Deli Hasan Ağa

1914 yılı…

Deli Ağa adıyla anılan Hasan, Karaçakal Yörüklerindendir.

Çocukları olmamıştır ama onlar sevgiyle kenetlenen bir karı-kocadır.

Malı, mülkü eh daha da ne olsun, bir çadır, at,  eşek, deve, inekleri ve keçi sürüsüdür.

Duyulur ki Hasan askere çağrılır, karısı ile vedalaşır,

Ver elini Çanakkale…

Bir çalılık kıyısındaki mevzilerinde üç gün düşman harp gemilerinin topları ortalığı

Tozu dumana katarak cehennemi yaşatırcasına ölüm kusmuştur.

Çalan hücum borusu ile taş ve toprakların arasından kalkmaya çalışan,

Arı kovanından çıkarcasına doğrulan askerler adeta dirilmektedir.

Hasan da üzerindeki taş ve topraklardan kurtulur, koşmaya çalışır, yıkılır.

Bir de bakar ki,

Ayağının birisi yoktur, poturunun bir yanı kıpkızıl, lime lime olmuş sallanmakta…

…….

Aylar, yıllar geçer…

Deli Hasan Ağa’dan haber gelmez.

Karısı bir başınadır çadırında, hayvanlarına bakmaya çalışır.

10 yıl olduğunda bir sabah kadıncağız çadırında ölü bulunur.

Artık Hasan’ın da öldüğüne karar verilir.

Konu-komşu, toplanır, Hasan ve karısı için mevlit okutulup dua ederler.

Mallarını eş-dost idare etmekte iken mirasçılarca paylaşılır.

En yakın akrabası Çanakkale’de savaşmış yeğen Sarı Ali Molla Hüseyin Hoca’dır.

Hoca dayı mirasından bir inek ve işlemeli bakır tencereyi yadigâr olarak alır.

12 yıl sonra Deli Hasan Ağa askerden çıka gelir.

Ama hasta ve de kalçadan kesik bir bacak ile…

İki cümle çıkar ağzından…

“Bacağım kopmuş, nereye götürüldüm, bilemedim…”

Başka da hiç konuşmaz.  Çadırını, atını, avratını, davarını sormaz.

Hep karşılara boş gözlerle bakmaktadır.

Zavallı adamcağıza Molla Hüseyin bir hafta bakar.

-Yengem öldü Hasan Dayı.

Dediğinde ise,

-Çadırıma gideceğim.

Demeye başlar.

Oysaki çadırı, davarı, her şeyi iki yıl önce paylaşılmıştı.

Donduran Köyü üzerindeki İnce Bel Dağları eteğine,

Molla Hüseyin Hoca, çadırının yakınına eski bir çadır kuruverir.

İçine bir kıl dokuma çul, keçe ve yorgan bırakır.

Hatçe Kadın sabah süt, akşam bir kap yemek taşır.

Tek bacaklı Deli ağa sürekli düşünmekte ve kahrolmaktadır,

Aradan geçen 6 ayın sonunda, erkeklerin ağlamadığı yıllarda,

Bir gece sabaha kadar yas tutmuş, ağıtlar yakmıştır.

Kurtlar gibi ulumuş, danalar gibi bağırmış, dereleri, tepeleri birbirine katmıştır.

Ağıtları Deliktaş’a çıkmış, İncirli derelerinde yankılanmıştır.

Bu ağıtlara dağların yabanılları, çakallar, yusufçuk kuşları ile köpekler de katılmış,

Adeta Deli Hasan Ağa ile birlikte yas tutarcasına boğuk boğuk ağlarlar.

Etraftaki Yörükler ile birlikte yandaki çadırında Molla Hüseyin,

Karısı Hatçe kadın da sessizce Ah! Çekerler.

İşte o yaslı gecenin sabahında Deli Hasan Ağanın ölüsü bulunur.

Karşıdaki Yörük İlk İskân Mezarlığına gömülür.

     Deli Ağa derlerdi adıma oy bre Hasan,

Malım, mülküm, çadırım olmuş talan,

12 yıl esaretlik az mı? Dayan ha! Dayan,

Döndüm her şey olmuş koca bir yalan…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
6 Yorum