste alıve gari! Arasıra golonya, masge yerine gasteyi elleyip, avuçlayıp koklarız gari...
Bu sohbete kulak misafiri olduktan sonra aklıma Fransa Kraliçesi Marie Antoinette’nin 18. yüzyılda kıtlıkla mücadele eden fakir Fransızlar için söylediği şu söz aklıma geldi:
“Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler.”
Ne diyelim?
Kalın sağlıcakla.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.