Asuman DOKUZLU
Önce yastıklarımızı böldüler
İnsanlar ne çabuk birbirlerinden bıkıyor. İlişkiler ne çabuk tüketiliyor farkında mısınız? Eminim herkesin bu şekilde düşündüğünden. Bazen neden böyle olduğumuzu sorgulamadan edemiyorum. Nedir bu tahammülsüzlüğümüz birbirimize? Hepimizde kabahat, hepimizin suçu var kimse sütten çıkmış ak kaşık değil. Hele gençlere bakıyorum arkadaşlık yapıyorlar, bazen yıllarca sevgili oluyorlar. Ondan sonra evlenip, bir kaç ay sonra ayrılıyorlar. Verilen emek, tüketilen zaman, yapılan masraflar hepsine, her şeye yazık oluyor. Ülkemizde de bu işler o hale geldi ki; neredeyse Boşanmayanı dövecekler…
Önce yastıklarımızı böldüler…
Evde köklü bir temizleme işlemi yapmak gerektiğinde elime geçti, eski yastık kılıfları. Kullanmayı düşünsem de beceremedim. Çünkü artık onlara göre uygun ne yastık vardı. Ne de üstünde yatacak baş. Alıştırmışlardı artık bizi tek kişilik yastıklarda yatmaya. Tek kişilik yastıklar kullanmaya. Geçmişte kullandığımız eşyaların bile bir mesajı varmış meğer. “Bir yastıkta kocamak” deyimi. Demek ki boşa söylenmemiş. O yüzden belki de uzun, çift kişilik, tek yastıklar kullanılmış. Keşke öyle de kalsaymış. İnsanlar daha mutlu olurdu kim bilir? Herkes kendi kolunu kendi yastığının altına sokup birbirine sırtını dönmeseydi, daha iyi olurdu belki her şey? Yastıklar herkesin kendine ait olunca gerisi geldi. Başka eşyalarda herkesin kendine ait olmaya başladı. Önceden sabit tek bir telefonumuz vardı evlerimizde herkesin kullandığı. Şimdi kişi başına bir telefonumuz var. Bir televizyonun başına toplanıp hep beraber aynı programı seyrederdik. Tek kanallı bir televizyonda bütün ülke ertesi gün bunu konuşur kritiğini yapardık. Bütün aile birlikte ağlar birlikte gülerdik programlarda. Şimdi her odada, mutfakta bile herkese bir televizyon, herkes istediği kanalı, istediği programı seyreder oldu. Hayallerimize bile kimseyi sokmaz olduk. İnsanların diş macununu göbeğinden sıkması bahane oldu, kısa zamanda ayrılmak için. Böyle olunca da kimsenin kimseye tahammülü kalmadı.
Akşam ezanından önce eve girerdik, nereye gitsek eve geç gelmezdik. Perdelerimizi kapatırdık, yaşadığımız özeli kimseler görmesin diye. Çocuklarımızı da buna alıştırdık sözde. Kardeş, kardeş aynı odaları paylaşırdık. Herkesin kendine ait odası yoktu. Eşyalarımızı paylaşarak kullanırdık. Büyük kardeşin giydikleri, kendisinden sonra gelen kardeşini de büyütürdü. Kimse de’’bunu giymem, bana yenisini alın’’ demezdi. Bundan mutlu bile olurduk. Aile sırrı kimseye anlatılmazdı. Evde yaşanan her şey evde kalırdı. Çok zaman annemize, babamıza bile kendi çekirdek aile içinde yaşananlardan, yaşadıklarımızdan bahsetmezdik. Kol kırılır yen içinde kalırdı. Şimdi baktığımda sanki zormuş gibi gelse de. Çok zaman kimseyle paylaşmazdık sıkıntılarımızı sadece kendimiz bilirdik. İşimize kimseyi karıştırmayınca da bu kadar ayrılan olmuyordu. Bu kadar çok yuva yıkılmıyordu. Daha meyvesini vermeden yepyeni fidanlar kuruyor. Başka yerlerde yeşermesine çalışılıyor ama o toprakların da ne kadar verimli olacağı tartışılır. Hele bir de çocuklar varsa? Aslında yıkılan onların yuvaları oluyor. En çok çocuklara acıyor onlara üzülüyorum. Yoksa erkek de, kadın da kendine başka bir yol çiziyor. İyi kötü yeni bir hayat kuruyor.
Acaba diyorum biz de değer yargılarımızı değiştirsek herkes gönlünün istediğini alsa, istediğine varsa yine de böyle olur mu? En azından seçimi kendisi yaptığı için kimseleri suçlamazdı insanlar. Nedir bu mutsuzluklarımızın sebebi? Galiba bizim çok fazla sıkıntılarımız var. Ayrılırken herkesin bir sebebi var da, bana göre en büyük suç yastıklarda. Onları bölmeyeceklerdi. Aynı yastıkta iki baş…
Önce yastıklarımızı böldüler! Acaba sandıktan çıkarsak iki kişilik tek yastıkları ve tekrar kullanmaya başlasak kurtulur mu diyorum vaziyet??
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.