Şerif KUTLUDAĞ
“Kasım”a merhaba
‘’Eylül toparlandı gitti işte,
Ekim filan da gider bu gidişle!”
Böyle demiş 1982’de çıkardığı “Acıma” isimli şiir kitabında Turgut Uyar… ‘’Eylül toparlandı gitti işte // Ekim filan da gider bu gidişle!..”
İşte bugün Kasım’ın 2 si. Ekimin gidişinin ve gerçeğin ifadesi.
Takvimler bu gerçeği söyler durur da bizlere, kim kaç yıl yaşadıysa bir o kadar kez eylülün de, ekimin de gidişini yaşamıştır da; illâ ki bir şâir şiirine taşıdığında bu değişmez gerçek, şiirleşiverir işte böylesi duygularla…
Dün 1 Kasım’dı! Kim kaç yaşındaysa o kadar 1 kasım yaşamıştır da; 1 Kasım 1928 dendiğinde bütün 1 Kasımlar arasında özel ve özellikli bir kimlik kazanıvermiştir 1 Kasım 1928 Harf Devrimi/İnkılabıyla…
1 Kasım 1928 tarihinde 1353 sayılı "Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun"un kabul edilmesi ve yeni alfabenin kullanılmasıyla bugüne gelinen süreç yaşanıp gelmiştir.
Kanun, 3 Kasım 1928 günü Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe konmuştur. Bu yasanın kabulüyle o güne kadar kullanılan Arap harfleri esaslı Osmanlı Alfabesi son bulmuş ve Latin harflerini esas alan Türk Alfabesi yürürlüğe konmuştur.
Burada hemen şu bilgiyi verelim: Osmanlı Devleti Döneminde yazıda ve kültür hayatında kullanılan dil yine Türkçedir; fakat kullanılan dilde Arapça ve Farsça kelimeler çoktur. Bundan dolayı o dönemin dilinden söz ederken Osmanlıca diye söz edilir. Oysa, İngilizce, Çince. Rusça gibi Osmanlıca diye ayrı bir dil yoktur. Osmanlı Devletinin kullandığı devlet dili vardır. Bunun da doğru tanımlaması “ Osmanlı Türkçesi”dir.
Kamuoyunda konuya dil bilimi yönüyle hakim olmayanlar, Osmanlı Devleti yazışmalarda Arap Harflerini kullandığı için Osmanlıca diye bir dil var zannederler ve o harflerle yazılan her şeyi Arapça zannederler.
Konuyu tam da aynı süreçte SSCB-Sovyetler Birliği Döneminde Türkistan coğrafyasında yapılan uygulamalara baktığımızda daha kolay anlamak mümkündür:
1917 Ekim Devrimi’nin ardından SSCB Türkistan’da yapay devletler oluşturur. Bunlara Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Azerbaycan, Türkmenistan gibi yapay isimler verir:
Hepsinin yazıda kullandığı alfabe Kril Harfleri esaslı alfabe olmasına rağmen, her bir Türk Cumhuriyeti için kril alfabesindeki harflerin ses karşılıklarını değiştirerek verir. Onun için bu devletlerin hepsi de yazıda Kril Alfabesi kullanmasına rağmen harflerin ses değerleri karıştırıldığı için bir diğerinin yazısını okuyarak anlaşamazlar.
Bir başka konu da her bir yapay devlete ayrı bir millet olduğu bilinci/şuuru işlenir eğitim sistemlerinde: Siz Kazaksınız, siz Özbeksiniz, siz Türkmensiniz, siz Kırgızsınız, siz Azerîsiniz anlayışını yerleştirirler ülke insanlarına. Onun için aradan geçen 70 yıllık süre sonunda her bir devletin insanı kendisinin Türk Milletinin bir bireyi olduğu gerçeğini unutarak kendilerinin ayrı bir millet olduğu anlayış noktasına taşınmış olur bu süreç sonunda.
İşte, ha bizdeki Osmanlıca diye bir dil olduğu algısı, ha saydığımız ülkelerde ayrı birer dil olduğu algısı.Hepsi de aynı yere varmaktadır sonuçta.
Onun için, 1992’de yaşanan SSCB’den Rusya anlayışına geçişle yakınlaşmaya başladığımız Türk Devletleriyle ilk karşılaşmalarda yukarıda söz ettiğim acı gerçekle karşılaşırız önce. Yani öz be öze Türk Milletinin bir mensubu olmalarına rağmen her bir yapay Türk Cumhuriyetinin insanı kendisini ayrı bir millet kimliğiyle ifade eder önce.
