Metin AKOĞLU
Muhalefetin ekonomi kurmaylarına!
Ekonomimizin kötü gidişine dair herkesin bir görüşü, bir fikri var ve büyük çoğunluk bunu kafasında tartışıyor.
Muhalefet,
Bir görüşe, bir düşünceye, bir yazıya, bir işleyişe katılmama, bir idare veya yönetimin almış olduğu yönetsel tercihlerden mutlu olmayanların ortaya koymuş oldukları tavırlar bütünüdür.
Muhaliflik bir tatmin biçimi olduğu zaman farklı, bir itiraz üzerinde yükselen hareket olduğunda sonuçları farklıdır. Aynı görüşte olan kitlelerin çoğalması ile önemli hale gelir. Daha çok insana ulaşmak, daha çok insanla buluşmakla vücut bulur.
En uzakta görünen ve hatta hiç ilgisizmiş gibi durana bile!
İktidarın icraatları, toplum tarafından büyük oranda kabul görüyorsa eğer muhalefet stratejisini ne üzerine kuracak? Daha iyisi varsa ona ulaşmak için ufuklar açma eğiliminde olacaktır. Bir ülkede işler iyi giderken muhalefetin sesi de fazla çıkmaz.
Ya ne zaman çıkar?
Hukuk ve adaletin erozyona uğraması, özgürlüklerin kısıtlanması, ekonominin kötü yönetilmesiyle birlikte işsizliğin artması, gelirlerin düşmesi ve yüksek enflasyon sonucunda dengeler alt üst olur. İşler bozulur. Toplum yeni arayışlara girer, bu yeni kırılmalar getirir ve milli güvenlik tehlikeye girer. O zaman da otorite, daha baskıcı tedbirler almaya yönelir ve arkasından olağanüstü hâl dönemleri derken, yönetim biçimi haline dönüşür. Bunun peşinden de muhalefet, kendini meydanlarda ifade etmeye çalışır. İktidar, daha sert tedbirler almak zorunda kalır. Polis Çevik Kuvvet ekiplerinin müdahalesi sonucu hedef gözetmeksizin sıkılan göz yaşartıcı gazlar, coplamalar, kelepçeler, gözaltına alınmalar, sorgular…
50 yıldır aynı senaryo;
Muhalefetin ülke yararına yaptığı ve sonuç aldığı tek bir konu var; 1 Mart 2003 teskeresinin parlamentodaki oylamada reddedilmesidir.
Onun dışında elde edilen ve kazanılan ne var?
En hassas konumuz neresi?
Kişiye göre değişkenlik gösterse de bana göre AKP tarafından kötü yönetilmiş ekonominin, rayına oturtulması.
Bunun için muhalefet kadrolarının bir hazırlık, taslak, bir metin üzerinde yayınlanmış bir kağıtlarını gördük mü?
Hayır.
Neyle uğraşıyorlar.
“Efendim, demokrasi ve özgürlükler gelince ekonomi düzelecek.”
Somut proje bu mu?
Evet.
Halk bununla doyacak mı?
Gelirini artıracak mı?
Hayır.
Öğrenciler bayram için evlerine gidemiyorlar.
Soruyorum. Halk sizi neden seçsin?
Yönetmek için hak etmek gerekmiyor mu?
Çılgın Türk Rahmetli Turgut Özakman, “Allahtan bile yardım istemek için hak etmek gerekir demişti.”
Muhalefetin ekonomi kurmayları arasında Sayın Durmuş Yılmaz gibi bir eski Merkez Bankası Başkanı, Sayın Ayfer Yılmaz gibi Hazine Müsteşarı, Sayın İlhan Kesici gibi DPT Müsteşarı, Kemal Derviş ekibinde yer alan Sayın S. Sayek Böke, Sayın İlhan Öztrak ve Sayın Erdoğan’ın ekonomi yönetimindeki marka ismi Sayın Ali Babacan gibi ünlü isimler var.
Bir araya gelselerdi diye düşündünüz mü hiç?
Parlamenter sisteme dönüş için ayırdığınız teorik çalışmalar için harcadığınız zaman ve enerjiyi,
Sayın İbrahim Kabaoğlu’nun hazırlayıp siyasi partilere sunduğu ve Kürtlere Özerklik konusunun da yer aldığı Anayasa taslağı için harcadığınız zaman ve enerjiyi,
Kamuoyunun günlerce konuşacağı ekonomi manifestosuna/programına, vaatler dizisine ve çıkış yoluna harcasaydık diye içinizden geçirdiğiniz oldu mu hiç?
Kamu harcamalarının, her her türlü üretiminin, gelir dengesinin nasıl sağlanacağını ve bu harcamalar için kaynakların nasıl ve nereden temin edileceğini, elde edilen gelir ve refahın 84 milyona nasıl dağıtılacağını, Türkiye için hazırladığımız çıkış yolu reçetemiz budur, tereddütsüz uygulanacaktır ve 6 ay sonra tünelin neresine geleceğinizi vatandaşa sunun, inandırın ve sonuç almak için 24 saatte 25 saat çalışarak ülkeye katkınızı sunun.
