Nevzat ARSLAN
İnce Memed’e ağıt
“Karaçakal Türküsü”
Buhurcular Akgedik’ten ünledi,
İnce Memed kulak verip dinledi,
Koca Mustafa kurşun yedi inledi,
Duymadın mı ağalarım efem şanımı!
İnce Memed,
Savran başı Koca Mustafa ile Dinar yöresinde bu türkünün hikâyesini Yaratanlardandır. Savran başı Koca Mustafa ölür, İnce Memed kurtulur. Arkalarında nesilden nesile söylenen bir türkü, bir destan bırakırlar.
**
Deve kervanları ile Dinar taraflarından Nazilli, İzmir ve Aydın’a yük taşımaktalar. Sarayköy’ü geçmişlerdi ki, İnce Memed’in develerinin hepsi birden ağlamaya, İnlemeye başlamışlardı, develerine bakar ve söylenir.
“Hey Savranlar!
Bugün benim evde kesin bir sıkıntı var…
Develerimin hepsi birden bozlamakta, ağlayıp sızlamaktalar. Allah hayra çıkarsın, şu sarı maya ile yollara düşeyimde yurduma varayım”
**
Osmanlı vergi ister, çocuğunu askere alır, derler.
Şalvarı şallak Osmanlı
Karısı kaypak Osmanlı
Ekmede biçmede yok
Ekmeğe ortak Osmanlı…
Osmanlı, Birinci Cihan harbi ve öncesinde bitmez tükenmez savaşlar içindedir. Yoksul Anadolu çocukları savaşlarda, geride kalanları ise; çile içindedir.
**
İnce Memed’in üç kızı, iki oğlu vardır. İki oğlu çocuklarının en büyükleridir. Büyük oğlu Hüseyin, Hanım Gelin ile 3 günlük evli iken askere çağrılır. Kardeşi Musa, dayanamaz ve 3 günlük yeni güvey olan abisinin yerine geçerek, ben Hüseyin’im dese de görevli zaptiye çavuşu yaşından şüphelenip de soruşturunca bırakılır. Bu defa askere götürülen Hüseyin’in ardından yeni gelin Hanım kızcağız bakakalmıştır.
Hüseyin, Kafkas Ordusundadır, Tiflis denen yerde şehit olduğu haberi gelir. Küçüğü Musa ise, ertesi yıl askere alınır, Arap ellerinde şehit olur. Dul kalan Hanım geline Yörük Beyi Bekir Bey el uzatır, himayesine alır.
**
Donduran köyü üstünde, Lalelik denen yerde yaşayan İnce Memed’in gelinlik yaşa gelmiş büyük kızı Şerife’nin güzelliği dillere destandır.
“Şerife kız, apak bir kız, akça kız. Kara üzüm yutsa, boğazında görüle.”
Denilmektedir.
Kadın düğünlerinde, ortaya gerilen yaygının arkasında cümbüşle çalıp söyleyen, düğünü yapan Bozdoğanlı Çalgıcı Camızcı’dan methini duydukları evin kızı Şerife’yi kaçırmak için Beğerli taraflarından gelenler yaklaşmışlardı.
Ortanca Durdu kız, kilim ıstarına oturmuş, anacığının kendisine öğrettiği şekilde kilim dokumaya çalışmakta, evin küçük kızı, üç yaşındaki ufaklık Kara Hatça kız, ıstarın arkasına oturmuş, iplerin arasında, gülmekte, oyun oynamakta, ablasına şirinlikler yapmaktadır.
Kilimde bir bahar mevsiminin çiçekleri işlenmekte, el dokumasında hayat bulmaktadır.
İçeriye bir anda iki kişi girer.
“Hoş geldiniz! Buyurun, babam şimdi gelir”
“Şerife nerede kız?”
“Bilmem ki…”
Gelenlerden birisi kızın ellerine yapışır, bağırmaması için ağzını kapatmaya çalışmakta, kızcağız bir ara eline geçirdiği keskin ıstar bıçağını ağzını kapatanın koluna hızla savurur, damardan kan fışkırmaya başlar. Diğer yabancı da belinden çıkardığı uzun kamayı kızın göğsüne saplar ki, kızcağız titremeye başlar. Kamanın ucundan cansız bedeni sıyırılarak yere düşer.
Küçük Hatça kız, ıstarın arkasına büzülür, olanları korku dolu gözerle izlemeye başlar. Bu arada Şerife ile anası da gelirler, girişte olanları görünce, çığlıklarına yetişen adamlar kadının ağzını kapatıp boğazına bıçak saplayarak dona kalan Şerife kızın saçlarını koluna dolayarak, sürükleyerek götürürler.
