Cevdet ŞAHİNOĞLU

Cevdet ŞAHİNOĞLU

Kurumsal davranış ve liyakat

Kurumların da insanlar gibi bir karakteri ve ruhu vardır. Onları şekillendiren, yönetenlerin ve çalışanların bilgi birikimi, ahlak anlayışı ve iletişim becerisidir. Kurumların kapasitesi ve karakteri bu unsurların toplamına bağlıdır. Eğer bir kurum sağlıklı çalışıyorsa, bu mutlaka liyakate dayalı bir yapıya sahip olmasından kaynaklanır. Çünkü liyakat; bilgi, beceri ve uzmanlığa verilen değerin somut bir göstergesidir. Liyakat temelli kurumlar, sadece iş üretmekle kalmaz, aynı zamanda ahlaki ve vicdani açıdan da güçlü yapılardır.

Liyakat sahibi bireyler, kimseye muhtaç olmadan hayatlarını sürdürebilen kişilerdir. Hayatta kalma motivasyonları, uzmanlıklarını kullanarak üretmek ve katkı sağlamak üzerine kuruludur. Bu nedenle, liyakatle şekillenen kurumlar güvenilir, adil ve sürdürülebilir olurlar. Ancak ne yazık ki bu durum her kurum için geçerli değildir. Liyakat yerine sadakatin esas alındığı yapılar, çürümenin kaçınılmaz olduğu yapılardır.

Sadakatle bir yere gelenlerin çoğu zaman vasıfsız bireyler olduğu bilinir. Bir alanda uzmanlaşmamış bu insanlar, ayakta kalabilmek için her türlü etik dışı davranışa yönelebilirler. Bu durum, o kurumu üretimden uzaklaştırır ve dedikodu, korku, kaos gibi unsurların hakim olduğu bir ortama sürükler. Sonuçta, işler yürümemeye başlar, sistem tıkanır ve kimseyi memnun edemeyen bir yapı ortaya çıkar.

Bugün Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri de liyakatsizliktir. Maalesef, bu sorun devlet kurumlarından özel sektöre, eğitimden adalete kadar her kademede kendini göstermektedir. Liyakat yerine sadakatin ve kişisel menfaatlerin ön planda tutulduğu bir sistem, toplumun hem güvenini hem de geleceğini tehdit etmektedir. Bu hantal yapılar, hem bireylerin hem de ülkenin potansiyelini yok etmektedir.

Oysa liyakat, sadece bireysel başarıyı değil, toplumsal refahı da beraberinde getirir. Liyakatle işleyen bir sistem, güven inşa eder, yetkinliği ödüllendirir ve toplumu ileri taşır. Bunun tam tersi ise bizi geriye götürür. Günün sonunda kaybeden yalnızca kurumlar değil, ülkenin tamamı olur.

Umalım ki aklıselim insanlar bu gidişata dur diyebilsin. Zira liyakatsizlik sadece bireysel başarısızlıklara yol açmakla kalmaz; toplumsal adaleti, ekonomiyi ve sosyal barışı da tehdit eder. Türkiye gibi büyük hedefleri olan bir ülke için liyakat olmazsa olmazdır. Eğer bu anlayışı benimseyemezsek, bu kabiliyetsizler ordusu tüm ülkeyi kendi çıkarları uğruna ateşe atmaktan çekinmeyecektir.

Artık değişim zamanı geldi. Liyakat temelli bir anlayışla, daha adil, daha üretken ve daha güçlü bir Türkiye mümkün. Bu bilinçle hareket etmek hepimizin sorumluluğudur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
  • Ramazan Tülü / 07 Aralık 2024 06:15

    Liyakatli kim ne etsin, yaşasın sadakat(!) biat edeceksin ki iş bulacaksın, karnın doyacak

    Yanıtla (3) (0)
  • Kemal BENLİ / 06 Aralık 2024 15:00

    Liyakat , sorumluluk ve görev bilinci, en tepeden başlayarak aşağılara doğru ,sahip olunan makamın önem ve büyüklüğüne göre paylaşılır. En büyük sorumluluk , piramidin en tepesinde bulunan kişidedir. Piramidin en epesindeki kişi , kendisine verilen görevin önemini ve taşıdığı sorumluluğun bilincini kavrayamamış ise ,ülke topyekün kaosa sürüklenir. Hiç kimsede Devletine , milletine , yöneticilerine , kurum ve kuruluşlara ,birbirine güven duygusu kalmaz.
    Her canlı , doğasına göre davranır. Akrebin bir iğnesi olduğunu , tehlike karşısında , kendisini savunmak için sokacağını , yılanın ısıracağını , ateşin yakacağını ve suyun boğacağını bilemiyorsa, o kişi kaldıramayacağı sorumlulukları yüklenmemelidir.
    Yapılacak en küçük bir hata , devlete ve millete çok pahalıya mal olmaktadır. Çok ağır yükler getirmektedir. En tepedekilerin yapacakları en en küçük bir hata ve yanlıştan dolayı , tüm ülke ve toplum olarak çok ağır bedeller ödemek zorunda kalmaktayız.,
    Yüreğinize ve ellerinize sağlık. Saygılarımla.

    Yanıtla (2) (0)
  • Kemal BENLİ / 06 Aralık 2024 14:44

    Değerli Yazar Sayın Cevdet Şahinoğlu Bey .
    Cephelerde süren Sıcak Savaşı bitmesi, savaşın tamamen sona erdiği anlamına gelmez. Savaşın sıcak bölümü biter , ancak savaşlar cephe gerisinde çeşitli şekillerde sürer. Şimdi geldiğimiz ve Sizin yazınızda değindiğiniz nokta , bu savaşın sonucunda ortaya çıkan fiili bir durumdur.
    Peki. Ülkemiz bu duruma nasıl geldi ? Ülkemizin bu duruma gelmesinde en büyük sorumluluk , yöneticilerdedir. Sıcak Savaşı bitmesi ile , savaşın tamamen sona ermediğini ve cephe gerisinde çeşitli şekillerde sürdüğünü bilen ve gereken önlemleri alabilen yöneticiler gelmelidir iktidara.
    Bu duruma , emellerini kuşaktan kuşağa sabırla taşıyan ve devraldığı görevleri gerçekleştirmek için var gücü ile çalışan kuşaklar sayesinde gelindi.
    Kendisine " Devlet Adamı " sıfatı yakıştıran herkes " Devlet Adamı " olamaz. Devlet Adamı , ileriyi iyi görebilendir, ileride olabilecekleri önceden kestirebilendir. Yaklaşan tehlikeleri görebilen ve gereken önlemleri alabilendir. Tuzaklara düşmeyendir. Başkaları tarafından kandırılmayan ve " Kandırıldık " Demeyendir. Dost görünerek yaklaşan Dış Güçlerin tuzaklarına düşmeyendir. Yaptığı yanlış işler sonucu ,ülkece uğranılan zarar ve ziyanın , kayıpların nedenini Dış Güçlere atmayandır.

    Yanıtla (2) (0)