Konuşarak bu kadar oluyor.
Haftada bir içtima yaparak bir yere varılmadığını, varılamayacağını hala görmüyor musunuz?
Halk perişan, tükendi ve umut arıyor.
Tarihin sayfalarından bir örnekle devam edelim. Hindistan’ın İngiliz sömürgesi olduğu yıllardı,
Zayıf, gözlüklü, kara kuru, çelimsiz, bakımsız bir adam var ve İsmi Mahatma Gandi; müthiş bir Gazi Mustafa Kemal Atatürk hayranı. Atatürk’ün başarısı için “siz İngiliz ordusunu Gelibolu’da yeninceye kadar İngilizler benin tanrımdı” diyor.
Koca Hint kıtasını yöneten İngiliz yönetiminin ülkeyi terk etmesi için barışçıl yöntemlerle direniş eylemlerine girişir.
Atatürk’ten aldığı özgüvenle işaret fişeğini çakar.
Hindistan’da kaya tuzunu, İngilizler çıkarıp gemilerle dünyaya pazarlıyor. Tuz ocaklarında çalışanlar da Hintli işçiler. Gandi’nin kafasında bağımsızlık yatmaktadır. Tuz tekelini İngiliz’in elinden alarak stratejisinin ilk ayağını uygulamaya sokuyor. Tuzun Gerekçesi de Himalayalar’da otlayan keçilerin, tuz yalatılmasıyla daha çok su içme, daha çok ot yeme ilişkisinden; daha çok yün, daha çok kaşmir elde etmeyi hedefe oturtur ve bunu milli bir mesele haline getiriyor.
Muhammed Ali Cinnah ve Nehru ile birlikte 388 km. yolu çıplak ayakla yürüyor ve sonuç alıyorlar.
Efendilerinin elinden tuzu alıyor. Tuzun alınması; gelecekte modern Hindistan ve Pakistan’ın bağımsız devletler olarak kurulmasına gerekçe oluyor.
Tuz = Bağımsızlık,
Gandi, “Güç, fiziki kapasiteden değil, boyun eğmeyen iradeden gelir diyerek otoritenin yenilebileceğini göstermiştir.”
Görüldüğü gibi yürüdü ve sonuç aldı. Hint fakiri dediğimiz insanlar bugün OECD ülkelerinin yazılımının %75’i gerçekleştiriyorlar. 1974’de nükleer silaha kavuştular. Aynı kaderi paylaşan Pakistan yöneticilerinden Zülfikar Ali Butto, ot yiyeceğiz biz de yapacağız dedi ve 1998 yılında ilk nükleer denemeyi başarıyla gerçekleştirdiler.
Adamlar yürüdüler, emperyalist İngiliz’in elinden tuzu alarak iki devlet kurdular.
Siz de Ankara-İstanbul arasını “hak, hukuk ve adalet” için yürüdünüz. Hem de bu yaşta. Saygı duyulacak bir iş başardınız. Yürüyüş nihayet noktasında 5 milyon kişiyle adalet mitingi de yaptınız ama ülkemize hak, hukuk adalet henüz gelemedi.
O zaman sizin getirmenizi bekleyeceğiz!
Biz, asırlık üniversitelerimizin tedrisatında var olan kamu yönetimi, uluslararası ilişkiler, kamu maliyesi konularına, yönetim ve organizasyon dersini de koymamıza rağmen, bu gazi vatan üzerinde kurulmuş olan devletimizi layık olduğu şekilde yönetemiyoruz.
Arıza nerede?
Hasta ol, muayene ol, İlaç al, tedavi ol, diş yaptır, beğenmedin onu at bir daha ölçü ver, bir daha yaptır, insanlar dört implantlık parayı bulamazken, siz bütün sökülen dişler için implant yaptırın. Telefon bedava, dört kap yemek on lira, ekonomi biletiyle business koltuklarda seyahat, benzin bedava, danışman devletten, sekretarya devletten, maaşları hiçbir zaman yetmez, insanın vekiline yardım edesi geliyor. Mecliste kavga olur, burnunu uzatır ki yediği yumrukla gözlüğü kırılsın ve bu da ekranlara yansısın ve seçenler tarafından görülsün. Hem mağdur hem de kahramanlık edebiyatı yapalım.
Allah aşkına bırakın bu işleri;
Size bu hakları veren Türk halkıdır.
Bu yorgun devletin yorgun insanları, size ve yakınlarınıza bu hakları vermiş, siz de bunun bir değer olduğunu bilin ve halkınız için de bir şeyler yapın.
Adamlar, tuz için yalınayak yürüdüler ve iki devlet kurdular.
Siz, Atatürk’ün kurduğu devlet için bize, kuruluş ayarlarına döndürme planı sunacaksınız.
Hepsi bu!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.