İlk karşılaşmalarda bu tarihi bilgilerden uzak olan bizim sorumluluk makamında olan bazı insanımız da bir Azerbaycan Türküyle karşılaştığında; onları ayrı bir devlet ve millet olduğu algısından dolayı ya “Siz Türkçe biliyor musunuz?”, ya da “Aaaa siz Türkçe konuşuyorsunuz!” , “Nerden öğrendiniz Türkçe konuşmayı?” deme gafletinde bulunmuşlardır. Halen bu bilgisizliği yenemeyenler Türk Dünyası içerisinde en yakınımızda olan Azerbaycan’dan söz ederken onlardan Azerî diye dillerinden de Azerîce diye söz edebilmektedirler. Oysa ortada ne bir Azerî milleti vardır ne de bir Azerîce; orta Azerbaycan’da yaşayan Türk kardeşlerimiz vardır ve onlar Azerbaycan Türkü’dür.
Bir kere şunu çok iyi bilmemiz gerekiyor değerli okurlarım: Bizim Latin asıllı alfabeye geçtiğimiz 1 Kasım 1928’den çok önce Ruslar Türk Cumhuriyetleri ile Türkiye Cumhuriyeti arasında yazı birliğini koparmak için Latin Harfli alfabeyi yürürlüğe koymuşlardı sözünü ettiğimiz Türk Cumhuriyetlerinin bazılarında.
Bizim 29 Ekim 1923’te ilan edilen devletimizin Türkiye Cumhuriyeti yapılanma sürecinde 1 Kasım 1928’deki harf devriminin ana gerekçesini Batı dünyası ile bütünleşme olarak algılasak da görünmeyen bir diğer önemli gerekçesi de Latin Harfli alfabe kullanan Türk devletleriyle yazı birliğine varma düşüncesidir.
Günümüz dünyasında 300 milyon insanın konuştuğu bir Türkçe gerçeğine kavuştuk çok şükür. Bu rakamla dünya üzerinde en çok konuşulan diller sıralamasında da 5. Sırada olduğumuz bilgisinin sevinci ve gururuna da ulaştık çok şükür. Türk Cumhuriyetlerinin de önemli bir kısmının da Latin esaslı alfabeye geçtiklerinin bilgisi ve sevincini de yaşıyoruz çok şükür.
Konuya Kırımlı Gaspıralı İsmail Beyin 1884’te Bahçesaray’da ortaya koyduğu “Dilde birlik, fikirde birlik, işte birlik” düsturu ve felsefesiyle baktığımızda Türk Milletinin ve Türkçemizin birlik olması bütünleşmesi alfabe birline bağlıdır. 1 Kasım 1928’deki alfabe değişikliğine bir de bu yönüyle bakmak lazımdır.
1992 ile başlayan süreçte Şu ana dek Türkiye‘nin ilgili ülkelerde yapmış olduğu eğitim faaliyetleri en büyük sivil girişim olarak tarihte yerini almıştır. Kazakistan‘da Türk-Kazak Ahmet Yesevi Üniversitesi, Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi ile Yunus Emre Enstitüleriyle kurulan kültür köprüleri, Türk Dünyasında yaşanan karşılıklı üniversite öğrenci değişimleri, TRT AVAZ başta olmak üzere karşılıklı TV yayınları, spor ve müzik alanındaki oluşturulan yakınlaşmalar derken en son kurumsal bir kimlik olarak karşımıza çıkan “Türk Devletleri Konseyi” Türk dünyasının kültürel birliği açısından atılmış en önemli adımlardan birisidir.
Demem o ki, sosyolojik değişimler uzun yıllar içerisinde gerçekleşmektedir. Konuya dün-bugün-yarın çizgisinde bakmak ve geleceği kurabilmek için bakmak durumundayız.
Dün yaşanmış ve geçmiştir: Bugün gerçektir; yarın insan için yaşanması muhal gibi gözükse de millet ve devlet varlığı açısından gerçektir ve yaşanacaktır. Onun için de yarınların hazırlığını bugünden yapmamız gerekmektedir.
1 Kasım 1928’de yapılan Harf Devrimine atıfta bulunarak dünde takılı kalmanın, dikkatleri düne çevirmenin ve dünü kavga nedeni yapmanın hiçbir mantığı ve gerekçisi yoktur. Düne takılı kalmak yarınların kurulmasını engelleyecek ve geciktirecek en önemli etkendir.
Onun için bir ırmak akışı içerisinde devam edip giden millet ve devlet varlığımızı doğru anlamak, doğru tanımlamak ve geleceği doğru kurmak zorundayız.
Bu duygularla 1 Kasım 1928’i Atatürk’ün “Benim nâçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır; fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebed payidâr kalacaktır!” gerçeği içerisinde hatırlıyoruz… Alfabenin ve harflerin bir kültürü yaşatmada ve aktarma da bir araç olduğu gerçeğinin yanına dünyayla birlikte yaşama gerçeğini de alarak anlayışla karşılıyoruz.
“Ne mutlu Türk’üm diyene…”
GÜL/AYDIN… SEVGİLERİMLE…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.