**
Her şey bir anda olup bitmişti…
Küçücük Kara Hatça kız, usulca ıstarın arkasından başını çıkarır.
Anasının başucuna gelir.
“Ana”
“Su, kızım su”
Hemen toprak testiden bir tas suyu anacığına içirmeye çalışır.
Anasının dudaklarından,
“Git, giit komşulara…” der.
Başı yana düşer.
Küçük Hatça, anasının başucunda kalakalır…
**
İnce Memed, Büyük Menderes Nehrinden sonra Arpaz Beyinin konağının aşağısından Akçay ırmağına gelir. Göğsü güm güm atmaktadır adeta…
Sarı Mayası ara ara bozulamakta, ağlarcasına sesler çıkarmaktadır.
Bakıldığında balıkların, kurbağaların, su yılanlarının döne döne dolaştığı, Akçay’ın apak sularından devesinin sırtında yel gibi uçarcasına Naldöken Tepesinden güney yönüne, yukarıya yönelir. Küçük Kır Kuyu yanına ulaşır. Burada birkaç mezar vardır. Tamamı Antalya yöresinden gelmiş Ali Köse ailesinin mezarlarıdır.
Kuyu başında Ali Kösenin oğlu Abdullah, ahırı doldurup oğlakları sulamaktaydı. Beş-altı yaşlarındaydı, Abdullah’a seslendi,
“Abdullah, ne var yok buralarda danam?”
“İyilik emmi, n’olsun işte...”
Çocuğun sözleri içini biraz rahatlattı.
Sarı Maya inliyordu yine de...
(Bu Abdullah oğlan ileride İnce Memed’in güveyi olacak, Hatça kızı ile evlenecekti.)
Kuyunun başından ayrıldı.
Kuşçular yürüğünden Ali Köse, biraz yukarıda, yamaçtaki çadırının önüne oturmuş, aşağıları seyreyliyordu. İnce Memed’i görünce el salladı.
Evinde bir şey, bir sıkıntı olsaydı, Ali Köse bunu belli ederdi. Demek ki çok mühim bir şey olmasa gerekti. Acaba kendini mi avutuyordu, bu duygularla bir anda Karıngaclı Pınar önünde buldu kendini, deveyi çökertmeden sıyrılıp indi. Sarı Maya Pınara yaklaştı, bacaklarını açarak su içmeye başladı. İnce Memed, devesini beklemedi. Suyu içen devesi nasıl olsa onu takip edecekti.
Evine yaklaşmıştı, yamacın başındaydı işte.
Az ötede küçük Hatça kız, Ahlat ağacının altına oturmuş, başına kocaman bir tencere geçirmiş, sallanmakta, konuşmakta, gözlerini örten tencereden babasını bile görememekteydi. İnce Memed kızını kucakladı, kokladı, başındaki tencereyi eline aldı.
“Kızım, kara kızım benim…”
“Baba, adamlar geldi, abamı öldürdü, Şerife abamı götürdüler. Anama su içirdim, uyuyor.”
Deli gibi çadırına koşmaya başlayan İnce Memed durmaksızın bağırıyordu,
“Sen ne diyorsun kızım? Sen ne diyorsun kızım?”
Evine ulaştığında olanları görür, çadır girişine çöker, kalır…
**
Susamlıktan Donduran köyüne doğru giden yolak üzerindeki gedikte eski bir mezarlık, Mezar Gediği diye anılır. Bir de alt yamaçtaki düzlükte, Çarşıdan Deresi üstünde “İlk İskân Mezarlığı” vardı.
Karaçakal Yörükleri, İnce Memed’in yanında toplanmıştı.
İnce Memed kendinden geçmiş, adeta olanın bitenin farkında bile değil öylecene bakınıyordu. Koluna girdiler, ayakları ikide bir birbirine takılıyordu.
Cenazeye katılmanın, en başta birlik ve beraberliğin bir göstergesi olduğu hele böyle acılı bir gününde İnce Memed’in yanında olmak gerekirdi.
Kadınların ağıtları yeri göğü inletiyordu.
“Oyyy! Oooy!
İnce Memed, kervandan döndün mü?
Döndüğünde olanları da gördün mü?
Canlarını kara toprağa gömdün mü?
Tütmez oldu da ocağın söndü mü?
Aşağıdan geldi eli kanlı katiller,
Gencecik güller, canlarını verdiler,
Kızımız da giyemedi al gelinlikler,
Oy! Acı içinde kaldı da bu yürekler…
Oyyy! Oooy!”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.